22 Ağustos 2017 Salı

bu 40 günlük kurumsal hayat tecrübemin ilkinin son günüdür. ufak bir değerlendirme ve haddim olduğu kadar bir gözlem ve eleştiri yazısıdır. zaten endişeli olduğum mesai sisteminin içinde hep ya daha sonra nolacak/bari o zaman rahat edelim diye geleceği düşünürken yaşadığı günlerde sıkıntı çekmeleri gerektiğini düşünen bir kitle varmış meğer. meğer iş yerinde yaşanan haksızlıklara göz yumarken, her yerde aynı şeyler oluyor diyerek kaldığı yerde devam eden insanlar varmış. senin bir haksızlık yaşadığını gördükleri halde bile bile bunu yaşaman gerektiğine inanan ve bundan vazgeçmemen için uğraşan, haksızlıklar içinde yüzmeni isteyen insanlar hep yanı başındaymış. meğer yanlışlar her yerde olduğundan, doğru bir şey isteyememek de normalmiş. hak diyen, emek diyen, saygı ve anlayış diyen ama karşısındakileri dinlemeyen yöneticiler, egolarını beslerken onlara karşı çıkan herkesi kısa bir sürede görmezden gelebiliyorlarmış.

tecrübe dedik, deneyim dedik, güven dedik, özgüven dedik. hizmet almak ve vermek dedik. en çok dediğim şeylerden biri de hayaldi. aslında en güzel özet de hayal satan bu insanlar oldu. hayallerimizi ortak etmeye çalıştığımız, çıkarlar uyuşmayınca da 'kurum kişilerden önce gelir' mantığıyla hayalleri gerçekmiş gibi satan insanlardan kolayca uzaklaştığımız bir gündeyiz. yani bu tarihi not etmekte fayda var, tekrar benzer şeyler yaşamamak için.

aslında bir yandan aşırı tanıdık gelen bu av-avcı, işveren-çalışan-müşteri ilişkilerinde merkezde duran para-güven-beklenti üçgenlerinde dibe batan da bir insanlık var, biraz trajedi belki çok az da komedi olan bir drama var. sonuç hayatın gerçeklerini suratımıza suratımıza çarpıyor. bana teori x ve teori y'yi öğreten ama kendi iktidar gücünü göremeyen, yüzleşmeye de hazır olmayan bir bilinçten doğan bu trajik durum insanların hayatlarını çok daha zorlaştıracak gibi. çünkü var oluşunun farkında olmayan, sistemi eleştirirken aslında sistemi en çok besleyenlerden biri olup, gözlerini ve tüm duyularını gerçeklere kapatan insanlarla iş yapmak gerçekten zor, üretmek imkansız. insanların varlıklarına

dışarıda bambaşka bir hayat var. buna hep inandım ve birazını gördüm. şimdi akışta kalıp, çıkacağımız yolda rahatlıkla diyebileceğim ki, bunaltıcı iş hayatından bıkıp istifa edip seyahate çıktım :))) o kadar da bıkmamıştım da olacaklar pek hayra alamet değildir. oysa şimdi...

yollar bizi bekler, küçük sürprizlerle, bol mutlulukla, sevgiyle. bobo da bizimle.

Hiç yorum yok: