20 Şubat 2025 Perşembe

zamanı yakalamak

 işi insanla olan herkesler, özellikle terapistlerin yazdığı kitaplar var. bugün kadınlarla bir grup çalışması yaparken terapistin sorduğu sorular ve yönlendirmeler ile insanların içi dünyalarında canlanan nefis hikaye ve betimlemelerin ne kadar ilham verici olduğunu gördüm. destek istemek çok zor olduğu için her işi kendi halletmeye çalışan, fazlaca da yükü olan ve bu yüklerin sorumluluğunu da zaman zaman taşımakta zorlanan birinden geliyor bu sözler. Bir umut tohumu verip, sonra onu uygun bir toprağa ekmelerini, büyüdükçe köklerini ve gövdesini, yapraklarını varsa dallarını ve meyvesini imgelemelerini, sonra da ona önce uzaktan bakıp ve gündemlerindeki bir soruyu iletmelerini sorduğumda hayal ettiği tohumun bir başağa dönüştüğünü ve sonra bu başağın bir tarlada çoğaldığını anlattı. başağa yönelttiği soru nasıl kurtulurum bu yükten idi. başak daha çok çoğalarak dedi ona, çoğalınca daha çok yük üstlenmesi gerektiğini de anlatarak hem de. 

ben insanların içindeki iyileşme gücünü uyandırmaya inanıyorum. topluluğun gücüne ve önce bireysel olarak da kendimizi gözetmeye. Şiddetsiz iletişimden ilhamla gözlem, duygu, ihtiyaç ve rica sırasıyla mevzuları önce anlamaya, sonra kabullenmeye ve mümkünse de çözüm olabileceğine inanıyorum. 

bedenlerimizi hareket ettirerek sıkışan enerjilerle baş edecek gücü bulabileceğimizi, hareketle sadece rahatlamak değil ancak sinir sistemimizi düzenleyip güvende hissettikten sonra gerçek mevzularımıza bakabileceğimizi de düşünmekteyim. 

birçok insan gibi zamanla ve yaşlanmakla dertlerim var.

insanların zihninde var olmak ve ölmemek arasındaki denklemi anlamaya çalışıyorum. insanların zihinlerinde var olma halimiz o kadar çok çaba ve çalışmaya itiyor ki muhtemelen bizi, bazen durmakta zorlanıyoruz. durursak ölecekmişiz gibi geliyor. ölmemek için çalışmaya devam ediyoruz sanki...

büyüme korkusu yaşayan bir insanlık

baş etme mekanizmalarını hatırlamak ihtiyacı hisseden bir insanlık

aklı o kadar öne çıkarmış ki her şeyi akılla çözmeye çalışan insanlık ölümü de boşluğu da hiçliği de akılla çözmeye çalışıyor.

yogayı iyileşme yolculuğunda bir araç olarak kullanmak

 1990'ların sonlarından, 2000'lerin başına kadar ülkemizde giderek yaygınlaşan yoga, "Bir din midir? Sadece oturup 'omm' demek midir?" gibi sorularla zihinlerde yer etti. 2025'e geldiğimizde ise, özellikle pandemi süreciyle birlikte daha da popüler hale gelerek hayatımızın bir parçası oldu. Hatta doktorlar tarafından reçetelere "yoga iyi gelir" önerisi eklendi, üstelik bazen yoga pratiği olmayan kişiler tarafından bile.

Peki, gerçekten yoga iyi gelir mi? Eğer iyi geliyorsa, kime ve ne zaman iyi gelir?

Yoganın kelime kökleri, tarihçesi ve anlamları üzerine başka yazılarda konuşabiliriz. Bu yazıda ise, tarihsel ve teorik çerçevenin ötesinde, yoganın pratikte nasıl işlediğine odaklanacağız. Ayrıca, "İyileşmek için birkaç ders yoga yaptım ama hiçbir işe yaramadı!" diyenler için de bazı netlikler kazandırmaya çalışacağız.

Öncelikle, yoganın bir sistem ve bir yaşam tarzı olduğunu belirtelim. Patanjali'nin Yoga Sutraları’nda aktardığı sekiz basamaklı yoga sistemi, günümüze kadar öğretilerle taşınmıştır. Bu sekiz basamak şunlardır: Yama, Niyama, Asana, Pranayama, Pratyahara, Dharana, Dhyana ve Samadhi. Evrensel ahlak ilkeleriyle başlayan bu sistem, bedensel uygulamalar, nefes teknikleri ve meditasyon pratiğiyle devam eder. Yoga, bir öğretmen veya rehber eşliğinde çalışılmalıdır, çünkü sadece fiziksel bir egzersiz değil, zihinsel ve ruhsal dönüşümü de içeren kapsamlı bir süreçtir.

2010’lardan itibaren Türkiye’de, Amerikan akreditasyon kuruluşu Yoga Alliance onaylı 200 saatlik eğitmenlik programları yaygınlaşmaya başladı. Bu programlar genellikle yoga felsefesi, duruşlar (asana), meditasyon teknikleri ve nefes çalışmalarını içerir. Ancak son yıllarda bu eğitimler, hızlı tüketim kültürünün bir parçası haline gelerek, üç hafta gibi kısa sürelerde eğitmen yetiştirdiğini iddia eden programlarla yeni meslek vaatleriyle pazarlanmaya başladı.

Oysa yoga, yüzyıllardır doğru beslenme, doğru hareket ve doğru nefesi öğretmiş; zihni, bedeni ve ruhu bütüncül bir şekilde geliştirmeyi amaçlamıştır. Tek seferlik bir çözüm değil, bir ömür boyu süren bir yaşam pratiğidir.

Günümüzde hızlı tüketim ve bilgiye sınırsız erişim illüzyonu içinde, "Bir yoga dersinden sonra harika hissedeceksin!" gibi sloganlarla yoga, hızlı bir iyileşme aracı olarak lanse ediliyor. Ancak aşırı uyarılmış bir zihinle, aceleci bir çözüm arayışı içinde olmak, meselelere sağlıklı bir yerden bakmayı zorlaştırır. Bu noktada "Yoga bana yaramadı!" demek, aslında yoganın değil, beklentilerin yanlış yönetildiğinin bir göstergesidir.

Düzenli bir pratik ve doğru kaynaklarla çalışıldığında, yoga gerçekten sinir sistemini düzenlemeye, zihinsel berraklık kazanmaya ve beden-zihin-ruh bütünlüğünü sağlamaya yardımcı olabilir.

Peki, pratiğe hazır mısınız?