Bu sabah öldüğümü gördüğüm bir rüyadan uyandım. daha önce de yamaç paraşütü yaparken çakılıp öldüğüm aynı rüyayı birkaç kez gördüğümü hatırlıyorum ancak bu sabah suyun akıntısına kapılıp kurtulmaya çalışırken, bana yardım etmeye çalışan birinin kalbimi sökmesiyle öldüm. biraz game of thrones misali, biraz yaşam mücadelesi derken, yüz üstü düştüm. kalkmam beklenirken öldüm :D ölüp uyandım uykumdan. ufak bir şaşkınlıkla.
ben düzensiz bir insanım. kafam gibi hayata dair beklentilerim de bir öyle bir böyle olabiliyor. çizgimi pek bozmuyorum ama hayatın akışını da pek bozmuyorum sanırım. bu akışa kapılmamak öldüğüm bir rüya, can sıkıcı olabiliyor.
ben dağınık bir insanım. gardırobum gibi, çalışma masam gibi düşünceler de dağınık. sahibi olmadığım düşünceler. masanın sana ait olabilmesi ama düşüncenin olamaması kadar acımasız dünya. kafalar çok karışık. kafam bir şeyleri kategorilendirmeyi de bir türlü beceremedi mesela. bu blogu yazma amacım köşe yazıları gibi hayata dair şeyler yazmaktı. günlüğüm gibi oldu, isimsiz insanları yazdığım, insanlardan beslenen bir yer oldu. sonra git-gellerimi yazdığım, isyan ettiğim, bazen aşık olduğum yazılar yazdım. hatıralarımı yazdım, 12 yaşındayken yazılıda 50 puanlık anınızı yazın sorusunu boş bırakan ergenin, gerçek anılarını yazdığı bir blogu vardı 22 yaşında. sonra ergenliğime sığdıramadığım gitme arzunu, kıtalar aşarak, her fırsatta sırt çantasıyla uzaklaşarak, kendini keşfeden, içindeki gezginle barışan, gezdiği yerleri yazmak isteyen bir blogger olmak istedim. benim yıllardır en büyük hayalim çok okunan bir dergide bir köşemin olmasıydı. iclal aydın, can dündar, gülse birsel okur; acun firarda izlerdim. rol modelim edebiyat öğretmenimdi. hepsi birleşince gezgin köşe yazıları yazmak isteyen bir ben oldum. yeni bir blog da açıp, bu bu platformdan vazgeçemediğim için bir türlü yazmaya başlayamadım oraya. şimdi önümde yeni sonlar ve hemen ardından gelen yeni başlangıçlar var, heyecanla beklediğim. aceleciliğim, kararsızlığım, nevrozlarım ve yeni deneyimlerimle yola çıkmaya hazırız sanırım. alone (tek başına) olsam da lonely (yalnız) değilim. çünkü geçmişten gelen iyilikler ve geleceğin bıraktığı umut hala devam etmemizi sağlıyor yola. en güzel şarkılar anlatır bizi.
30 Temmuz 2016 Cumartesi
12 Temmuz 2016 Salı
o sütlü sever
ehehe bu başlık öyle bi geçmişten ki, çok saçma salak bir anıdan. yaşasın episodik bellek. kahrolsun starbucks ve seneler sonra bunu okuduğumda benim bile hatırlamayacak olduğum ayrıntılar. kimsenin anlamasını da beklemiyorum zaten. ergenlik zamanları siz kendinizi anlatmadığınız halde kimse sizi anlamaz ve daha da anlaşılmamak ve 'kendini gerekleştiren kehaneti' daha da gerçekçi hale getirmek için daha da soyut anlatırsınız ya kendinizi. öyle bir durum bu da. eski sevgililer, yeni sevilmeyenler.
