24 Ağustos 2016 Çarşamba

Bu gece soon

Peki simdi ne olacak?
Onca şehir onca anı.
Çoğunluğun içinden gelen, hep bir uzaklara gitme arzusunu en yoğun yaşadığım dönemlerde şansımla beraber fırsatlar yarattım kendime. Su an ruhumda hissettiğim doygunluk ve aynı zamanda yeni maceralar için hissettiğim açlık tarif edilemez. Şu 3 haftadır gezimin en güzel yanı ucuz alkol ve yerel yemeklerdi. Ağzımda hala içtiğim son sangrianin tadı var. 3 haftada gördüğüm 3 ülkede de bana yoldaşlık eden arkadaşlarım o ülkenin vatandaşlarıydı ve onların gözünden şehirleri görmüş oldum. Aslında onca yemeği düşünürken Almanyada havalimanına adım attigim anda yerde pretzel görmek tesadüf olmasa gerek. Almanya kalp ben. Arkadaşlarımın hepsinin ailesiyle konakladık şu 3 hafta boyunda. Birkaç defa da yine yerel insanlarla konakladım, bir tek romada hostelde kalmak durumunda kaldım ve o bile farklı bi deneyim oldu benim için. Aile yapıları, ev halleri, misafirperverlikleri tam puandan fazlasını aldı benden. Çünkü bağlı çocuk-bağımlı çocuk ayrımı müthiş ayrılmış ve arada çok tatliş bi bağ vardı. Arkadaşlarım için de bu buranın 'typical food'u bu buranın 'typical drink'i diyerek bana yedirip içirmedikleri şey kalmadı. İtalya bende ayrı bi yere sahipti ama portekiz ve ispanyadaki yemek kültürünü görünce kalbim pırpır etti su son 10 günde.
Avrupa şehirlerini top 5 sırası yaptığımda lizbon, madrid, amsterdam, brugge ve berlin şeklinde sıralayabilirim ancak. Gelecekte madrid ya da berlinde yaşamayı hayal ediyorum şimdi.
Dönüş yolunda olmak çok garip hissettiriyor, aslında gidip evrekada sangria hazırlayıp insanlara denetmeyi iple çekiyorum ve dönünce depresyona girmemeyi umuyorum. Ucuz ve lezzetli alkolü çok ozleyecegime eminim. 24 saatten az kaldı, yarın bu saatlerde 3am civarı izmir havalimanında olacağım, gidecek yerim ve kimsem yok. Öyle de coolum.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Buongiorno ragazzi

Küçükken kalıbıma sigamadigimi, büyümeyi beklediğimi hatırlıyorum. Büyümek kendi başına hareket etmek, başkalarını beklememekti benim için. Simdi kendi başıma yollara çıkarken bazen ablamı üniversite için gara bıraktığımızı hatırlıyorum, arkada kalan olarak hissettiklerimi. Hep gitmek istediğimi hatırlıyorum o otobüsün içinde. Şimdi kendi yoluma gidecek kadar büyüdüm. Bu yazı da tren, uçak, otobüs artik neredeysem ordan yazdığım bir yazı yine :) Dilini anlamadığım yerlerde,gune o dilde bir merhaba ve teşekkürle başlamanın güzelliğiyle, iyiliğin dunyayi turlamaya devam ettiği surece pesinden gideceğim yollara girdim. Biz seyahat ettiğimiz için mi iyilik bizimle geliyor, biz mi onun pesinden gidiyoruz kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan köpek misali. Karşımıza çıkan her öykü, her insan bir şeyler anlatmaya çalışıyor bizlere. Hepimiz yeniden yazıyoruz öykümüzü, her yeni güne uyandığımızda yeni umutlarla, yıldızlarla kapattığımiz geceyi, sıcacık güneşle açıyoruz deniz kıyısında. Denizde martisiyla, tekneleriyle, limanlarıyla, en dipteki yosunlarıyla hepimiz için hikayesine katacak bir şeyler var.

