6 Ocak 2018 Cumartesi

günlerdir evden, ev dediğim yerden ve yatağım diye benimsediğim yerden çok uzaktayım fiziksel olarak. bedenim huzursuz, zihnim kaygılı. hareketsizlik bir yanda, hareket halindeyken bile bir kapana kısılmışlık halin içindeyim günlerdir.

bunu da en güzel açıklayan cümleyi de buldum sanırım 'the mind can be a crazy monkey that is always dying to escape from the moment'.

zihnim ne anda kalıp güzellikleri görebildi, ne de gelmemiş geleceğin endişesinden, çoktan geçmiş'in de hüznünden arındırabildi kendini. böyle bir çıkmazda sanki, her şeyin geçiciliğini hatrına getirmekte zorlandım. güneş göremedikçe motivasyonum ve hayat enerjimi, sabahları gün ışığıyla uyanan bedenimin enerjisini kaybetmeye başladım.

*sonra hatırladım, 'her şey geçecek'. ve geçti. her şeyin geçici olduğunu bilerek süreçlerin içinde kaybolmadan süreci görüp çıktım.

artık hayatına yoga ve meditasyon pratiği sokmuş biri olarak, asanalarla fiziksel gevşemeyi tecrübe edip, meditasyonla da monkey mind'ı ana döndürmeyi, düşünceleri berraklaştırmayı denedim, huzursuz uykuları bırakıp, saatlerce sürmüş hissi veren rüyalardan uyanabilmeyi başardım.
dünya benim evim diyip, her yerde kendinden parçalar bulmuş bir insan olarak dünyayla daha çok iletişim kurabileceğim bir yoldayım, daha yolun başındayım ama yolun kendisi zaten varlığıyla bile heyecan verici.

health is wealth, peace of mind is happiness. Yoga shows the way. (Vishnudevananda Saraswati)

yani girdiğim bu yolda, düzenli pratiğimi bulduğumda, en çok kendimi gördüğümde olan bitende, aslında değişen şey zihnim oldu. aradığım her şeyde, bulduğum her bilgide, aslında evrensel gerçeklere ulaşıyormuşum, dünyayla, dünyadaki tüm iyilikle ve kötülükle dengemi buluyormuşum gibi...

2 Ocak 2018 Salı

Nepal'den gelen bir mesajdan alıntıdır.
Sevgiyle❤

Sevgi dolu bir insan olmanın yolunun önce kendini sevmekten geçtiğini gördüm, anladım. Bundan sonra yaşadığım her ilişkide ”almak için vermeye” gerek duymadan, sevginin asıl kaynağına ulaşıp kalbimden akmasına niyet ediyorum.
İsteklerime ulaşmamda en büyük engelin ”korkularım” olduğunu gördüm, anladım. Her daim Tanrı’nın elinin sırtımda olduğunu bilip güvenle ve teslimiyetle yaşamayı seçiyorum.
Hayat sahnesinde sadece ve sadece benden yansıyanların oynandığını, bu tek kişilik oyunda suretler değişse de konuşanın hep kendim olduğunu gördüm, anladım. Hiç kimseye kırılmadan, kızmadan, suçlamadan yaşadığım olaylarla sahip olduğum inançlar arasındaki bağı kolaylıkla fark etmeye ve bana artık hizmet etmeyen inançlarımı değiştirmeye niyet ediyorum.
Yaşadığım acıların mevcut zanlarımdan, sahipliklerimden, bağımlılıklarımdan, şartlanmalarımdan ve duygusallıklarımdan kaynaklandığını gördüm. Acıya ihtiyaç duymadan bunları fark edip kolaylıkla arınmaya niyet ediyorum.
Hayatımın sorumluluğunu kendimden başka her kime veriyorsam gücümü de ona teslim edeceğimi gördüm, anladım. Gücümü elime alarak yürümeyi seçiyorum.
Nefsime ağır gelen şeylerin içinde bir hayır olduğunu gördüm, anladım. Bu duyguların içinde boğulup kalmadan, gelişerek ve büyüyerek çıkmaya niyet ediyorum.
Yalnız hissetmenin, kendimi Tanrı’dan ayrı görmenin bir sonucu olduğunu gördüm, anladım. Bedenimi O’nunla aramda çizilmiş bir sınır olarak algılamaktan çıkıp sonsuzluğu hissetmeye niyet ediyorum.
Değerimi bir başkasının biçmesine gerek duymanın, kendime değer vermemekten kaynaklandığını gördüm, anladım. Her insanın içine özenle yerleştirilmiş hediyeler olduğunu bilmeye ve bana ait olanları fark etmeye niyet ediyorum. Değerli ve özel olduğumu her hücremle hissetmeyi seçiyorum.
Genleri aktarılanların sadece fiziksel özellikler, yetenekler ve hastalıklardan ibaret olmadığını, ait olduğum soyda yapılanlardan benim de sorumlu olduğumu gördüm, anladım.Bunları fark edip dönüştürmeye niyet ediyorum.
Başkaları gibi olmaya çalışmanın beni kendimden uzaklaştırdığını gördüm, anladım. Kim olduğumu bilmeyi, kendimi tanımayı ve kendim olarak fark yaratmayı seçiyorum.
Sevmediğim bir işi yapmanın emek vermek değil, kendimden vermek olduğunu, bunun kendime yapacağım en büyük kötülük olduğunu gördüm, anladım. Yeteneklerimle uyum içinde, sevgiyle üretmeyi ve kazanmayı seçiyorum.
Dünyada ve hatta evrende olan biten her şeyde benim de payım olduğunu, ben değiştikçe dünyanın(dünyamın) da değiştiğini gördüm, anladım. Dünyamı güzelleştirmeye niyet ediyorum.
Her anım için şükredeceğim bir hayatı seçiyorum.
Güneşimiz hep parlasın. 2018 bize ihtiyacımız olanı getirsin!


1 Ocak 2018 Pazartesi

bu blogun küçük bir yeni yıl geleneği olsun, sene sonunda geçen seneye dair birkaç kelam etmek. aslında bu sene yoğunluğundan mıdır nedir daha uzun hissettirdi her zaman kendini, şimdi torbamdakilere bakıyorum da onlarca insan, onlarca kelam ve deneyim girmiş içine. hepsi ayrı hisler, ayrı tadlar bırakmış aklımızda ve kalbimizde.

yoga
mezuniyet
şifa
seyahat
nirvana
wonderful
budapeşte
balkanlar
çocuk
mandala

geçen sene bir spoiler verip namaste demiş, ardından yoga eğitmenliği için hummalı bir çalışmaya koyulmuştum. şubat ayında üniversiteden mezun olup diplomamı alırken, aynı zamanda Evreka'da (linkte bahsedilen kadının sonradan yoga hocası olarak evine gideceğimi kim bilebilirdi?) çalışıp para biriktirip kendimi Mısır seyahatime hazırlıyordum, ocak-şubat aylarında yaşanan pek talihsiz bir rahatsızlık (bedenimin iyilik halinin azalması) haziranda yine nüksedince, planlar değişti ve bir şekilde alanyada kalınca tesadüfen yeni açılmakta olan bir okuldan iş teklifi alıp işe başladım, yeni açıldığı haliyle bile işlerin yürümeyeceğini anlayıp işi bırakmış ve yoga derslerine ağırlık vermiş idim. 2 ay devam eden derslerde spontanlığın heyecanı ve ritmiyle keyifli dersler vermiş, sonra da budapeşteye bir anaokulunda gönüllü olarak bulunmaya gidip dönüşte de ufak bir balkanlar gezisi yapıp döndüm. döndüğümün hemen ardından da istanbula çocuk yogası eğitmenliği için bir eğitim almaya gittim ve şimdi de dünyanın başka bir ucu kiev'den yazıyorum.

bu sene başlangıçları ve bitişleriyle gelecek seneye dair ümit vermeye devam ediyor her ne olduysa ve olacaksa. birkaç yıl önce yılbaşı öncesi dilediğim her şeyin aynı sene içinde olmasa da gerçekleştiğini görmüş olmamdan ötürü mutluyum, çünkü gerçekten yaşadığımı hissettiren hatıralarımı hep o gerçekliklerle edindim. onlarca kilometre yol gidip, daha çok hayal kurmama sebep olan güzelliklerle karşılaştım. bu seneden dileğim, wonderful life ımla beraber, düzenli, bol seyahatli, gezmeli görmeli yazmalı bir yıl. yazdıkça gerçeğe dönüşüveriyor hayaller.

sevgiyle.

30 Aralık 2017 Cumartesi

kurtlarla koşan kadınlar


boş bir yayın sayfası açıp açıp ona bakıyorum günlerdir.

hayata yeni pencereler, kapılar açan her kadın gibi özüme, vahşiliğime, yaratıcılığıma doğru bazen koşar adım, bazen uykulu gözlerle yürüyerek bir hayata doğru adım atıyorum.

'Kurtlarla Koşan Kadınlar' bu senenin en güzel hediyelerinden birisi bana, hayatı görmeye ve anlamaya çalışırken baktığım yeri yenileyen öykü dolu, öyküler kadar büyülü bir kitap.

bir de hala büyüyemesem de, 25 eşiğine doğru yol alırken, çocuklarla daha iç içe olacağım bir oyun dünyasına adım attım, şimdi çocuk renklerinin içimi biraz daha boyadığı günlerde, çantamda kuru boyalarım ve defterim mandalalar çizip boyuyorum. daha önce ne çizdim ne boyadım böyle içten.

23 Aralık 2017 Cumartesi

Kelime anlamıyla tekerlek ya da dönüş demek olan çakra,  yedi temel enerji merkezi hormonal salgı bezlerinin ve büyük sinir ağlarının üzerinde ya da çok yakınında olup belirli noktalarda omurgayla kesişirler.  


