29 Haziran 2012 Cuma

biz 3 kişiydik.

biz 3, onlar da 6 kişiydi(F, S, E, H, D ve G). oğlan dayıya, kız halaya çekermiş misali sözlerde biz 3 kardeş olarak 6 halamızın karakterlerini almıştık. hem de kardeş payıyla herkese 2 halanın karakteri düşmüş. bana en küçük ve en büyüğün, benim büyüğüm ablama D ve sevecenliğiyle hatırladığım E'nin, onun büyüğü ablama da S ve H nin karakterleri yansımış sanki. aslında ben en küçük olduğum için onları fazla tanıma fırsatım olmamış olabilir( E ve S'yi erken kaybetmemizin de tabi ki etkisi var bunda) konumuza geri dönersek, en büyüğümüz P, şu aralar başkalarının acılarına ortak olduğu söylemiyle bir parça günah çıkarma peşinde sanki.hiç işi olmayan kazaların hastane odalarında, ardından hazin hikayedeki gizemlerin peşinde. hazin sondaki cenazeye de eşlik ediyor P korkularıyla. korkularıyla beraber acılarını da gömmeye gittiğini söylüyor P, B ise onun asla o kadar büyük acıları olmadığını söylüyor ona büyük bir soğukkanlılıkla, ben büyüttüğü acıların daha çok acıtacağını düşünüyorum. o kadar büyük olduğunu ben de düşünmüyorum yani, herneyse P korkuyor çünkü daha önce yakın bir bireyi kaybetmedi şükürler olsun ki. bunu da yaşadım demek için sürükleniyor ordan oraya.. çekirdek ailemizden birinin kaybetmenin acısına şimdiden hazırlık yapıyor aklınca, sorular sorular kendisine ve çekirdeğe. ölsem naparsın temalı. aslında ana tema günah çıkartmak, vicdan rahatlatmak. çünkü farkında ki hiçbir zaman araları mükemmel olmayan kızkardeşler vakit geç olduğunda bunun acısını asla atamıyorlar. hatırlıyorum, E ve H'nin arası iyi değildi ve E öldüğünde en çok H ağladı. yalandan mıydı, timsah mıydı hiç sanmıyorum. P'nin yapmaya çalıştığını yapamadığına döktü o gözyaşlarını. sonuçta biz 3ümüz 6sına yeter de artarız da allah sonumuzu aynı etmesin..

27 Haziran 2012 Çarşamba

müsekkin etkisi

müsekkin, türkçeleştirmeye çalışırsak, sesli harfleri çekince skn kalıyor. başındaki mü önden ek -yapan, eden anlamında- sakin eden, sakinleştirici anlamında. bu konuya nerden geldiğimiz ise Tutunamayanlar'ı kaldıramayan o küçük beynimin daha çerez şeyler okuyayım derken, hep yaptığım gibi yarım bıraktığım bir kitabı bugün okuma isteğimle vücud buldu. evet aslında hem özendiğim hem küçümsediğim bir adamın kitabından kalan 150 sayfayı okudum bugün. fark ettim ki pek bir maharet saydığım kitap yazma işi, mini bir ütopya (Ata'nın 19mayısa çıkmadan bir suikasta uğraması sonucu tarihin değişik şekillenmesi ve osmanlının hafif demokrat yüzünün burjuvaziyle tanışması, kısmen Osmanlı cumhuriyeti filmi gibi, osmanlıda bir popstar ütopyası) bir kurgu, pek güçlü olmayan bir alt metin ve anlatım dili. anlatım dilinde booolca yer alan mecazlar + benzetmeler (yüzümü kamçılayan rüzgar gibi) basit ve anlaşılır cümleler. müsekkin etkisi yaratan da tabi ki osmanlının popstarı başrolümüz Atillann kullandığı kokainler:) diyeceğim şudur ki, Tuna Kiremitçi, çok yakışıklı adam, Galatasaray gibi bir liseden mezun, başarılarla dolu bir geçmiş, kaç tane kitap yazmış, gelip benim gönlümü çalmış ama hoş mu bu yaptığı? öyle gelip üniversitemde bana gitar çalmakla olcak işler değil bunlar tunacım. daha nitelikli şeyler bekliyoruz, bunlar biraz ucuz kaçıyor bence.not:imzanla, fotoğrafınla uyuyorum:D

tik

insanların olmamı istediği kişiyim ben, olduğumu sandığım değil, olacak olduğum da değil. hep ol dedikleri.. olduğumu sandıkları. sandığın içine ne koyarsan o çıkmıyor geri aynı şekilde, üzerine günlerin ayların anıların ve beklemişliğin verdiği ağır bir koku siniyor. ne almak istiyorsan onu koyman gerekiyor sadece büyük bir farkınlıkla. kızgınlığın verdiği alışkanlıklar, sinir küpleri tiklere yol açıyor. gözün seğiriyor belki başın çatlıyor. kimse bir şey olmadığını sanıyor aslında, olduğunu sandığında işte o zaman bir sorgulama başlıyor işin niçin'inde. sorular hep var kafada, ne olacak acaba, günler bize neler getirecek daha diyor iç ses devamlı. anı anına uymayan insanoğlunun geleceği hayal etmesi büyük bir fedakarlık ve feda etmişken bi şeyleri, hayalleri yıkmak çok anlamsız. belki de ben anlamlandıramıyorumm. kimbilir.

25 Haziran 2012 Pazartesi

öyle zamanlar olur ki hayat bizi değişmeye çağırır.bu bir geçiştir.tıpkı mevsimler gibi..baharımız çok güzeldi.ama artık yaz da bitti.sonbaharı kaçırdık..ve artık her şey soğudu.ve öyle soğuk ki her şey donmaya başladı.aşkımız uykuya daldı ve kar acımasızca üstümüze çullandı.ama karda uyuyakalırsan ardından ölüm gelir.elveda paris je taime filmindeki kısa filmlerden bir alıntı. yıllardır nası unutmayayım diye heryerlere yazdıysam demek ki..

horhor

uykularım o kadar rahatsız ve işe yaramaz bi halde ki, hiç dinlendirmiyor. işi de o değil mi zaten? tamam tek işi o değil. bilgileri düzenlemek, büyüme hormonları vs de var içinde. acaba mesaj mı veriyor, düzenlicek bilgi bulamıyorum uyumaaaaaa! diye. öööof. ne yattığım yer, ne de sabah uyanınca olacaklar mutlu ediyor beni. oysa 2 hafta önce huzur vardı. huzur sabahları güzel bi günaydın gülümsemesindeymiş meğer. kahvaltıda neyin onu daha mutlu edeceğini düşünmek.. uyandıktan sonrasıymış meğer seni uyutan. uykularım kaçıyor arkadaş, uyusam da uyuduğumdan hiçbi şey anlamıyorum.

24 Haziran 2012 Pazar

sevmiş taş bir kadını

vee sonsuza dek mutlu yaşadılar.. pygmalion insanlardan kaçan bir yalnızdı. kadınlardan uzak kalmaya yemin etmiş, evlenmeyecekti. yalnızlığıyla başa çıkmasının yolunu yaptığı heykellere anlattığı dertleriyle buldu. bir gün fildişinden bir kadın heykeli yaptı ve ona galateia adını verdi. heykel okadar alımlıydı ki pygmalion ona aşık oldu, elbiseler giydirdi, hediyeler sundu, yatağına aldı, öptü kokladı. ancak heykel ona heykel karşılık veremiyordu. pygmalion tanrılara yakardı onu gerçeğe dönüştürmesi için. Aphrodite ona acımış ve kadına can vermişti. heykeltraşımız aşık olduğu kadının canlanmasından sonra onunla evlenerek çok mutlu bir hayat sürdüler. yaratıcılığın ortaya çıkışında, yalnızlığın ta kendisinin yanı sıra yaratımın kendisi ya da bu yaratımın kendisi ya da bu yaratımın diğerleri ile paylaşımı aracılığıyla yalnızlığın sonlandırılması yer alır. bu aslında kendi kendisini doğuran bir döndügür belki de.. yaratabilmek için yalnız kalmak, kendine dönmek, yaratımın düşüncesiyle hemhal olmak( osm. özdeşleşmek), yaratmak.. ortaya çıkanın, yalnızlığı giderişi sonra yeniden yalnızlaşmak, kendi içindeki yansımaları izlemek, yaratma tutkusu... peki bu döngüdeki Pygmalionun öyküsüne geri döndüğümüzde, pygmalion oldukça iyileştirici görünen bir yaratıcılık deneyiminden söz edildiği söylenebilir.(miş aslında) psikolojik açıdan değerlendirildğinde fetişizmle özdeşleştirilen, içselleştirilmiş kısımları anlamakta biraz zorlandım. mükemmeli yapan heykeltraşımızın bundan sonra kullanacağı yaratıcılıkla karşımıza çıkaracağı yeni eserler Galateia'dan daha mükemmel olabilirdi, mutluluğu seçen Pygmalion zirvede bırakarak yakarmıştır tanrılara. ancak mükemmel yaratımı ölümle yaşlanmayla lanetlenmiştir. yaşamının geri kalanını da tıpkı kendisi gibi bir gün yok olacak yaratımı ile mutlu geçirmeyi seçmiş görünmektedir. ancak kim bilir, efsanenin anlatılmayan kısmında yaratma yolunu seçip, doğurdukları çocukları yüceltme güdüsüne boyun eğmişlerdir. velhasılkelam edebiyat ve psikolojide bir olgu olarak Pygmalion etkisi yani beklenti etkisi, kendini gerçekleştiren kehanet, kişinin, bir süre sonra başkalarının (özellikle herhangi bir yanıyla kendinden üstün gördüğü insanların) ona ilişkin beklentilerine denk düşen davranışlar sergilemesi şeklinde açıklanabilir. bakınız etkileri star wars'da bile görülmüştür. tık.

23 Haziran 2012 Cumartesi

got pee

kuzenim, 6 yaşında olmasından mıdır nedir tutamadığı çişini ne hikmetse bizim evdeki tuvaletin ortasına yapıyor. kuzenim, bugün de acıklı bi hikaye anlatmam gerektiği zaman anlattığım hikayedeki yan karakterlerden birinin kızı. kızı olduğu adam, karmaya inandığım acılarla sınanıyor. ablasının göbeğine kaçan bi zekası var ve bu çocuk ilkokulda. gözleri önünde yaptığım gemilere mucizevi şekilde baksalar da 2 saniyelik mutlulukla anında bozabilme potansiyeline sahipler. nefretle büyütülmüş çocuklar olmak, büyüteni etkiliyor büyüyenden çok. gelecekleri hep merak konusu. çiş'i 3 adım sonraya nası yetiştiremediği de merak konum. komplo olduğundan şüpheleniyorum. yoğun pis bir koku var, temizliğe girişiyorum.

22 Haziran 2012 Cuma

peş

neyin peşindeysek artık, mutluluğun peşine düşmeyi unutmuşusuz bikaç günlüğüne. ihmalkarlıklardan doğan yüksek sesler, belki ve çoğunlukla sessizlikler, her zamanki gibi yaşlar süzelen yarışırcasına birbiriyle. belki mutluluk peşimizi bırakmıştır bizim. yeter, kullanamadınız adam gibi diyip kaçıyor. inanılmaz bazen.kimseye de kızamıyoruz, o an nası istiyosak öyle davranıyoruz da böyle sonuçlar doğuyor. doğum demişken, başbakan diyor ki en az 3 tane doğurun. doğurup bakamicaz diye aldırmak isterseniz aldırmayın biz bakarız diyor.ne zorla doğan bebekten ne zorla doğuran anneden hayır gelir bu memlekette.

pii

moralim mi bozuktu derste çok mu sıkılmıştım hatırlamıyorum. pi sayısının virgülden sonraki sonsuz basamaklarına ulaşmaya çalışırken kitabın arka kapağında, habersiz ve meraklı gözlere yakalanıp ihbar edilmiştim sınıfa. bir gülme krizine girmişti sınıf, haliyle ben de gülmeye çalışıp sinir boşalmasıyla ağlamıştım bi güzel:)