30 Kasım 2016 Çarşamba

Berliner

Almanyaya erasmus için gittiğim ilk ayda, ilk kendi başıma gezimi yapmıştım Berlin'e. Şimdiye kadar burada yasamak isterim dediğim, Avrupa'nın en güzel şehirlerinden birine. İlk oluşu, yurtdışında ilk couchsurfing deneyimi oluşuyla da çok önemliydi.
Ne içtiğim berliner burasının tadını ne de currywurst 36 te yediğim pommeslerin acı soslarını unuttum.
Aslında seyahate çıkmak için bu şehri seçmemin stratejik sebepleri vardı. Önceliğim almanya içi başka bir şehir olmasıydı, çünkü alman hattım vardı ve internetin sorun olmayacağı bir yerdi, Almanyanın en kalabalık şehriydi ve ben başkentleri çok severim. Çok şey anlatır o ülke hakkında. Almanya hakkında disiplin ve çikolata kelimelerinden başka çağrışımlar ucu ucuna gelirdi aklıma, şimdi keşke orda yaşasam diye hayaller kuruyorum 5 yıllık.
Berlin'de yanında kaldığım insanlar 3 gün içinde çok güzel hisler ve tebessümler verdi. 75 yaşında sınır tanımayan bir doktor, 30 yaşında suriyeden kaçıp gelmiş avukat bir kadınla hayatın karmaşasından, kültürlerin insanlar üzerindeki etkilerinden konuşup, yemek yaptık bol bol. Her öğünün başka bir seremonisi vardı ve çalan müzikler... insanın ruhunu doyuran güzelliklerdi hep. Belki benim için Berlin Avrupadaki en büyük kathedral (berliner dom) manzaralı, Alexanderplatz'daki o evde tanıştığım o güzel insanlardan ibarettir. R. bana küçük bir gezilecekler listesi ve evden gidiş yollarını da tarif eden ufak bir not kağıdı tutuşturmustu, evin anahtarlarıyla birlikte. Şimdi daha iyi anlıyorum deneyimin ve paylaşımın insana kattığı mutluluğun asla satın alınamayacağını.
Bir gün yolunuz düşerse o güzel kente, yürüyün her yere, duvarlarda gördüğünüz graffitileri izleyin durup. Hep mutluluğumuzun peşinde gitmedik mi zaten? Var olun, mutlu olun.

Hiç yorum yok: