Aidiyet Üzerine
Sanki kendimi bildim bileli, doğduğum evden beri yaşadığım yerlere ve şehirlere alışmaya çalışıyorum.
30'lu yaşlarıma gelirken de köklenmek sözünü çok duydum ve ağaçlara dair her şeyi çok sevdim. Şimdi kolumda bir ağaç dövmesi var. Tohumun tüm bir ağacın, hatta yaşamın bilgeliğini taşıdığını bilmek beni her zaman çok büyüler. koca bir çınara döneşebilen o tohum, çınar gibi görünmez elbet, çınarın tüm bilgeliğini ve çınara dönüşme potansiyelini taşır içinde.
Tahtacı denir bizim atalarımıza, ağaçlara şükranlarını dile getirerek ağaçlarla vedalaşan bir kültürün göçebeliğinden beridir hayranım bu ağaçlara ve onların bilgeliğine.
Köklenmiş hissetmek pek ve hatta hiç de kolay olmuyor bu yaşlarımda da. Aidiyetsiz hisseden, zamanından, bağlamından kopuk onlarca hatta yüzlerce insanla tanıştım.
Aidiyet, insanın ruhunda kök salan, derin bir ihtiyaç. Fakat bu kök bazen kendine bir toprak bulamaz, savrulur durur. Benim hikayem de böyle bir savruluşun izlerini taşıyor. Göçebe bir kültürde büyüyen ebeveynlerin çocuğu olarak dünyaya geldim. Onların geçmişindeki yer değiştirmeler, yollar ve geçici konaklamalar, benim yaşamıma da bir şekilde yansıdı. Fiziksel olarak bir yerde sabit olsak da, onların kök salmakta zorlanan dünyasını çocuk gözlerimle hissettim. Bu his, uzun süre kim olduğumu ve nereye ait olduğumu sorgulamama neden oldu.
Üniversitede bir hocam biz dağın ötesini merak edip giden ve hayatta kalan ataların torunlarıyız demişti. Atalardan gelen bilge yanlarımız, bizi hayatta tutan yanlar. Sadece o bilge yanlar aktarılmamış bize haliyle onlarca kayıp, yas hatta aidiyetsizlik kavgaları da akmış.
Aidiyetsizlik, bir yandan kendini boşlukta hissetmek, bir yandan da o boşluğu anlamlandırma çabası. Çocukluğumda arkadaş çevrelerinde, aile içinde, hatta kendimle baş başa kaldığımda bile bir eksiklik hissi taşırdım. İçinde bulunduğumuz artık göçebe olmayan düzen, içimdeki huzursuzluğun, yine de buradan gitmem lazım seslerini durduramazdı.
Sonraları fark ettim ki aidiyet, bir yere ya da insana değil, bir duyguya bağlanmakla ilgili. Göçebe bir kültürde, aidiyetin bir yerden çok insanlara ve anılara bağlı olduğunu öğrendim. Ebeveynlerimin hikayeleri, onların memleket hasretiyle dolu bakışları ve kendi çocukluk anılarıma dair anlatımları, bir şekilde aidiyetin mekandan bağımsız olabileceğini öğretti bana.
Ancak bu öğrenme süreci kolay olmadı. Uzun bir süre aidiyetsizlik hissi beni tanımladı. Kimi zaman bir yabancı gibi hissettim; evimde, arkadaş gruplarımda, hatta kendi bedenimde bile. Fakat bu süreç aynı zamanda beni dönüştürdü. Aidiyetsizlik, bana özgürlüğün kapılarını da açtı. Sırt çantamla kendini dünya vatandaşı gibi hisseden bir gezgin oldum. Farklı ülkeler, kıtalar, coğrafyalar gördüm genç yaşımda. Bir yere ait olma zorunluluğunun dışına çıkınca, hayatta başka şeylere bağlanabileceğimi fark ettim: en önemlisi önce bedenine, bir fikre, bir topluluğa, bazen sadece kendime.
Aidiyet arayışımda yoga, psikodrama ve yazma gibi yollar keşfettim. Yoga, bedenimin bana ev olduğunu ve hep beraber bu yolculukta olduğumuzu ve kendine köklenemebileceğimi bulmamı sağladı; her hareketimde kendimi biraz daha evimde hissettim.
Psikodrama, başkalarının hikayeleriyle benimkini harmanladı, beni bir grubun parçası olmanın sıcaklığıyla tanıştırdı. Bu aidiyet hislerinin oluşması içinse bazen yılların geçmesi gerekebileceğini deneyimledim.
Yazmak ise kendi hikayemin peşine düşmemi ve geçmişteki aidiyetsiz anları anlamlandırmamı sağladı. Kendi hikayemi yazıyorum şimdi. Bir klavyeyle, kendi evim diye benimsediğim bir karavanda.
Şimdi aidiyet benim için sabit bir nokta değil, bir yolculuk. Köklerimin derinlere inmesini değil, geniş bir alana yayılmasını seviyorum. Belki bu da göçebe mirasımın bir hediyesi. Bir yere ait olma zorunluluğundan çok, bağlantılar kurabilme yetisiyle barıştım. Her nerede olursam olayım, orayı orada bulunduğum sürece güzelleştirebilirim.
Aidiyet duygusunu arayan herkese söylemek istediğim bir şey var: Önce kendi hikayemizi anlayarak başlayalım. Aitlik, kök, özlem, öteki olmak deyince neler çağrışıyor bizde. Aidiyet arayışı ile çabaladığımız zamanlar, seçtiğimiz yollar bir bakarız hikayenin kendisine dönüşüverir. Aidiyet, belki de dışarıda aradığımız bir şey değil; içimizde keşfedeceğimiz bir dünya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder