2 Haziran 2023 Cuma

içimdeki öyküler

 içimde hem öyküler, hem de kalabalıklar mevcut.

içimde hem o meraklı kız çocuğu, hem de onun anıları var. 

sanki bu metafor dünyasında, bir terapistin duyduğu, kurguladığı başkalarını bütün anılarına yer var.


...


bu kısmı yazdıktan günler sonra, yeniden dönüp okumadan devam ediyorum yazmaya. yazmaya başlayıp devamını getiremediğim bir paragrafı düşünürken içimde canlanan şeyler oldu. tamamlanmamış öyküler, ne kadar da benzer doğmamış çocuklara, yaşanmamış aşklara, kader gibi görünen, kesintiye uğramış ve hikayesi orada yarım kalmış tüm canlıları hatırlattı bana.

...


arnavut kaldırımları olan köyler var mıdır? sevdiğiyle, sevdiğinin atıyla köyden kaçan bir kadın imgesi gelir zaman zaman gözümün önüne. bir gecelik yokluğun ardından döndükleri köyde devam eden, sonrasında neler olup bittiğini asla tamamlayamadığım bir öyküm benim. içimde doğamayanlardan. 

ihtimaller, bize umut da getirebilir kaygı da.

kendimi sürekli olan bitenlerin insanları ne kadar travmatize edebileceği ya da ne kadar kaygılandıklarını normalleştirirken buluyorum. 

çok zorlandığım zamanlar oluyor olup bitenleri anlamaya çalışırken. 

evrendeki ve dünyadaki varlığımın bir toz zerresi kadar olduğunu bilirken, bir yandan da kendi hayatımın başrolünde olduğumu düşünmek yine karmaşalar doğuruyor :)


karmaşalara rağmense devam ediyor hayat. ilkbahar, yaz, sonbahar, kış.

şu anda kendini hangi mevsimde hissediyorsan, ondan sonrasının da geleceğini hatırlayarak/hatırlatarak devam et.

15 Mayıs 2023 Pazartesi

bir yazarın kahvaltısı

 bir tutam ilham

bir tutam istikrar

bir tutam güneşin peşinden koşma enerjisi

bir tutam klavye

bir tutam kahve.

aslında ilham gelmiyordu, peşinden koştukça, belki koşmaya bile gerek kalmadan yürüdükçe karşına çıkıyordu. 

nereye gideceğini kestiremediğimiz öykülerimiz gibi, nereye gideceğini kalemlerin, klavyelerin yönlendirdiği öyküleri yazıp çiziyordu yazarlar. yazının gerçekliği, bir illüzyon kabul edilen bu dünyanın gerçekliğinden eksik değildi. 

hayalimde bir yazar var, tek işi bu olmayan. işi gücü gözlemlemek, bakmak, duymak, dinlemek ve sindirmek olan birisi. palmiye ağaçlarının altında, üşütmeyen bir okyanus rüzgarının serinliğiyle, parmak arası terlikleri ile gördüklerini yazan. kendi hayal dünyası, gerçeğin illüzyonlu halinden pek de ayrışmayan. yaşar kemal misali saatlerce çukurova sıcaklarını betimlemese de asya'da pirinç tarlalarını, amerika'da mısır tarlalarını tüm canlılığıyla anlatabilen biri.

bir kadın.

motorunu kiralayıp özgürce, saçlarını savura savura, incinmeden, incitmeden, günbatımlarının peşinden koşan biri.

özlemini duyduğu yaşama, sabahları ananas ve mango dolu tabaklarda kahvaltısını yaparak ve kahvesini yudumlarak kavuşan biri. 

her duasında, kalbim genişlesin diyen biri. 

kalbine dolan korkular, kaygılar yerini neşeye, coşkuya, sevince, kabule bırakıp, sevgiyle sarmalanan bir kadın. bazen yalnız, bazen kalabalık. 

onu asla yalnız bırakmayan karakterleri var içinde. gerçeği hayalden ayırt edemeği zamanları var bir de.

 sabahın serinliğinde uykusunu almış, bedeni uyanmış, güneşi selamlamış. 

ilhamını dalgalardan, çocuklardan ve dünyanın geri kalanında olması muhtemel yaşam hikayelerinden alıyor. 

ilhamını bulmaya çıkmış.

kahvaltıda keyfi var. 

25 Nisan 2023 Salı

'ya rağmen

 korkulara rağmen,

kendime rağmen

yapabildiklerime, seçebildiklerime yazıyorum bunları. 

yıllar içinde terapi sürecindeyken suçluluk, utanç, kaygı, korku gibi çeşitli duygularla çalıştık. içimde hala taşıdığımı sık sık fark ettiğim o çocuksu korku ile yüzleşiyoruz bol bol. 