çok şeyler oluyor. şu ara bi sorun çıktığında hangi düzlemde olduğuna bakıyorum önce. dün bugün yarın. anda kalmak ve geçmişe saplanıp kalmamak, gelecekte de yani daha gelmemiş bi zamanda yaşamamak gerekiyor tarzı modern hayatta kalma, mutlu olma stratejilerini uygulamaya çalışıyorum. zaten gelecek dediğin dünyanın en belirsiz şeyi. en biraz abartı olmuş olabilir.
yine başlangıçla alakasız neler oldu şu zamana kadar bi içimi dökeyim diyorum. bazen bunları sadece yazıp bir düzene sokmaya çalışıyorum kafamdakileri. hani şu tam şifayı kapmış hasta olcakmışsındır ama sadece hapşuruyorsun, yine de o kırgınlığı hissediyorsundur ya, öyle kırgın, öyle ağlamaklıyım şu anda. hasta olmayalım yine de. hiç duyguları çok yoğun hissettiğiniz için ağladınız mı? yoğunluk bazen taşması gerekir ki eski haline geri dönebilsin. öyle yoğun bir dönem şu dönem.
akıp giden bir hayat var ya, eskiden kaçırdığımız. artık pek çok değiştiği için hiç özlemediğim ve hayretle hatırladığım dipsiz çukurlar içinde olduğum dönemler (bak yine geçmişten bahsediyor) artık yok. aynı çukurda olan insanlarla denk geliyoruz bazen. enerjim düşüyor. bugün 'hayat bok, hayatım çok karışık' diyen biriyle konuştuk. tek yapmak istediğim tokatlayıp kendine gel demek oldu, belki psikoloji tercihi yapmış olmamalıydım. yine de yansıtma yapmayı öğrendiğim klinik derslerini hayatımdan çıkaramıyorum. insanları anlamasan da anlıyomuş gibi yapmak olmasaydı, şu an birtakım konulara nasıl cevap vereceğimi tahayyül edemiyorum. neyse ki çukurdakilere tekme atmamayı, insanları suçlamamayı öğrendim bir şekilde. hayat beni daha iyi bir insan yapmadı yine de. kendinin daha farkında bir insan yarattı en baştan.
başka gelişmeler de oldu mesela. belki almanya bana kollarını yeniden açacak. hayat daha güzel bir yer olacak. hayat bir yer değil çünkü başka bir oluşum. life is life. bugün güzel şeyler oldu, umut vaat eden şeyler. okullu mokullu şeyler. ne güzel bir şehir şu bulunduğum. evrende kara delikler açtık ve o deliklerden tekrar buraya döneceğim. sonra o deliklerden yine başka boyutlara geçiş yapacağım.
bu senenin, şu son dönemin en güzel getirisi, herkesin bilmesi gereken ve yeni gerçeklikler yaratabileceği şöyle ihtimalleri anlatan şiirleri en sevdiğim şiir haline getirecek kadar bana özgüven veren ihtimalleri yaşamam oldu. bu cümleyi tek bir seferde yazdım, tekrar okuyup düzeltmeyeceğim çünkü ben bir gerçeklik yarattım ve kafalar bir milyon.
şuraya bir almanya haritası çizip, gittiğim şehirleri işaretlesem bütün büyük şehirleri işaretleyip kendimle gurur duyacağım.
çok şeyler oluyor. şu ara bi sorun çıktığında hangi düzlemde olduğuna bakıyorum önce. dün bugün yarın. anda kalmak ve geçmişe saplanıp kalmamak, gelecekte de yani daha gelmemiş bi zamanda yaşamamak gerekiyor tarzı modern hayatta kalma, mutlu olma stratejilerini uygulamaya çalışıyorum. zaten gelecek dediğin dünyanın en belirsiz şeyi. en biraz abartı olmuş olabilir.
yine başlangıçla alakasız neler oldu şu zamana kadar bi içimi dökeyim diyorum. bazen bunları sadece yazıp bir düzene sokmaya çalışıyorum kafamdakileri. hani şu tam şifayı kapmış hasta olcakmışsındır ama sadece hapşuruyorsun, yine de o kırgınlığı hissediyorsundur ya, öyle kırgın, öyle ağlamaklıyım şu anda. hasta olmayalım yine de. hiç duyguları çok yoğun hissettiğiniz için ağladınız mı? yoğunluk bazen taşması gerekir ki eski haline geri dönebilsin. öyle yoğun bir dönem şu dönem.
