18 Nisan 2012 Çarşamba

şirincedeki rum teyze

17.04.12 de şirinceye gitmek gibi bir güzelliğe dahil oldum. aslında normal şartlarda tercih edilebilir bir insan olmadığım gerçeğini bir kenarı bırakıp, bir şekilde orada olduğum gerçeği değişmiyor. aslında orhan bana demişti ki üniversite yıllarında nereye gittiğinden çok kiminle gittiğin önemlidir. o yüzden çok fazla zorlama kendini, doğru insanlar bulup onlarla takılmaya çalış. ben biraz karşıyım bu kanıya çünkü o insanlarla takılmak için çok fazla vaktim varmış gibi geliyor.yanıldığımı bilmeme rağmen birtakım değişik yerler görmek kendimi iyi hissetmeme sebep olduğu gibi bana çok şey katıyor. şirince'nin mimarisi yeşilliği rumları makedonlarını öğrendim mesela dün. papatya taç satan teyzenin tacı takarken okuduğu dua bile gülümsetmeye yetti beni, çok mutlu olduğumu belirtemesem de içimin huzur dolduğu her an gerçekten mutluyum. bir yerde bir eksiklik ya da hatanın olduğunun da farkındayım aslında. iletişim kopukluğu meselesi de bu yüzden. ama eksik olan o yolda başımı yaslayabileceğim ya da sımsıkı sarılabileceğim insanlardı. insanlar o seviyeye kolay gelmiyor ve gelenler de zaten uzakta. uzaklar niye varsa?

frida.

her ressam bir boy aynası barındırmalı evinde kendini çizmek için:)
sana tapıyorum. -frida kahlo (meksika)
bunlar acı dolu ama aynı zamanda aşk dolu yaşlanmayan bir kalbin son cümleleri. kendisi gibi ressam kocası Diego Rivera için yazdığı bu satırlar kanıyla, acılarıyla birlikte yazılmıştır. çünkü frida artık frida olmadığını hissetmekte ve Diego tarafından birçok kereler aldatıldığını bilmesine ve buna göz yummasına rağmen bir de kızkardeşiyle aldatılınca çok öfkelenmiştir.
fridanın hayatı, lisede geçirdiği bir tramvay kazasında büyük ameliyatlara girmesine sebep vericek şekilde değişmiştir öncelikle. aldatıldıktan sonra Diegonun geldiği bir aşk köprüsüyle bağlı olduklarını söyledikleri o ayrı evin hemen üst kattaki pencereye diegoya tramvay kazasından daha kötü bir şey varsa başıma gelen o da sensin demişliği de vardır. o ev de evli olmalarına rağmen 2 farklı birey olduklarını 2 farklı ressam olduklarını hatırlatmak adına var, belki de sosyalist Diegonun nü mankenleriyle ilişkilerini daha az görmek için Frida böyle bir şey istedi, kimbilir. sosyalist Diegoyla evliliklerinin ilk yıllarında abd'ye gidip orada iyi işler yapmaları ancak bir zenginin duvarına stalin portresi, sanatına siyaset katması sorun olunca başka ülkelere de yer veriyorlar hayatlarında iyi bir ressam olmaya çalışan aslında bu harika kadın resimlerini dönemin michalongelosu olarak bilinen kocasına göstermek isterken ondan daha iyiye dönüşmesiyle devam ediyor. hayatı kazadan sonra geçirdiği ameliyatlarla geçerken bir yandan ayrıldığı kocasının rus devrimine önderlik eden Lev troçki'nin güvenlik için onun evine yerleşmesi ve tonton karısına rağmen aralarında yaşadıkları ilişki, lev amcanın karısına sadakati sayesinde uzun sürmez. zevkleri uğruna onu seven kadını bırakmamak Diegonun yapamadığı bir şey oysa ki. alman bir yahudi olan babasının yanına döner bir süreliğine frida annesinin ölümüyle. evde portresini çizmediği tek insan babasını da çizer. kangren olan ayağının kesilmesiyle aynı sürece denk gelen tekrar evlenme sürecinde sanatının doruklarında ve ait olduğu ülke meksikada bir sergi açmayı başarabilen ancak doktur yasaklarıyla yataktan kalkmaması söylenen Frida, çılgın kadın, yatağıyla beraber sergisini ziyaret eder. yıllar sonra, resim çizerken son nefesini verdiği bedeni kendi isteği üzerine yakılmıştır. böyleleri de göçüp gidiyor işte. iyi ki de geliyorlar hayatlarımıza..

15 Nisan 2012 Pazar

yakındadeğiştirecekler beni

ben mi seçtim ki bu oyunu?
annemleri de ben seçmedim diye ağlardım.onlar da bizi seçemediği için kimse kimseyi alıp satamıyor, atsan atılmaz, satsan satılmaz dedikleri. onların beni dönüştürdükleri canavar.. bir erkek fatma. ağlamaları dışında aslında gayet güçlü. oyuncak sıkıntısından ağlamayı oyuncak haline getirmiş şu ara..
ne biçim sıkıntıdasın be kadın? kadın olmayı bile başaramıyorsun ki insanlar sana laf edebiliyorlar. kadınlığın sadece ağda alışveriş ve güçsüzlük olduğuna inandırdıkları ben mi kadınlık yapıp hemcinslerine yaklaşsın.sanki boğuluyorum nil'in dediği gibi.olmayan aşklarda havuzlar problem oluyor.kızlar havuz kenarında açılır saçılır. güç mü dedi biri? çaresiz, sürekli yardıma ihtiyaç duyaydım..nefes alamazdım herhalde hiç.hoş.şimdi bile zar zor alırken nefesleri   2 adım nefes alıp 3.adımda vermeyi öğreniyorum.enerji kaybetmemek için dağcılık  klübünde öğrendiğim birtakım taktikler. dağcılık kulübünde başkasının adımını takip etmek, başkaları için de adımını takip etmeleri için belirli izler bırakmak gerekiyor. hem kendini hem başkasını düşünüyorsun ve ister istemez bir ders veriyor bu da sana. ders almak istediğin heryerde  dersler mevcut. ha bunun için dağa çıkmaya ne gerek var diyorsanız, ekşın olsun diye. ya da kaşınıyorum.kafamıgözümü patlatıp gelicem.

14 Nisan 2012 Cumartesi

savaş baba

14.04.2012 İraklitos’un ünlü “Savaş her şeyin atasıdır” deyişine bir gönderme olduğunu öğrendiğim bu tiyatro oyununu izledim biraz önce. anladığım kadarıyla barış yanlısından ötede sadece sonuna kadar tarafsız politikası güden rodos başbakanı bi yanda, iskendere özenen ve herbir tarafları hakimiyet altına makedonyalı komutan abimiz( bu abimiz korkaklığından, başka devletlerin ona saldırmasından korktuğu için onlara saldırıp, onları korkutan pis bir insan.) rodos, güzel rodos bir tatil cenneti.turistler için tatil için kullanılan ve bu sayede altını olan bir ada. hiçbir askeri gücü, silahlı kuvveti, savunma bakanlığı bile yok.tamamen bir ütopya.velhasılkelam makedonyanın yayılmacı gücünden korkan rodoslular bizzat komutanın başarısız yatak odası dedikodularını kullanmak suretiyle onu etkilemek için yolladığı fahişe olması için, komutanı yatakta bağlaması için rodosrun en güzel hatununu yanına yollarlar. işlerin ters gitmesi üzerine rodos'a saldırıya geçen  ve rodosun tüm savunmasızlıklarına rağmen geliştirdikleri stratejiyle makedonyanın yalancı ordusunu altüst edenler..

bir de sanatı temsil eden hippi abimizi es geçmeyelim.heykelini konuşturmasını siyasete karıştırmak isteyen
kekiğiyle, fesleğeniyle, körisiyle harika aşçımıza da selam olsun.ortalığı en güzel o karıştırdı sonuçta..
mesele kaçmak değil mümtaz, bilirsin. mümtaz da benim avrupa özentesi yalnız kalma korkusundan ürettiğim belki türettiğim bir hayali arkadaş. biri hep vardı da adını masumiyet müzesini okurken koydum. çok uzun zaman olmadı, kimseye bahsedemedim. kimseler demişken güzel kimseler var bu sefer yanımda yahu. yalnız hissetmiyorum yani. öyleysem bile hissetmiyorum. beni seven insanlar var. benim onları sevmediğimi düşündükleri için bana çok kötü davranan insanlar var. bu davranışlardan ölümcül derecede etkilenen bir ben var benden içeri. sürekli aynı tekerlemeleri duymak, bir insanın içinden söylemesi gereken her şeyi dile getirmesi beni yoruyor. benim bütün pozitif enerjimi çalıyor üstüne ve geriye hiçbir şey bırakmıyor. beni zaman zaman tehdit edip, zorundalıklarımı vurguluyor. kuru inadıma inat katıyor  ve kasten yapmadığım şeyleri yanlış yorumlayıp konuşuyor da konuşuyor.
biraz da onun hayatının çok meşgul olup benimkinin çok boş olmasından dem vuruyor. oysa herkes tercihini yaptığı için, yardım beklemek de bunun üstünden başkalarına çemkirmek de sadece kelime israfı.bilirsiniz ben aslında cimriyim. gereksiz konuşmaları da çoğu şeyi sevemediğim gibi sevmem.

13 Nisan 2012 Cuma

kavram: cinayet

13nisancuma'da cinayet adlı bir doğaçlama tiyatro örneği izledik.
biraz beyza'nın kadınlarındaki sandalda karakterleri öldürdüğü sahneden esinlenmeler vardı ama onun dışında, psikolog bir annenin barda tanıştığı bir adamdan yaptığı kızçocuğunu kendi kurallarına zorlayarak, örneğin sürekli resim çizmesini isteyerek, parka götürmeyerek,en sonunda erkek arkadaş edinmesine izin vermeyerek onu dönüştürdüğü katil/canavar anlatılıyor. üstelik bu kadın dünya çapında bir psikolog, boston yunivörsitiden gelen teklifleri reddedebiliyor. üstüne üstlük yıllar boyunca kızının resimlerini yorumlamış ve onu bir denek olarak kullanmış. bunu öğrenen resim bölümü öğrencisi kızcağımız erkek arkadaşına yavşayan birtakım parazitlere olan sinirleriyle  olaylar olaylar.katil oluyor işte.efektler ve müzik kısmı can katıyor tabi ki dramaya. ana tema, bardan biriyle one night stand yaptıysan ve hamile kalmış bir psikologsan, doğurma. çocuğun seni kasten felç yapabilir, her şeyi duyabil, görebil fakat hareket ve müdahale edeme diye!!

11 Nisan 2012 Çarşamba

hooop, efenim saygılar. görüşmeyeli kaç hafta oldu ki pek olay olmasa da yazmak istediklerim hep içimde kaldı. çünkü bu bilgisayar bloggerıma girmeme izin vermedi, gerçekten.benden bundan mütevellit sıradan hayatımı yaşamaya devam edip, düşüncelerimi telefonun bir köşesine not ettim bazı bazı. bir de çok hoş olacağını düşündüğüm bir doğum günü hediyesi hazırlıyorum çok sevdiğim, çok kıymet verdiğim bir insana.ona yazıyorum yaptıklarımızı hayallerimizi yapacaklarımızı çok seveceğini umaraktan. onun kafasını bugüne kadar içimde kalanları anlatarak çok ütülediğimin farkındayım ki biraz da güzellik yapayım istedim.güzel olacağını da hala umuyorum.

o güzel insanı sadece ben mi yarattım kafamda diye çok merak ediyorum. bu nası bir şüphedir tahmin edebiliyor musunuz? bir yoldaşa çok ihtiyacım olduğundan ben mi seçtim onu da yontuyorum kısmı falan hiç umrumda olmadan hala ait olmadığım bu yerde günlerimi geçiriyorum.öyle ya da böyle.


şöyle ki, ortadaki yanlışlıklar, benim her şeye sakin kalışım, sadece verilmesi gerektiği için verdiğim tepkiler hep gitceğimi düşündüğümden. açıkcası pınar da pınarla yaşamak da ummm rumda değil. asıl ortada yanlış olan bir şey varsa o da benim ta kendim. izmire aile bireyimin yanında bir üniversite hayatına başlamam.korkaklığımdandı bu da gerçi de her neyse. bu ev.önceleri güzeldi.şimdi misafir gibi hissediyorum kendimi, gitmesi gereken bir yabancı.zaten gitmem gerekiyordu, küçük hedeflerle gelmemiştim buraya ama takıntılar beni küçülttükçe  yok olacağım hissine kapılıyorum ve yokluk korkusu gerçekten ürkütücü. kaybolma korkum, karanlık korkum, hepsi geçecek şeyler ama bu yoksunluk yok ediyor.paradoksa düşünce de zaten kafalar kafalar.kısacası olaylar olaylar.