14 Aralık 2017 Perşembe

50 günün ardından

yaklaşık 6 hafta, Budapeşte'de yerleşik bir hayatta şehrin tüm ara sokaklarını keşfe çıkarken, tarihi ve mimarisi hakkında merak uyanıp, insanların rutinlerindeki koşturmacasına şahit olurken, her anın kıymetini, geçmişi ve geleceği görüyor belki insan.
50 gün ülkeden uzakta, yine dilini anlamadığın insanların arasında o kadar çok kalıp, memlekete dönünce birkaç gün sokakta Türkçe konuşan insanlar garip gelebiliyor. sonra normalleşiyor yine.
sokaklarda karşılaştığın yüzlerce yeni yüze rağmen, rastgele giriverdiğin bir kafedeki o tanıdıklık hissi aslında seyahat etmeye sebep o arayışın, merakın cevabı oluveriyor. gittiğin her yerde, konuştuğun her yeni kimsede biraz daha kendini buluveriyorsun, sanki kayıp parçalarını birleştirmek için çıktığın o yolculukta, enerjiyi bulmaya ve paylaşmaya devam ediyorsun.

50 gün dile kolay, zaten çoook uzun süre aynı yerde kalıp bağlanmadığın için yatağını bile hiç yadırgamıyorsun, her gün ayrı bir heyecan oluyor. bu süreçte Avrupa tarihi ve Osmanlı tarihine dair birçok eser görüp tarihin tozlu sayfalarına, tozları yutup anlatan insanlar ile tanık oldum ben de. Komünist dönemin o dönemlerde birebir tanık insanlarla sohbet etme fırsatı buldum. Zorla ezbere öğretilen tarihi hiç öğrenememiş biri olarak, daha içinde bulunarak bir şeyleri görerek/dokunarak ve (benim için en önemlisi) hissederek öğrenmeyi başardığımı sanıyorum.

budapeştede bir anaokulunda çocukların ingilizce konuşmalarına bir motivasyon sağlarken, bir yandan okul saatleri içindeki oyun saatleri-bale-yüzme dersleri-fiziksel aktiviteleri sırasında onlarla beraber vakit geçirdim ve ara ara beraber yoga da yaparak çok keyifli birkaç hafta geçirdim. çocukların yetiştirilme tarzları daha farklı olduğundan uyum becerilerini, davranışlarını, oyunlarını izlemek, aynı dili konuşmadığımız için bazen hayalet gibi hissettirse de, aynı oyun dilini konuşarak çok eğlenmeye de sebep oluyor. her sabah 3-5 yaş arası çocukların seni görünce Gefiiiii diye bağırıp koşarak sarılmasının verdiği mutluluk, bambaşka bir mutluluk türü.

öyle işte bir kısmı böyle, dünya güzelleştirebildiğimiz bir yer. mutluluğu nasıl tanımladığımızla da alışkanlıklarımızı, heyecanlarımızı, bizi mutlu(!) edecek kalp çarpıntılarını arayıp bulabileceğimiz bir yer.
uğradıysak dünyaya hangi sebeple
o sebepten çıktık o yolu keşfe.
namaste.

4 Kasım 2017 Cumartesi

başı ve sonu olmayan yazı

bazen saatlerce otobüsle ya da trenle bir yere giderken, varacağımız yer yaklaştığında sanki araca yeni binmişim gibi hiç inesim gelmiyor. sonrasında hummalı bir yürüyüş başlıyor, ortada bir yerlere geldiğimi hissettiğimde durup gözlerimi kapatıyorum ve derin bir nefes alıyorum, oradaki havayı içime çekip sanki hafızama her bir ayrıntıyı kazımak için...

özellikle uzun gündüz yolculuklarında, meditatif bir zihinle her şeyi izlemek; ağaçları, her birinin yol kenarlarını nasıl kaygısızca, bir arada şenlendirdiğini görmek, bazen apartman dairelerini, şehrin dışındaki küçük şirin mi şirin bahçeli evleri görmek ve içeride yaşanıyor olan her türlü öykünün yeryüzünde nasıl bir enerji dalgaları yarattığını düşünüp durmayı severim.

sanki bazen insanoğlunun yaşadığı tüm hüzün dolaşıverir gökyüzünde de karışıveririr bilgelikle. geçivereceğini bilirsin, yaraların her zaman iyileşeceğini biliverirsin usta bir bilgelikle. insanoğlunun tüm acılarına iyi gelecek şeyler bulmayı umarsın... bir çare ararsın, yaralarına derman olacak merhemi buluveren bir şifacı kesiliverirsin, evrenin bütün şifa kodları yazılıdır aslında zihninde, ulaşıverirsin o derindeki bilgilere, tam da ihtiyacın olduğu anda.

yollar bize yara almayı da yaraları sarmayı da öğretiyor sanırım. çocukluğumuzun bütün anılarını gözümüzün önüne seren parçalanmış dizlerimizde kalan izler gibi, sarılmış ve iyileşmiş tüm izleri taşıyor zihnimiz her an. her an, gördüğümüz her yeni anda, anda kalmayı, durup bir nefes almayı öğreniyoruz hep beraber. bazen tuttuğumuz bir eli hiç bırakmayacağımızı bilerek tutuyoruz, artık hayata güvenle bakıyoruz. nefesi içimize çekerken tüm farkındalığımızla çekip, gevşekçe bırakıyoruz.

işte asıl farkındalık ve uyanış o zaman başlıyor.

sevgiler.