In vino veritas

Dünyanın bir ucundan, italyanın en güney doğu ucundan yazıyorum bu yazıyı, paylasmam zaman alacak olsa da, dalgaların sesinde, yine dilini bilmediğim insanlarin gürültüsünde ve yöre alkolü karışmış halimle düşünmek ve yazmak çok keyifli. Bugün haritayı açıp, ionia ve adriatik denizlerinin ayrıldığı noktanın otranto mu leuca mı olduğunu tartışılan yeryüzünden geçtim. Leuca değilmiş dostlar göründüğü gibi.
Otranto imiş, otranto kelimesiyle anagram yaptığınızda yazdığınız toranta da güzel anıları için geri dönen insan gibi bir anlama geliyor. Giden otrantoya mutlaka geri dönüyormuş efsaneye göre :) tam da denizlerin kesiştiği yere. Liman kenti otranto, her liman kenti gibi enerjilerin karıştığı, ruhların kendini yeniden bulduğu bir yer. Güzelliğine, sahiline, denizine, tarihine ve tipik yemeklerine hayran kalıyorsunuz.
Aslında çömleklerinden limanına, ikliminden ağaçlarına her şey öyle aynı ki ege akdeniz kıyılarımızla. Palmiyelerinden, zakkumuna, turunçgillerinden zeytin ağaçlarına her şey neredeyse aynı görünüşte. Hıristiyan kültür kiliselerle ve mimari yapılarla gösteriyor kendini en çok. Aslında o kadar aynıyken bu kadar farklı olmamızı başka türlü açıklayamadım kendimce. İslamin gündelik hayata yansımalarını, birbirimize tahammülümüzün hic kalmayisini buradaki insanların huzur içinde olup, zenginlik içinde yaşamasalar da, 60 yaşlarında bile 40 görünecek kadar sağlıklı ve dertlerini dert etmeyecek kadar mutlu yaşadıklarını gördüm bizzat. Felicita.. biraz şarap ve ekmeğin ne kadar mutlu edebileceğini görüyoruz aslında. Bu güzelliklere şahit olmayı hiçbir şeyle değişemeyeceğim sanırım.

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Romaroma

Su an avrupada seyahat etmenin en güzel yanı bazı şeylerin kolaylığı. Küçük görünen ama hayat kurtaran şeylerle dolu birçok avrupa ülkesinde seyahat. Sokaklarda sabahlamak, havalimanlarını 2.ev olarak benimsemek, terminallerde wi-fi varlığı 'backpacker' seyahat severler için çok tanıdık gelecektir. Yalnız seyahat eden özellikle kadınlar ve tabi ki erkekler için de güvenli seyahat hepimizin önceliği.
Bu satırları sabah 8deki uçağıma yetişme derdi olmasın ve tekrar hostel masrafı yapmamak için geceden geldiğim roma fiumicino havalimanının süper hızlı internetinden yazabiliyorum mesela.
Romaya 3 gece önce ciampino havalimanına gece yarısı ulaşıp o geceyi de orada sabahlayarak geçirebildik mesela. Küçük bi liman olduğu için 1de kapansa da hemen dışarda çimenlerin üstüne tulum atıp güvenli bir şekilde uyumak mümkün çünkü zaten romanın dört bir tarafını sarmış askerler etrafta sizi gözetlerken, birçok gezgin ya da sabah uçuşunu bekleyen insan da orada bekliyor sabahı. Fiumicino daha büyük olduğu için kapanmıyormuş ve insanlar tulumla ya da buldukları köşelerde, banklarda hunharca uyuyorlar. Bu manzarayı istanbul'da sabahladigimda görmediğimi hatırlıyorum mesela, internete 15 dakikadan fazla bağlanmadığımı hatırlıyorum. Diken üstünde beklediğimi hatırlıyorum tartışan insanların arasında. Sahip olmadığımız can kurtaran, insana değer veren ayrıntıları gördükçe daha çok seviyor insan dışarda olmayı. Sabahın 3unde yorgun argın bir sonraki otobüsü ya da uçağı beklerken yaşanan heyecan ve paylaşma dürtüsünü hiç kaybetmemeyi diliyor insan.
23 yaşında olmanın güzelliğiyle her gün daha da tatmin oluyor zihnim. Daha önce hiç 23 olmadın evet, 23 demenin ne demek olduğunu çok uzaklarda keşfettin, hep var ettin. 23ünde vatikanda hacı olma seremonisini izlerken, 24ünde ispanyada el camino de santiagoda hacı olmanın hayallerini kurdun. Çünkü sığındığın tüm limanlar seni bir sonraki macera için cesaretlendirdi.
İtalyada ilk limanım roma iken, tüm tarihi güzellikleri, modern çağda nasıl aynı tazelikle, aşkla yaşarız onu gördüm. Şuraya gidin buraya gidin demek çok basit geliyor bana, turist merkezlerine gidince zaten size bir harita veriyorlar ve oradaki işaretli noktaları bitirmek 3 gün sürüyor en az bu şehir için. Benim için mühim olan aşk çeşmesinden ispanyol meydanına giderken oradaki tiramisu dükkanını keşfetmek, tavsiye üzerine gittiğin bir pizza restaurantinda kanadalı bir aileyle aynı masada izmir hakkında konuşmak olabiliyor. Her yeni deneyim, yeni heyecan hayata başka bir pencere açıyor. Şimdi avrupadan açtığımız pencere gün gelecek bizi dünyanın en ucuna kadar götürecek. Yolunuz hep açık olsun!

