24 Eylül 2017 Pazar

Eylül bitmeden...




Kiev'in ışıl ışıl sokaklarında, keyifle yeni mekanlar keşfedip en favori mekanları ve tatları bulup, tadı damağımda yurda döndüm.

Beklentisiz gidilen bir şehirde keşfedilen her özellik, yerellik, bir yeni meyve, bir yeni bakış bile orayı daha özel kılıyor benim için. Bir de endişesiz, sımsıkı tutulan eller ve güvenli dostluklar var. yol arkadaşlarıyla seyahati bile efsaneleştiren, kişisel tabuları yıktıran, herkesin birbirine öğretecek şeyleri olduğu masalarda, bol kahkahalı, düşündürten ama saygıdan asla ödün verilmeyen tartışmalarda bulduk çoğu zaman kendimizi.

Başladığı yazıyı bitiremeyenlerde bugün, bol bol Akdeniz rüzgarı, biraz jazz festivali havası, bolca da özlem var peynir-şampanya-havyar üçgenine :)

kiev'in yerel peynirlerini özledim yanlış anlaşılmasın :))

Bi de heyecanla çarpan yüreklere ve uçak inişlerinin beklenişlerine selam olsun!

5 Eylül 2017 Salı

bir süredir takip ettiğim gezi bloggerlarının işimden seyahate çıkmak için istifa ettim yazılarına bakıp bakıp ben de kurumsal hayatımdan istifa edip bir küçük seyahate çıkıyorum. aslında seyahat etmek için istifa etmedim. özgürlüğüm için etmiş olabilirim. bi de biraz hayat seyahatinin ta kendisine yeniden çıktım da, bunu bir yurt dışı gezisiyle de pekiştiriyorum. çünkü yol arkadaşım, o hayatın kendisine doğrudan bir yolculuk... bambaşka, içimizi ısıtan hislerle çıkıyoruz yola.
yol öncesi havalimanı sabahlamalarında yazdığım blog yazılarına da selam olsun diye, yola çıkmadan bu seyahat-istifa ilişkisinden bahsetmek istedim, bahsettim geçti çok şükür. şu an yeni yollara, en yeniye doğru, hiç bilmediğimiz, görmediğimiz kültürlere birlikte gidiyoruz. hem birbirimizi keşfetmeye hem aslolana gidiyoruz, diye hissediyorum. hisler aradaki temiz enerjiyle, canının yandığını bile hisseder halde olabiliyor bazen. öyle de bi özel, öyle de güzel hissettiriyor.

kafalar biraz karışık olsa da, yolların bize iyi geleceğini biliyoruz. en güzeli birlikte kaçıyoruz. kaçmanın korkaklık değil de daha çok cesaret gerektirdiği bir noktada, sevgiyle yollarımıza ışık tutuyoruz.

kutsal yollar :)

2 Eylül 2017 Cumartesi

Bir bayram tatili gezmesinden merhaba, Bir ege rüzgarı yazısında Muğla taraflarında bir gezi yapıp mest olmuşken, bu bayram da Akdeniz'in kıyılarında çimdik ve yepyeni izlenimler edindik.

I wrote a poem,
Mediterranean Sea. diye bir dize gördüm bugün. Aslında şiir gibi olan kıyılarda, estetik yoksunu işletme mantığıyla hizmet veren bir kesimle karşılaşmak aynı mest olma duygusunu uyandırmasa da, doğal oluşumların büyülü dünyası, eski uygarlıklar bu durumu değiştiriyor.

Yıllardır duyup gitme fırsatını yeni bulduğum Cennet-Cehennem mağaraları ve Aynalıgöl olarak da bilinen Gilindire mağarası gezinin en güzel yanıydı.

4 kadın, ortak bilinçler ve bolca kahkahalı sohbetle geçen yollar, nefis yemekler, deniz kenarında suyun akışına bırakılan hayatlar...

Belki güzellik belki sadelik, mutlulukla ilişkisi kesin, salatalık domates zeytin ekmekli kahvaltılar, ayın denizin yüzeyine yansıyan yakamozları...

Bazı noktalarda sınıfta kalan Akdeniz, bize yine kendimizi anlatmaya fırsat vericek şekilde kattı rüzgarını önümüze. Anamurda bir çadır kamp alanında bu geceyi sonlandırırken, teşekkürler doğa ana. Bizi bize sunduğun için.

29 Ağustos 2017 Salı

Daha önce Braşov'da tanıştığım Kanadalı 60+ bo amca vardı, emekli olduktan sonra dünyayı gezmeye adayan kendini. Yaşlılıkta da bir sırt çantalı hal var yani, konfor arayışı değişse de arayışın hiç bitmediği bi dünyada yaşayan insanlarla karşılaşmak çok değerli benim için.

Geçenlerde de yine Alanya'da benzer bir teyzeyle tanıştık. İngiliz menşeili, 60+. Son 30yılını çingene ruhuyla dünyanın çeşitli yerlerinde geçirmiş, tam bir Türkiye coğrafya tutkunu, keşifçi teyze. Seyahat etmenin dünyadaki en iyi eğitim yolu olduğunu söylüyordu konuşmanın bir noktasında, gelecekten kendime bir not gönderir gibi.

Böyle insanlarla tanışınca bu yaşlarımda benzer deneyimlere hazır olduğum, benzer kafa yapılarında olduğumuz gerçeğiyle gelecek farklı umutlarla şekilleniyor.