akıp giden bir hayat var ya, eskiden kaçırdığımız. artık pek çok değiştiği için hiç özlemediğim ve hayretle hatırladığım dipsiz çukurlar içinde olduğum dönemler (bak yine geçmişten bahsediyor) artık yok. aynı çukurda olan insanlarla denk geliyoruz bazen. enerjim düşüyor. bugün 'hayat bok, hayatım çok karışık' diyen biriyle konuştuk. tek yapmak istediğim tokatlayıp kendine gel demek oldu, belki psikoloji tercihi yapmış olmamalıydım. yine de yansıtma yapmayı öğrendiğim klinik derslerini hayatımdan çıkaramıyorum. insanları anlamasan da anlıyomuş gibi yapmak olmasaydı, şu an birtakım konulara nasıl cevap vereceğimi tahayyül edemiyorum. neyse ki çukurdakilere tekme atmamayı, insanları suçlamamayı öğrendim bir şekilde. hayat beni daha iyi bir insan yapmadı yine de. kendinin daha farkında bir insan yarattı en baştan.
başka gelişmeler de oldu mesela. belki almanya bana kollarını yeniden açacak. hayat daha güzel bir yer olacak. hayat bir yer değil çünkü başka bir oluşum. life is life. bugün güzel şeyler oldu, umut vaat eden şeyler. okullu mokullu şeyler. ne güzel bir şehir şu bulunduğum. evrende kara delikler açtık ve o deliklerden tekrar buraya döneceğim. sonra o deliklerden yine başka boyutlara geçiş yapacağım.
bu senenin, şu son dönemin en güzel getirisi, herkesin bilmesi gereken ve yeni gerçeklikler yaratabileceği şöyle ihtimalleri anlatan şiirleri en sevdiğim şiir haline getirecek kadar bana özgüven veren ihtimalleri yaşamam oldu. bu cümleyi tek bir seferde yazdım, tekrar okuyup düzeltmeyeceğim çünkü ben bir gerçeklik yarattım ve kafalar bir milyon.
şuraya bir almanya haritası çizip, gittiğim şehirleri işaretlesem bütün büyük şehirleri işaretleyip kendimle gurur duyacağım.
25 Haziran 2016 Cumartesi
darmadağınık
bütün tozu alınmış odamda her şey darmadağınık. bu kadar uzan bir çalışma masasının her milimetresine bir şey koyabilmeyi başardığım için bir tebriği hak ediyorum bence. okunmuş makaleler, yapılması gereken ödevler, okunmuş sular, içilmiş kahveler ve yenmiş naneler. en kırmızısından bir cabarnet sauvignon, bir mavi chevrolet, bir de kuru boyalarla mandala kitabı var. çalan şarkı yarının herkes için yeni bir olacağını hatırlatıyor. çalan mızıka, mızıka çaldığını bildiğin, varlığına çok sevindiğin birini hatırlatıyor istanbulda. her şey çağrışımlarla daha da dağılıyor. hiçbir şey olması gereken yerde değil, zaten olması gereken bir yer yok. belki bu yazarından başka kimsenin anlamadığı bilimsel makaleleri buzluktan çıkarmalıyım. düşüncelerin sıvı halden katı hale geçmelerini sağlamak için koymuşumdur belki. sonuçta dağınık düşünceleri toplamak için, biraz kendi yağında kavrulsa iyi gelebilir. siz de iyisiniz he mi?
biraz karıştı galiba. hani böyle latte sipariş edersin de barista hala acemidir, malzemeleri koyar ancak, yoğunluk dengesini ayarlayacak kadar yavaş hareket edemez. tad aynıdır ancak görüntüde bir karışıklılık vardır.
pardon, cappucino mu o getirdiğiniz?