6 şubat sabahı Türkiye'de korkunç bir deprem oldu. 11 ili etkileyen bu depremden sonraki haftalar gündemden hiç düşmeyecek şeyler yaşandı. Binlerce insanın öldüğü, binlerce insanı ampute olduğu, yüzbinlerce evin yıkıldığı, milyonlarca insanı doğrudan ya da dolaylı etkileyen bir süreç oldu. Daha ilk günlerden itibaren beri temel ihtiyaçlara ulaşmak bir mücadele gerektirdi. Temel ihtiyaçların nispeten daha karşılanır olduğu bir yerden sonra Maslow'un hiyerarşisi geldi ve o noktada da psikolojik ilkyardım ve destekler söz konusu oldu. 

İlk günlerde sanki, hemen yardıma gitmeliyim fikri vardı. Psikolojik ilk yardım biliyoruz sözde. gitsem nolacak? Sanki pandemi gibi devam etti ilk hafta, yastayız çünkü. Evlere kapanıp hiçbir şey yapamadığım zamanlar. 

Sonrası normalleşip normalleşmemeyle geçen 2.5 ay.  

10 Nisan 2023 Pazartesi

benim de söyleyeceklerim var

 benim hatta her şeye söyleyecek bir şeyim var sanki. durmayan bir zihin, çaba dolu hayatlar. 


aklıma hep fikirler gelir. yoldan geçerken bile baktığım, yanımdan geçen insanla bir tebessüm buluşmam bana anlatacak hikayeler verir. bazen çok konuşurum. kaygılandığımda zihnimden geçenlerin hızına yetişemeyen dilim kem küm eder. 

susmak, dinlemek için gerekir. bazen konuşmaktan çok dinlemem gerekir. oysa anlatmayı da severim. kendimce. yoğurt yiyişi farklı insanlardan dinlediklerimi, kendimce anlatmayı severim. biraz korkarım dinlemezler, anlaşılmam diye. yine de dünyanın sonu değildir. anlamasalar bile. bazen sanki her şeyi biliyor gibiyim, bazen de sanki her şeyi yanlış anlamışım :)

ergenlikte kimse beni anlamıyor evresinden sonra zaten hayat bomboş evresi geliyor olabilir. 

bazen kaçıp saklanmak, bazen de herkes tarafından anlaşılmak isteyen o taraflarımızı sevelim :)

21 Mart 2023 Salı

bir şey yapmalı hey!

 stresli zamanlarda ne yapmalı?

önce kabullenmek :)

biz ne kadar memeli hayvanlara benzer bir yapıda sinir sistemine sahip olsak da bizi ayrı kılan neokorteksimiz var. yani memeli canlılar tehlikenin varlığına ve yokluğunu göre stresi düzenlerken, bizler sanki bizi kovalayan kaplan kafamızın içindeymişcesine sürekli o stresle yaşayabiliyoruz. 

stres, travma gibi kavramlar son birkaç yıldır her gün duyduğumuz kavramlar haline gelmiş olabilir. aile, eğitim hayatı, iş hayatı, yaşamın anlam arayışı, kontrolsüz şehirleşme, ülkemizde ve dünyada artan politik krizler, ekonomik krizler, iklim krizleri, savaşlar, salgınlar, teknoloji ile artan bağımlılıklar, sosyal bağlardaki azalış ve giderek yaşlanan ve yalnızlaşan nüfusun yaşadığı ve yaşattığı stres hepimizi etkiliyor. 

Bugün bir kova doldurdun mu adlı ödüllü çocuk kitabında, her gün dünyadaki bütün insanlar ellerinde görünmez bir kova taşıyarak yürürler diye başlar.  Bu kovanın amacı iyiliği ve güzelliği taşımaktır.

Ben bu kova metaforunu kabımız olarak değiştirip, bu kabın yaşadığımız zorlu anları içine dolduran ve eğer onu boşaltmazsak, kaldırabileceğimizden daha çok şey yaşarsak bunun çeşitli problemlere yol açtığını düşünüyorum hep. bu problemler huzursuz zihinler, fiziksel ağrılar, otoimmün hastalıklar, kaygı, öfke, otomatik pilottan yaşanan, kendini keşfedemeden geçip giden hayatlar olabilir. 

kabımızı boşaltmak için sanki şarjımızın olması gerekiyormuş gibi de bir metafor tamamlıyor bunu. peki bize iyi gelen, şarj olmuş hissettiren kaynaklarımız neler?

bu kaynakları iç ve dış kaynaklar olarak değerlendirebiliriz.