22 Ağustos 2017 Salı

bu 40 günlük kurumsal hayat tecrübemin ilkinin son günüdür. ufak bir değerlendirme ve haddim olduğu kadar bir gözlem ve eleştiri yazısıdır. zaten endişeli olduğum mesai sisteminin içinde hep ya daha sonra nolacak/bari o zaman rahat edelim diye geleceği düşünürken yaşadığı günlerde sıkıntı çekmeleri gerektiğini düşünen bir kitle varmış meğer. meğer iş yerinde yaşanan haksızlıklara göz yumarken, her yerde aynı şeyler oluyor diyerek kaldığı yerde devam eden insanlar varmış. senin bir haksızlık yaşadığını gördükleri halde bile bile bunu yaşaman gerektiğine inanan ve bundan vazgeçmemen için uğraşan, haksızlıklar içinde yüzmeni isteyen insanlar hep yanı başındaymış. meğer yanlışlar her yerde olduğundan, doğru bir şey isteyememek de normalmiş. hak diyen, emek diyen, saygı ve anlayış diyen ama karşısındakileri dinlemeyen yöneticiler, egolarını beslerken onlara karşı çıkan herkesi kısa bir sürede görmezden gelebiliyorlarmış.

tecrübe dedik, deneyim dedik, güven dedik, özgüven dedik. hizmet almak ve vermek dedik. en çok dediğim şeylerden biri de hayaldi. aslında en güzel özet de hayal satan bu insanlar oldu. hayallerimizi ortak etmeye çalıştığımız, çıkarlar uyuşmayınca da 'kurum kişilerden önce gelir' mantığıyla hayalleri gerçekmiş gibi satan insanlardan kolayca uzaklaştığımız bir gündeyiz. yani bu tarihi not etmekte fayda var, tekrar benzer şeyler yaşamamak için.

aslında bir yandan aşırı tanıdık gelen bu av-avcı, işveren-çalışan-müşteri ilişkilerinde merkezde duran para-güven-beklenti üçgenlerinde dibe batan da bir insanlık var, biraz trajedi belki çok az da komedi olan bir drama var. sonuç hayatın gerçeklerini suratımıza suratımıza çarpıyor. bana teori x ve teori y'yi öğreten ama kendi iktidar gücünü göremeyen, yüzleşmeye de hazır olmayan bir bilinçten doğan bu trajik durum insanların hayatlarını çok daha zorlaştıracak gibi. çünkü var oluşunun farkında olmayan, sistemi eleştirirken aslında sistemi en çok besleyenlerden biri olup, gözlerini ve tüm duyularını gerçeklere kapatan insanlarla iş yapmak gerçekten zor, üretmek imkansız. insanların varlıklarına

dışarıda bambaşka bir hayat var. buna hep inandım ve birazını gördüm. şimdi akışta kalıp, çıkacağımız yolda rahatlıkla diyebileceğim ki, bunaltıcı iş hayatından bıkıp istifa edip seyahate çıktım :))) o kadar da bıkmamıştım da olacaklar pek hayra alamet değildir. oysa şimdi...

yollar bizi bekler, küçük sürprizlerle, bol mutlulukla, sevgiyle. bobo da bizimle.

19 Ağustos 2017 Cumartesi

'Korkular harika öğretmenlerdir ama çok iyi efendiler olamazlar. Korkularından öğrenmek, onlara boyun eğmekten farklıdır.'
Diyor Masal Terapi kitabından bir öykü.
Korkularımız hep daha çoğunu alıyor elimizden. Ne hissettiğimiz, ne düşündüğümüz nasıl davrandığımız üçgeninde ortaya çıkan hayatlarımızda yaşadıklarımız dünyaya öyle bi enerji salıyor ki, kaos mu denir düzen mi siz karar verin.

Ben korkarken öğrendim sahneye çıkıp insanlara fikirlerini anlatmanın yolunu açmanın, benim doğrularımı onlara öğretmeye çalışmaktan daha verimli ve işe yarar olduğunu. Korkular da ogretiyor bizi ele geçirmelerine izin vermezsek.

Şimdi öğrendiklerimizle yola devam etme vakti. Planlar yaptık, çok istedik, her şey yine olması gerektiği gibi oldu.

Yani hayat korkuları yenerek, özveriyle ve sevgiyle tamamlıyor kendini. Kendimizi bulmaya çalışırken en çok yanımızda buluverdigimiz, tesadüfen gelmiş izlenimi verip en çok içimize dokunan insanlar elimizden tutarken, varlıkları da güven veriyor en sevgi dolu halleriyle.

13 Ağustos 2017 Pazar

Beeen aslında hiç böyle değildim.
Bugün kendime bir güzellik yapıp kuru boyalar, pastel boyalar aldım. Sadece kendime almadığımdan mütevellit, içgüdüsel bir mutluluk duyuyorum. Anaerkil bir ailem, minicik bir kedim ve hayallerim var. Mesaili olsa da hareketli, heyecanlı, zaman zaman hararetli, bereketli ve akışta bir hayatım var.
Sanırım boyalar içgüdüsel olarak içi ve dışı rengarenk şeyler boyamak istiyorlar. Zamanı algıladığımız ölçüde doğru yerde doğru insanlarla karşılaşıp unutulmaz anlar yaşanıyor. İnsanlara tesadüf gibi görünen ama tam da ihtiyacı olan değişime aynalık edecek vücutlara bürünüyoruz. İyi ki.