misafir ol gel bana, sütlü kahve pişirdim sana. türk kahvesini siz 7 yaşındasınız diye çay bardağında sütle servis edip sizi sevindiren insanları da sevin. her şey çağrışım yapıyor. kendi kendime beyin fırtınası yapıyorum geçmişle. geçmiş geçmiş artık, önümüzdeki maçlara bakıcaz. son türkiye-çek maçında çek bir arkadaşımla iddiaya girdik, en güzel iddialar birayla oluyor. tadı daha bi güzel geliyor. bence biranın tadı güzel. böyle biranın sudan ucuz olduğu yerler var mesela. bir yere oturduğumda kahve ve bira fiyatı aynıysa asla kahve sipariş edemiyorum. en çok dark biraları seviyorum. sevgi zaten emekti. emek emek içiyoruz-işiyoruz. konu çok dağıldı sanırım ben kaçar:)
biraz karıştı galiba. hani böyle latte sipariş edersin de barista hala acemidir, malzemeleri koyar ancak, yoğunluk dengesini ayarlayacak kadar yavaş hareket edemez. tad aynıdır ancak görüntüde bir karışıklılık vardır.
pardon, cappucino mu o getirdiğiniz?
misafir ol gel bana, sütlü kahve pişirdim sana. türk kahvesini siz 7 yaşındasınız diye çay bardağında sütle servis edip sizi sevindiren insanları da sevin. her şey çağrışım yapıyor. kendi kendime beyin fırtınası yapıyorum geçmişle. geçmiş geçmiş artık, önümüzdeki maçlara bakıcaz. son türkiye-çek maçında çek bir arkadaşımla iddiaya girdik, en güzel iddialar birayla oluyor. tadı daha bi güzel geliyor. bence biranın tadı güzel. böyle biranın sudan ucuz olduğu yerler var mesela. bir yere oturduğumda kahve ve bira fiyatı aynıysa asla kahve sipariş edemiyorum. en çok dark biraları seviyorum. sevgi zaten emekti. emek emek içiyoruz-işiyoruz. konu çok dağıldı sanırım ben kaçar:)
anlar ve anılar
bazen durup bakıyorum etrafıma. bi yerlerde olmayı seviyorum, hep aynı yerde değil de, herkesin oradan geçerken benzer hislere sahip olabileceği yerlere gidiyorum, daha önce hissetmediğim farklılıkta ve yoğunlukta hayattan bir kesit olan yerlere. bir şeylerin yaşandığı yerlere. gidiyorum ve duruyorum. kendimle birlikte zaman da duruyor ve izliyorum. yanımdan geçen süslü teyzeleri, dillerini hiç anlamadığım halde ne hissettiklerini görebildiğim insanları, çocukları, ağaçları, bulutları ve yetişemesek de bazen durdurduğum hayatın akışını izlemeyi seviyorum. çünkü biliyorum, herkesin bir hikayesi var. herkese içten bir gülümsemeyle merhaba dedikten sonra devamı gelecek bir konuşmanın öyküsü var. karakteri sadece tanışma öykümüze konu olsun diye kafamda yaratmış olabileceğim, rüyalarıma giren güzel insanlar var.
bir bağ kuruluyor her yeni insanla, paylaştıklarına göre daha güçlü oluyor kimisi. herkesin öyküsü başka insanlar, aşk, yeni kararlar, değişen süreçler, ailevi ilişkiler, yeni maceralar, bazen hüzünlü bazen daha durgun dalgalı, değişken iklimler gibi fırtınalı bir günün güneş açmış bir akşamüstüsü ve tesadüflerle dolu.
başımdan geçenleri konsantre olarak yaşadığım şu yıllarda, yaşamdaki kötülüklerin yok olmayacağını fark etmemle beraber, hem kaçınmanın hem kendimi korumanın yollarını buluyorum yavaş yavaş. çünkü öz farkındalık kazanmak için önce külkedisine dönüşüp prenses olmaktan vazgeçmeyi gerektiriyor hayat.
başka prenseslerle, prenslerle, cücelerle ve canavarlarla da tanışmak mümkün şu hayatta. hayatın tüm renklerini birarada görmeye başlayalı, geleceğe başka gözlerle bakmaya başladım. büyüyüp yetiştiğimiz topraklarda gördüğümüz işleyişten çok daha farklı beklentilerle büyüyen çağdaşlarımı gördüm. hep başka olasılıklar da varmış, göremediğim. ihtiyacınız ne varsa, maddi ya da manevi siz harekete geçmeye başladığınızda sizi buluyor.
kaç zamandır ruhum bedenimden önce harekete geçti ve hayal bile edemeyeceğim güzelliklerle karşılaştım dünyanın dört bir yanında. hayallerim hep gerçek oldu. daha çok hayal kuruyorum, hiçbirinin hayalde kalıp beni üzmeyeceğini bildiğim geleceğimin anıları. insanoğlu mental yapısı sayesinde de hep bir seyahat halinde. çünkü hafızamıza attığımız şeyleri düşünürken kendimizi geçmişteki o ana gitmiş gibi olayı yeniden yaşarken, gelecek için de olabilecekleri hayal ediyoruz. kendimizi olası senaryoların içine koyuyoruz. olası seçenekleri biz yaratıyoruz aslında, bizim için en güzelini hayal etmek, bunun için çabalamak kendimiz için yapabileceğimiz en güzel şeylerden.
ben güzel şeyler yaptım. 20li yaşlarımı öğrenerek ve paylaşarak kendimi bulmaya adadım. 'her şey güzel olacak' mottosuyla, her şeyi imkansızdan, yaptım-oldu diyebilecek kadar uzak noktalara taşıdım. her şeyi uzaklarda yaptım, dostlar biriktirdim. anılar paylaştım. her anımı yazmak istedim. sonra yazdım, bazen çizdim ve karaladım. en çok gülümsedim.
bir bağ kuruluyor her yeni insanla, paylaştıklarına göre daha güçlü oluyor kimisi. herkesin öyküsü başka insanlar, aşk, yeni kararlar, değişen süreçler, ailevi ilişkiler, yeni maceralar, bazen hüzünlü bazen daha durgun dalgalı, değişken iklimler gibi fırtınalı bir günün güneş açmış bir akşamüstüsü ve tesadüflerle dolu.
başımdan geçenleri konsantre olarak yaşadığım şu yıllarda, yaşamdaki kötülüklerin yok olmayacağını fark etmemle beraber, hem kaçınmanın hem kendimi korumanın yollarını buluyorum yavaş yavaş. çünkü öz farkındalık kazanmak için önce külkedisine dönüşüp prenses olmaktan vazgeçmeyi gerektiriyor hayat.
başka prenseslerle, prenslerle, cücelerle ve canavarlarla da tanışmak mümkün şu hayatta. hayatın tüm renklerini birarada görmeye başlayalı, geleceğe başka gözlerle bakmaya başladım. büyüyüp yetiştiğimiz topraklarda gördüğümüz işleyişten çok daha farklı beklentilerle büyüyen çağdaşlarımı gördüm. hep başka olasılıklar da varmış, göremediğim. ihtiyacınız ne varsa, maddi ya da manevi siz harekete geçmeye başladığınızda sizi buluyor.
kaç zamandır ruhum bedenimden önce harekete geçti ve hayal bile edemeyeceğim güzelliklerle karşılaştım dünyanın dört bir yanında. hayallerim hep gerçek oldu. daha çok hayal kuruyorum, hiçbirinin hayalde kalıp beni üzmeyeceğini bildiğim geleceğimin anıları. insanoğlu mental yapısı sayesinde de hep bir seyahat halinde. çünkü hafızamıza attığımız şeyleri düşünürken kendimizi geçmişteki o ana gitmiş gibi olayı yeniden yaşarken, gelecek için de olabilecekleri hayal ediyoruz. kendimizi olası senaryoların içine koyuyoruz. olası seçenekleri biz yaratıyoruz aslında, bizim için en güzelini hayal etmek, bunun için çabalamak kendimiz için yapabileceğimiz en güzel şeylerden.
ben güzel şeyler yaptım. 20li yaşlarımı öğrenerek ve paylaşarak kendimi bulmaya adadım. 'her şey güzel olacak' mottosuyla, her şeyi imkansızdan, yaptım-oldu diyebilecek kadar uzak noktalara taşıdım. her şeyi uzaklarda yaptım, dostlar biriktirdim. anılar paylaştım. her anımı yazmak istedim. sonra yazdım, bazen çizdim ve karaladım. en çok gülümsedim.
17 Haziran 2016 Cuma
'Travel it leaves you speechless then turns you into a storyteller.'
yolla ilgili şeyler hoş geliyor hep. kaçış hep iyi geliyor iyi edemediklerimize. oysa mücadele ruhumuzda yok. var da kalmakla mücadelemizde baştan yeniğiz, kalamıyoruz.
dürüst olmak gerekirse majör depresyon dedikleri bozukluğu yaşamışım dönem dönem, uzun uzun. sık sık intihar düşünceleri, yalnızlık düşünceleri.. baya kötü günler geçirdiğimi hatırlıyorum şu an o belirtilerin yokluğunda hissettiğim mutlulukla. mesela şu an kimse için duyduğum gereksiz sorumluluk hissinin gerginliği yok üzerimde. tek başımayım ve özgürüm.
yolda olmak var olmayı ifade ediyor bana. yolda kendini buluyorsun, dünyanın kötülükleriyle savaşan bir misyon üstleniyorsun. dünyada onca kötülük olurken sen kendi iyiliğin için çabalıyorsun. kibrinden arınıyorsun, yeri geliyor muhtaç oluyorsun yeri geliyor son lokmana kadar paylaşıyorsun. anlıyorsun en önemlisi. aslında dünya denilen, top gibi bir kara parçasında her sokağı, her anı dolu dolu yaşayabileceğini, her yerin sürprizlerle dolu olduğunu anlıyorsun. ben anladıklarıma daha çok anlam katmak için, her yeni yaşımı güzel anlarla ve insanlarla doldurmak istediğim için devam etmek istiyorum yolda olmaya. bıkmadan, usanmadan tanıdığım her yeni kültüre benden de bir şeyler katmak istiyorum. yollar kendi karakterlerine öyle bürünmüşler ki, bizim tercihlerimize göre bize yeni yollar açıyorlar. herkese aynı yolda başlasa bile farklı imkanlar sağlıyor. çünkü yollar bizi bizden iyi anlıyor... yollar hep açık bize.
seyahat etmek nefesinizi kesecek, sonra da sizi bir masalcıya dönüştürecek diye başladık yazıya. çünkü yola çıktığınızın her saniyesi, kendi başınıza aldığınız her karar, çizdiğiniz her rota size yeni yaşam deneyimleri katacak. anlatacak bir sürü yol öykünüz olacak ki dünyaya baktığınız gözler daha da güzelleşecek. mininum bütçeyle maksimum deneyim, heyecan ve doyum yaşamanın tadına varacaksınız. elbette herkesin geçmişten getirdiği alışkanlıkları, yaşam tarzı ve imkanları doğrultusunda beklentileri ve seyahat biçimleri farklılık gösterecektir. ancak içimizdeki keşif arzusunun bizi bir noktada ortak bir paydada buluşturduğuna inanıyorum.
son 1 sene içerisinde türkiye, amerika ve avrupada öğrenci imkanlarıyla birçok yer görme fırsatım oldu. onlarca milletten insanla hayatımın hem en değerli anlarımı paylaşma fırsatım oldu hem de ruhumun dünyanın dört bir tarafına dağılmış kayıp parçalarını bir araya getirmeye başladım. yeni yerler görüp, oraların tadını aldıkça, kokusunu içime çektikçe daha çok kendimi buluyordum. (aslında en çok copenhagen'ın orta yerinde kurulmuş özerk bölgenin kokusu kadar cezbetmedi)
gittiğiniz, ruhunuzun bir parçasını bıraktığınız her yerden geriye kalan bir küçük hatıra, magnet, kartpostal ne olursa yolda olmadığınızda bile sizi gülümsetecek daha iyi hissettirecek.
hep yolda kalmanız dileğiyle.
yolla ilgili şeyler hoş geliyor hep. kaçış hep iyi geliyor iyi edemediklerimize. oysa mücadele ruhumuzda yok. var da kalmakla mücadelemizde baştan yeniğiz, kalamıyoruz.
dürüst olmak gerekirse majör depresyon dedikleri bozukluğu yaşamışım dönem dönem, uzun uzun. sık sık intihar düşünceleri, yalnızlık düşünceleri.. baya kötü günler geçirdiğimi hatırlıyorum şu an o belirtilerin yokluğunda hissettiğim mutlulukla. mesela şu an kimse için duyduğum gereksiz sorumluluk hissinin gerginliği yok üzerimde. tek başımayım ve özgürüm.
