15 Haziran 2019 Cumartesi

açlıkla tokluğun birbirine karıştığı, hatta kaybolduğu bi yerdeyim. bu yer bana yalnızlık hissini hatırlatıyor. 
var olma çabamız, deneyim peşinde koşan zihnimizi hunharca çalıştırıyor. ve zihin her deneyimi tanımlama çabasıyla her yaşanana, her tada, her sese, her şeye iyi, kötü bir sıfat tanımlıyoruz. sonra adı yaşam oluyor.

insanın 20'li, 30'lu ve 40'lı yıllarıyla ilgili deneyimlerinin konu olduğu bir ufak konuşma geçti. 20li yaşların yarısını geçmiş sonlarına doğru yaklaşırken ben, keyif-hüzün-coşku-keder ve baya da hissizlik içindeyim. bu yaşlar en üretken olup bir şeylerin inşa edildiği, 30lu yaşlar bunların üretkenliğin meyvelerinin yendiği, ev, aile, kariyer birçok noktada materyal dünya işlerinin halledilip 40lı yıllarda da artık ruhani tarafa yatırım yapıldığı yıllar gibi bir genelleme yapabiliriz sanıyorum. bazı 40lı yıllar başardım hissiyle ruhaniliğe yönelirken, diğer tarafta neden yapamadım hissine de maruz kalabiliyor tabi insanlık.

bir yandan çok hızlı aktığını bildiğimiz bir zaman dilimi, bir yandan sürecin içinde oluşu bilmek yaşama hem renk katıyor hem de düşünce hızımıza daha çok dikkat kesilmemizi gerektiriyor. bazen bu gücü, bu hızı, iletişimin ve hemen oluveren dilekleri, evrenin muhteşorluğunu bilip yol alırken, sanki dümdüz bir yolda giden bi andan, hüzün, öfke, karamsarlık dolu anlarla bozuk bir yoldan geçmeye başlıyorsun. ve o dümdüz yolun kıymetini  bozuk yoldan geçtiğinde daha bir net anlıyor insan.

yaratım gücümüzün, düşüncelerimizin zamanı şekillendirdiğini bilmek şahane! kendi mutsuzluğunun içinden de biraz hareketle, biraz kedi ile çıkabileceğini de sık sık hatırlat kendine.

Hiç yorum yok: