23 Eylül 2024 Pazartesi

 

Bağlanma temasından bahsederken her zaman bahsedeceğimiz bir model polivagal teori. Öteki ile ilişkilenmek zaten bu dünyaya gelişimizin ilk adımı. doğan insan yavrularının savunmasız doğumu ve bakımverenleriyle kurdukları ilişki ve regülasyon süreçleriyle şekilleniyor bu dünya. 
artık yetişkin bedenlerinde ve kendini anlama yolculuğunda da nerelerde aşırı uyarılıyoruz nerelerde donmaya yakın bir yerlerde eylemsiz ve hareketsiz kalıyoruz. Kendi hayatımızın paternlerini keşfederken bir yandan ebeveynlerimizin ilişkisini hatta onların ebeveynleri ve o kuşağın da ötesinde olup bitenleri çalışmak iyi olabiliyor.




Kaçıngan, çekingen, mesafeli hallerim beni çok zorluyor
İçim çok başka ama dışım çok başka.
Mesafe tüm insanlara. Bilerek değil. İçedönük bir insan olduğum için tek başıma kalmayı seviyorum. Arkadaş grubu buluşması sonrası baş ağrısı falan yaşıyorum çok konuştum, fazla şey dinledim, fazla uyarana maruz kaldım diye
Zorlanma şu, içimde volkan var ama dışarıya çıkmasına engel çekingenlik işte
Volkan dediğim, söyleyecek sözler, anlatacak hikayeler, espriler, yaratıcı fikirler
İçimdeki gücü kullanamıyorum, dışarı çıkaramıyorum bir türlü
Harcanıp gidiyorum.
..
sanki hayatı kaçırıyormuş gibi hissediyorum.

bu cümlelerin içindeki bağlanma stillerini okuyabiliriz. Zorlanma hallerinin genel olarak tolerans penceresindeki aşırı uyarılma ve sempatik aktivasyonu ne kadar artırdığını görebiliriz. fiziksel semptomları, ifade güçlüklerini de okuyabilir, içinde dışa çıkmakta zorlanan o gücü de daha dorsal vagal noktasında değerlendirebiliriz. 
Peki bunlar ne işimize yarar? 
Bunları bilerek kişiyi tehdit altında hissettiren yani temelde güvenlik duygusunu sarsan örüntülieri keşfetmek mümkün olur. Böylece kişinin yeniden güvende hissedebileceği aralıkları keşfetmesine destek olarak/eşli ederek onu ventral vagalde yani sosyal ilişkilerin güven içinde gerçekleşebileceği zemine geçiş yapmasını sağlayabiliriz. Ventral vagal- dinlen-sindir-yenilen modu da diyebileceğimiz bir alan. Sinir sistemi bizi sürekli güvende miyim değil miyim diyerek hayatta tutmaya programlanmış. Eğer sistem uzun süreli strese maruz kaldıysa bu hep hep açık kalıyormuşcasına beden kronik stres içinde gerekmediği yerlerde de kortizol salgılayarak hep sistemi aktif tutuyor. bu aktifliğin içinde dinlenip sindirmek de pek mümkün olmuyor tabii.
zaten yaratıcılık dediğimiz, spontan, eğlenceli hallerimiz de bu modlar aktifken pek de açığa çıkamıyor.

peki napmalı?

önce kabul. artık sürekli aşırı uyaranlara maruz kaldığımız ve kaldırabileceğimizden çok daha fazla yükle uğraşmamız gerektiğini kabul.

biz ne kadar memeli hayvanlara benzer bir yapıda sinir sistemine sahip olsak da bizi ayrı kılan neokorteksimiz var. yani memeli canlılar tehlikenin varlığına ve yokluğunu göre stresi düzenlerken, bizler sanki bizi kovalayan kaplan kafamızın içindeymişcesine sürekli o stresle yaşayabiliyoruz. 

stres, travma gibi kavramlar son birkaç yıldır her gün duyduğumuz kavramlar haline gelmiş olabilir. aile, olumsuz çocukluk deneyimleri, eğitim hayatı, iş hayatı, yaşamın anlam arayışı, kontrolsüz şehirleşme, ülkemizde ve dünyada artan politik krizler, ekonomik krizler, sürekli pahalanan hayat ve ekonomik belirsizlikler, iklim krizleri, savaşlar, salgınlar, teknoloji ile artan bağımlılıklar, sosyal bağlardaki azalış ve giderek yaşlanan ve yalnızlaşan nüfusun yaşadığı ve yaşattığı stres hepimizi etkiliyor. 

Bugün bir kova doldurdun mu adlı çocuk kitabında, her gün dünyadaki bütün insanlar ellerinde görünmez bir kova taşıyarak yürürler diye başlar.  Kovamız gün içinde dolar.

Ben bu kova metaforunu kabımız olarak değiştirip, bu kabın yaşadığımız zorlu anları içine dolduran ve eğer onu boşaltmazsak, kaldırabileceğimizden daha çok şey yaşarsak bunun çeşitli problemlere yol açtığını düşünüyorum hep. huzursuz zihinler, fiziksel ağrılar, otoimmün hastalıklar, kaygı, öfke, otomatik pilottan yaşanan, kendini keşfedemeden geçip giden hayatlar olabilir. 

kabımızı boşaltmak için sanki şarjımızın olması gerekiyormuş gibi de bir metafor tamamlıyor bunu. peki bize iyi gelen, şarj olmuş hissettiren kaynaklarımız neler? kaynak: çevresel streslerle aramıza giren destek mekanizmaları olarak tanımlayabiliriz.

zor zamanlarda, tıkandığımızda dışarıdan yardım aldığımız neler varsa mesela terapi bence çok önemli bir yer tutuyor, onun dışında her ne kadar tetikleyici olsa da güvenli alanda aile buluşmaları, arkadaşlar, partner, seyahatler, yazı yazmak, topluluklar. bu listeyi sadece stres zamanlarında değil, mümkünse yaşamımızın bir parçası olarak hep özbakım rutinlerimiz gibi hayatımızın bir parçası haline getirmek için adımlar atabiliriz.

bedensel duyumsamalarla hissedilen kaynaklar, duş almak, yürüyüş, yoga, hareket, dans, masaj almak

ve daha içerden gelen, size ait şeyleri düşünün mesela, gülümsemeniz, hayal gücü, sezgiler, doğayla ve insanlarla olan bağlantı hali, rüyalar vs.

stresi yönetmemize, stresi reddetmeden sinir sistemimizi güçlendirmeye yarayan birtakım araçlar sıraladım. bu liste uzar gider, belki sizin için de henüz listenizde olmayan ancak buradan size ilham olacak yeni kaynaklar eklenir.

Unutmadan, içimizdeki çocuk her neyi seviyorsa, renkler ve keyifli anlar. onu mutlu etmek için, onun incinmiş halleriyle çalışabilirz :))



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder