budapeşte etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
budapeşte etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2017 Perşembe

50 günün ardından

yaklaşık 6 hafta, Budapeşte'de yerleşik bir hayatta şehrin tüm ara sokaklarını keşfe çıkarken, tarihi ve mimarisi hakkında merak uyanıp, insanların rutinlerindeki koşturmacasına şahit olurken, her anın kıymetini, geçmişi ve geleceği görüyor belki insan.
50 gün ülkeden uzakta, yine dilini anlamadığın insanların arasında o kadar çok kalıp, memlekete dönünce birkaç gün sokakta Türkçe konuşan insanlar garip gelebiliyor. sonra normalleşiyor yine.
sokaklarda karşılaştığın yüzlerce yeni yüze rağmen, rastgele giriverdiğin bir kafedeki o tanıdıklık hissi aslında seyahat etmeye sebep o arayışın, merakın cevabı oluveriyor. gittiğin her yerde, konuştuğun her yeni kimsede biraz daha kendini buluveriyorsun, sanki kayıp parçalarını birleştirmek için çıktığın o yolculukta, enerjiyi bulmaya ve paylaşmaya devam ediyorsun.

50 gün dile kolay, zaten çoook uzun süre aynı yerde kalıp bağlanmadığın için yatağını bile hiç yadırgamıyorsun, her gün ayrı bir heyecan oluyor. bu süreçte Avrupa tarihi ve Osmanlı tarihine dair birçok eser görüp tarihin tozlu sayfalarına, tozları yutup anlatan insanlar ile tanık oldum ben de. Komünist dönemin o dönemlerde birebir tanık insanlarla sohbet etme fırsatı buldum. Zorla ezbere öğretilen tarihi hiç öğrenememiş biri olarak, daha içinde bulunarak bir şeyleri görerek/dokunarak ve (benim için en önemlisi) hissederek öğrenmeyi başardığımı sanıyorum.

budapeştede bir anaokulunda çocukların ingilizce konuşmalarına bir motivasyon sağlarken, bir yandan okul saatleri içindeki oyun saatleri-bale-yüzme dersleri-fiziksel aktiviteleri sırasında onlarla beraber vakit geçirdim ve ara ara beraber yoga da yaparak çok keyifli birkaç hafta geçirdim. çocukların yetiştirilme tarzları daha farklı olduğundan uyum becerilerini, davranışlarını, oyunlarını izlemek, aynı dili konuşmadığımız için bazen hayalet gibi hissettirse de, aynı oyun dilini konuşarak çok eğlenmeye de sebep oluyor. her sabah 3-5 yaş arası çocukların seni görünce Gefiiiii diye bağırıp koşarak sarılmasının verdiği mutluluk, bambaşka bir mutluluk türü.

öyle işte bir kısmı böyle, dünya güzelleştirebildiğimiz bir yer. mutluluğu nasıl tanımladığımızla da alışkanlıklarımızı, heyecanlarımızı, bizi mutlu(!) edecek kalp çarpıntılarını arayıp bulabileceğimiz bir yer.
uğradıysak dünyaya hangi sebeple
o sebepten çıktık o yolu keşfe.
namaste.

29 Ekim 2017 Pazar

sonbahar-keşif

bütün sonbaharlarımı seyahatlerde geçirmek istiyorum diye geçti az önce içimden.. çünkü sonbaharın renkleri hatıraları renklendiriyor. arkada şöyle bir müzik çalıyor ve devam ediyor playlist.

şimdi evden 2500km uzakta, bir hostel odasında, soğuk bir günde kendi kendinle kalmanın vazgeçilmez huzuru, sevdiklerine manen daha yakın ve özlemle, aynı zamanda kendini gerçekleştirebilme şansına sahip olma hissinin tatminiyle oturuyorum, bir yandan da flohmarkt(bitpazarından) aldığım moka pot'la demlediğim kahveyi yudumlarken... belki biraz şımarık, kendinden emin, doğru zamanda doğru yerde olduğum inancıyla, ilerisi için çok güzel olacağını umduğum bir noktadayım. çünkü yanımdakiler, beni tekrar kıymetli hissettirenler.

bunların hepsi bir günde inşa edilmedi, kaç yıldır kendi uğraşlarımla, sevdiklerimin maddi manevi destekleriyle, lisede hayallerini 'want to' kalıbında 'I want to travel the world' cümlesini onlarca kez kurmuş çocuk olarak şimdi yavaş yavaş bunu gerçekleştiriyorum.

işte birkaç yıl önce sorsalar aklıma bile gelmeyecek şeylerden biri yaşanıyor şu an. aslında son 4 senedir sık sık seyahatlere çıkmaya çalıştım, farklı değişim projeleri arayıp bulup giderken, arkadaşlarla ya da bazen tek başıma haftasonu gezilerine gittim, en son uzun bir Avrupa gezisini (Almanya-İtalya-Fransa(birkaç saatliğine)-Portekiz-İspanya-Türkiye olarak 3 haftada tek başıma, gittiğim ülkelerde tanıdığım arkadaşlarımın yanlarında konaklayarak yarı-bağımsız olarak tamamladım.

aslında şimdi daha önce hiç olmadığı kadar, metropol bir şehri özgürce, sokak sokak tek başıma tanıyarak geziyorum. 6 haftada keşfedebileceğim kadar çok noktasını görmeye çalışarak, ancak hiç acele etmeden, tadını çıkararak, sindire sindire, yarına aldığım şehir operasının biletinin heyecanıyla dolaşıyorum tüm sokakları. dahil olduğum projede, bir anaokulunda çocuklarla iç içe, kültürün ve çocuk yetiştirmenin etkilerini gözlerken, sokaktaki insanların simalarını, duruşlarını izliyor, evsizlerini, delilerini, hayatın kendisini görüyorum bir şekilde. şimdiye kadar hiç olmadığı kadar tanıyorum bir şehri, internetten aldığım tiplerle ve rastgele geçtiğim sokaklarda karşılaştığım devasa sanat eserleriyle, nehrin kıyısında gün geceye dönerken artan trafikle ve toplu taşımanın gücüyle gördüğüm manzaralar büyülüyor beni.

gittiğim yerlerin ufak bir listesini yapıp zaman içinde güncelleyeceğim belki,
yine de şimdiye kadar en etkilendiğim yerlerden birisi ölümü bu denli onurlandırmalarına hayran olduğum
Kerepesi Cemetery idi.


Fisherman's Bastion


Gellert Hill corvinus üniversitesinin hemen yanındaki köprüden geçip tırmanabilir, heykelin devamından yürüyerek Felsefe bahçesine ulaşmak mümkün.

The Garden of Philosophy


Parliement building

Szentendre köyü


Heroes Square

Ecseri Bolhapiac (bit pazarı)

Devlet Opera Binası

Szimpla Kert (ruin pub)

DBC Hostel mimarisi

Central Market Hall

Corvinus Üniversitesi


Tabakgasse Sinagogu (Dohany Sokağı Sinagogu)

New York Kafe

City Park

Şehre en güzel adapte olmanın yollarından biri de vaci utca'da christmas marketin olduğu noktada Free walking tour'lara katılmak.