zor zamanlarda, tıkandığımızda dışarıdan yardım aldığımız neler varsa mesela aile, arkadaşlar, partner, seyahatler, yazı yazmak

bedensel duyumsamalarla hissedilen kaynaklar, duş almak, yürüyüş, yoga, hareket, dans, masaj almak

ve daha içerden gelen, size ait şeyleri düşünün mesela, gülümsemeniz, hayal gücü, sezgiler, doğayla ve insanlarla olan bağlantı hali, rüyalar, mesleki bilgiler, dua etmek.


stresi yönetmemize, stresi reddetmeden sinir sistemimizi güçlendirmeye yarayan birtakım araçlar sıraladım. belki bu liste uzar gider, belki sizin için de henüz listenizde olmayan ancak buradan size ilham olacak yeni kaynaklar eklenir.

size ne iyi gelir? belki size iyi gelen bize de iyi gelir :) lütfen paylaşın.



16 Mart 2023 Perşembe

Üzgünüm

 Üzgün olunca napacağımı bilmez, boş boş ama kaygılı da bir şekilde sekmeler arasında dolanır, kimseyle konuşmak istemem. Konuştuğum insanlara yine de gülücük saçıp saçma sapan espriler yapabilirim. 

Yeterli yoğunluğa ulaşırsa da hiç durmadan ağlarım.

Görseller, sesler, renkler karışır. Bulamayacağımı bilirim de sanki bakinmaya devam ederim etrafa. 

Metaforlarla düşünürüm. Kafamda dönüp duran simgeler vardır, bazen küçük animasyonlar döner içerde, telif hakkı vermeden oynatırım o filmleri. 

Yazarı da yönetmeni de ben olduğum yerlerde cümlelerin sonu hiç olmayabilir, yüklemsiz, öznesiz, nesnesiz uçuşan cümleler bulabilirsiniz. Belki cümlenin başında bir ilham gelmiştir de onu yakalayamadan bir karga alıp kaçmıştır ve içine bir darı tanesi düşmüştür. Meğer bir hüzün tarlası ekilmiş.

Saçma gelebilir ama ben üzgünüm, dağılan kalplere, keşfedilmeyen yeteneklere, tamamlanamayan filmlerin sonlarına ve sanki bize öğretilen milyonlarca ihtimalden en kaotik bir sonu başı belli olmayan bir senaryoya, kıytırık bir telefonla, daha iyisi olma ihtimaliyle sıkışıp çıkamayanlara... 

Şimdi de üzgünüm. Kendine acıyan o küçük halime geri dönüyorum böyle zamanlarda. Yersiz yurtsuz hisseden, havada dolanan kendimle kalıveriyorum. Kalıverdim yine. Ağlıyorum öyle sokaklarda yürürken. Bazen bir müzik çalıyor içimde, hüzünlü yine. Seslerinin içimi cız eden taraflarını sevdiğim kadın müzisyenler var. Onlar da hep gerçek diyor, gitmek diyor, hayal diyor, Merkür retroları diyor. Bana bir şeyler oluyor, acayip şeyler oluyor da diyor. Heyecanlar, hayal kırıklıkları, sonbaharlar, yazlar, yollar, kışlar hatta kuşlar hep dilimizde.

Yine bir hüzün çöküyor.

Dünyanın haline mi üzüleyim yoksa yaşanan felaketlerle aklımın almadığı şeyler yaşanmasına mı dövüneyim bilemiyorum.

İnsan zihninin katman katman olduğuna inancımla, kendi zihnimin karanlık odalarına girip kaybolmaktan korkup kendine bakmakta zorlanan bir de ben var. 

3 Mart 2023 Cuma

dünya


 dünya, yaşam, varoluş, bu evren.

bu düzen, bu kaos, bu karmaşa, bu mucize. hücrelerin mikrobiyolojisinden, kosmosun makro incelenmesine her şey her şey.  bu evrenin kenarından yürüyen siyah saçlı kız şu an benim. düşmemek için dengemi korumaya çalışarak, bu renklerin, bu acıların, bu sevinçlerin, bu hüzünlerin arasında var oluyorum. varoluşun bir gücü olduğuna inanıyorum. 

deneyim, bilinç, kavramlarının yanına hafıza çok yakışıyor sanki. dünyada binlerce yıldır, insanoğlunun yeryüzüne düştüğü ilk zamandan, şu son zamana kadar olan biten her şeyin bilincini, deneyimini hücrelerinde barındıran hafızamızdan büyüleniyorum. güneşi, ayı, toprağı, suyu, ateşi, havayı her an aldığım her nefeste hissediyorum. 

bana neler oluyor bilmiyorum, sıcacık içim güneşin ışınlarıyla, suyun canlılığıyla doluyum. 

bilmiyorum. bilmekten ötede bir yerler var gibi...