yolda olmak var olmayı ifade ediyor bana. yolda kendini buluyorsun, dünyanın kötülükleriyle savaşan bir misyon üstleniyorsun. dünyada onca kötülük olurken sen kendi iyiliğin için çabalıyorsun. kibrinden arınıyorsun, yeri geliyor muhtaç oluyorsun yeri geliyor son lokmana kadar paylaşıyorsun. anlıyorsun en önemlisi. aslında dünya denilen, top gibi bir kara parçasında her sokağı, her anı dolu dolu yaşayabileceğini, her yerin sürprizlerle dolu olduğunu anlıyorsun. ben anladıklarıma daha çok anlam katmak için, her yeni yaşımı güzel anlarla ve insanlarla doldurmak istediğim için devam etmek istiyorum yolda olmaya. bıkmadan, usanmadan tanıdığım her yeni kültüre benden de bir şeyler katmak istiyorum. yollar kendi karakterlerine öyle bürünmüşler ki, bizim tercihlerimize göre bize yeni yollar açıyorlar. herkese aynı yolda başlasa bile farklı imkanlar sağlıyor. çünkü yollar bizi bizden iyi anlıyor... yollar hep açık bize.
seyahat etmek nefesinizi kesecek, sonra da sizi bir masalcıya dönüştürecek diye başladık yazıya. çünkü yola çıktığınızın her saniyesi, kendi başınıza aldığınız her karar, çizdiğiniz her rota size yeni yaşam deneyimleri katacak. anlatacak bir sürü yol öykünüz olacak ki dünyaya baktığınız gözler daha da güzelleşecek. mininum bütçeyle maksimum deneyim, heyecan ve doyum yaşamanın tadına varacaksınız. elbette herkesin geçmişten getirdiği alışkanlıkları, yaşam tarzı ve imkanları doğrultusunda beklentileri ve seyahat biçimleri farklılık gösterecektir. ancak içimizdeki keşif arzusunun bizi bir noktada ortak bir paydada buluşturduğuna inanıyorum.
son 1 sene içerisinde türkiye, amerika ve avrupada öğrenci imkanlarıyla birçok yer görme fırsatım oldu. onlarca milletten insanla hayatımın hem en değerli anlarımı paylaşma fırsatım oldu hem de ruhumun dünyanın dört bir tarafına dağılmış kayıp parçalarını bir araya getirmeye başladım. yeni yerler görüp, oraların tadını aldıkça, kokusunu içime çektikçe daha çok kendimi buluyordum. (aslında en çok copenhagen'ın orta yerinde kurulmuş özerk bölgenin kokusu kadar cezbetmedi)
gittiğiniz, ruhunuzun bir parçasını bıraktığınız her yerden geriye kalan bir küçük hatıra, magnet, kartpostal ne olursa yolda olmadığınızda bile sizi gülümsetecek daha iyi hissettirecek.
hep yolda kalmanız dileğiyle.
6 Haziran 2016 Pazartesi
yollar
bu benim son seyahatimden yaşadığım hayatımın en güzel anılarından bir tanesi. yolda olmak var olmayı ifade ediyor bana. yolda kendini buluyorsun, dünyanın kötülükleriyle savaşan bir misyon üstleniyorsun. kibrinden arınıyorsun, yeri geliyor muhtaç oluyorsun yeri geliyor son lokmana kadar paylaşıyorsun. anlıyorsun en önemlisi. aslında top gibi bir kara parçasında her sokağı, her anı dolu dolu yaşayabileceğini, her yerin sürprizlerle dolu olduğunu anlıyorsun. ben anladıklarıma daha çok anlam katmak için, her yeni yaşımı güzel anlarla ve insanlarla doldurmak istediğim için devam etmek istiyorum yolda olmaya. bıkmadan, usanmadan tanıdığım her yeni kültüre benden de bir şeyler katmak istiyorum. yollar kendi karakterlerine öyle bürünmüşler ki, bizim tercihlerimize göre bize yeni yollar açıyorlar. herkese aynı yolda başlasa bile farklı imkanlar sağlıyor. çünkü yollar bizi bizden iyi anlıyor... yollar hep açık bize.
9 Mayıs 2016 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)