30 Temmuz 2016 Cumartesi

gitmek var hep dilimde

Bu sabah öldüğümü gördüğüm bir rüyadan uyandım. daha önce de yamaç paraşütü yaparken çakılıp öldüğüm aynı rüyayı birkaç kez gördüğümü hatırlıyorum ancak bu sabah suyun akıntısına kapılıp kurtulmaya çalışırken, bana yardım etmeye çalışan birinin kalbimi sökmesiyle öldüm. biraz game of thrones misali, biraz yaşam mücadelesi derken, yüz üstü düştüm. kalkmam beklenirken öldüm :D ölüp uyandım uykumdan. ufak bir şaşkınlıkla.

ben düzensiz bir insanım. kafam gibi hayata dair beklentilerim de bir öyle bir böyle olabiliyor. çizgimi pek bozmuyorum ama hayatın akışını da pek bozmuyorum sanırım. bu akışa kapılmamak öldüğüm bir rüya, can sıkıcı olabiliyor.
ben dağınık bir insanım. gardırobum gibi, çalışma masam gibi düşünceler de dağınık. sahibi olmadığım düşünceler. masanın sana ait olabilmesi ama düşüncenin olamaması kadar acımasız dünya. kafalar çok karışık. kafam bir şeyleri kategorilendirmeyi de bir türlü beceremedi mesela. bu blogu yazma amacım köşe yazıları gibi hayata dair şeyler yazmaktı. günlüğüm gibi oldu, isimsiz insanları yazdığım, insanlardan beslenen bir yer oldu. sonra git-gellerimi yazdığım, isyan ettiğim, bazen aşık olduğum yazılar yazdım. hatıralarımı yazdım, 12 yaşındayken yazılıda 50 puanlık anınızı yazın sorusunu boş bırakan ergenin, gerçek anılarını yazdığı bir blogu vardı 22 yaşında. sonra ergenliğime sığdıramadığım gitme arzunu, kıtalar aşarak, her fırsatta sırt çantasıyla uzaklaşarak, kendini keşfeden, içindeki gezginle barışan, gezdiği yerleri yazmak isteyen bir blogger olmak istedim. benim yıllardır en büyük hayalim çok okunan bir dergide bir köşemin olmasıydı. iclal aydın, can dündar, gülse birsel okur; acun firarda izlerdim. rol modelim edebiyat öğretmenimdi. hepsi birleşince gezgin köşe yazıları yazmak isteyen bir ben oldum. yeni bir blog da açıp, bu bu platformdan vazgeçemediğim için bir türlü yazmaya başlayamadım oraya. şimdi önümde yeni sonlar ve hemen ardından gelen yeni başlangıçlar var, heyecanla beklediğim. aceleciliğim, kararsızlığım, nevrozlarım ve yeni deneyimlerimle yola çıkmaya hazırız sanırım. alone (tek başına) olsam da lonely (yalnız) değilim. çünkü geçmişten gelen iyilikler ve geleceğin bıraktığı umut hala devam etmemizi sağlıyor yola. en güzel şarkılar anlatır bizi.

12 Temmuz 2016 Salı

o sütlü sever

ehehe bu başlık öyle bi geçmişten ki, çok saçma salak bir anıdan. yaşasın episodik bellek. kahrolsun starbucks ve seneler sonra bunu okuduğumda benim bile hatırlamayacak olduğum ayrıntılar. kimsenin anlamasını da beklemiyorum zaten. ergenlik zamanları siz kendinizi anlatmadığınız halde kimse sizi anlamaz ve daha da anlaşılmamak ve 'kendini gerekleştiren kehaneti' daha da gerçekçi hale getirmek için daha da soyut anlatırsınız ya kendinizi. öyle bir durum bu da. eski sevgililer, yeni sevilmeyenler.


çok şeyler oluyor. şu ara bi sorun çıktığında hangi düzlemde olduğuna bakıyorum önce. dün bugün yarın. anda kalmak ve geçmişe saplanıp kalmamak, gelecekte de yani daha gelmemiş bi zamanda yaşamamak gerekiyor tarzı modern hayatta kalma, mutlu olma stratejilerini uygulamaya çalışıyorum. zaten gelecek dediğin dünyanın en belirsiz şeyi. en biraz abartı olmuş olabilir.
yine başlangıçla alakasız neler oldu şu zamana kadar bi içimi dökeyim diyorum. bazen bunları sadece yazıp bir düzene sokmaya çalışıyorum kafamdakileri. hani şu tam şifayı kapmış hasta olcakmışsındır ama sadece hapşuruyorsun, yine de o kırgınlığı hissediyorsundur ya, öyle kırgın, öyle ağlamaklıyım şu anda. hasta olmayalım yine de. hiç duyguları çok yoğun hissettiğiniz için ağladınız mı? yoğunluk bazen taşması gerekir ki eski haline geri dönebilsin. öyle yoğun bir dönem şu dönem.
akıp giden bir hayat var ya, eskiden kaçırdığımız. artık pek çok değiştiği için hiç özlemediğim ve hayretle hatırladığım dipsiz çukurlar içinde olduğum dönemler (bak yine geçmişten bahsediyor) artık yok. aynı çukurda olan insanlarla denk geliyoruz bazen. enerjim düşüyor. bugün 'hayat bok, hayatım çok karışık' diyen biriyle konuştuk. tek yapmak istediğim tokatlayıp kendine gel demek oldu, belki psikoloji tercihi yapmış olmamalıydım. yine de yansıtma yapmayı öğrendiğim klinik derslerini hayatımdan çıkaramıyorum. insanları anlamasan da anlıyomuş gibi yapmak olmasaydı, şu an birtakım konulara nasıl cevap vereceğimi tahayyül edemiyorum. neyse ki çukurdakilere tekme atmamayı, insanları suçlamamayı öğrendim bir şekilde. hayat beni daha iyi bir insan yapmadı yine de. kendinin daha farkında bir insan yarattı en baştan.

başka gelişmeler de oldu mesela. belki almanya bana kollarını yeniden açacak. hayat daha güzel bir yer olacak. hayat bir yer değil çünkü başka bir oluşum. life is life. bugün güzel şeyler oldu, umut vaat eden şeyler. okullu mokullu şeyler. ne güzel bir şehir şu bulunduğum. evrende kara delikler açtık ve o deliklerden tekrar buraya döneceğim. sonra o deliklerden yine başka boyutlara geçiş yapacağım.

bu senenin, şu son dönemin en güzel getirisi, herkesin bilmesi gereken ve yeni gerçeklikler yaratabileceği şöyle ihtimalleri anlatan şiirleri en sevdiğim şiir haline getirecek kadar bana özgüven veren ihtimalleri yaşamam oldu. bu cümleyi tek bir seferde yazdım, tekrar okuyup düzeltmeyeceğim çünkü ben bir gerçeklik yarattım ve kafalar bir milyon.

şuraya bir almanya haritası çizip, gittiğim şehirleri işaretlesem bütün büyük şehirleri işaretleyip kendimle gurur duyacağım.

25 Haziran 2016 Cumartesi

darmadağınık

bütün tozu alınmış odamda her şey darmadağınık. bu kadar uzan bir çalışma masasının her milimetresine bir şey koyabilmeyi başardığım için bir tebriği hak ediyorum bence. okunmuş makaleler, yapılması gereken ödevler, okunmuş sular, içilmiş kahveler ve yenmiş naneler. en kırmızısından bir cabarnet sauvignon, bir mavi chevrolet, bir de kuru boyalarla mandala kitabı var. çalan şarkı yarının herkes için yeni bir olacağını hatırlatıyor. çalan mızıka, mızıka çaldığını bildiğin, varlığına çok sevindiğin birini hatırlatıyor istanbulda. her şey çağrışımlarla daha da dağılıyor. hiçbir şey olması gereken yerde değil, zaten olması gereken bir yer yok. belki bu yazarından başka kimsenin anlamadığı bilimsel makaleleri buzluktan çıkarmalıyım. düşüncelerin sıvı halden katı hale geçmelerini sağlamak için koymuşumdur belki. sonuçta dağınık düşünceleri toplamak için, biraz kendi yağında kavrulsa iyi gelebilir. siz de iyisiniz he mi?
biraz karıştı galiba. hani böyle latte sipariş edersin de barista hala acemidir, malzemeleri koyar ancak, yoğunluk dengesini ayarlayacak kadar yavaş hareket edemez. tad aynıdır ancak görüntüde bir karışıklılık vardır.
pardon, cappucino mu o getirdiğiniz?
misafir ol gel bana, sütlü kahve pişirdim sana. türk kahvesini siz 7 yaşındasınız diye çay bardağında sütle servis edip sizi sevindiren insanları da sevin. her şey çağrışım yapıyor. kendi kendime beyin fırtınası yapıyorum geçmişle. geçmiş geçmiş artık, önümüzdeki maçlara bakıcaz. son türkiye-çek maçında çek bir arkadaşımla iddiaya girdik, en güzel iddialar birayla oluyor. tadı daha bi güzel geliyor. bence biranın tadı güzel. böyle biranın sudan ucuz olduğu yerler var mesela. bir yere oturduğumda kahve ve bira fiyatı aynıysa asla kahve sipariş edemiyorum. en çok dark biraları seviyorum. sevgi zaten emekti. emek emek içiyoruz-işiyoruz. konu çok dağıldı sanırım ben kaçar:)