15 Ekim 2023 Pazar

bir tohum hikayesi

tohumun tüm bir ağacın, hatta yaşamın bilgeliğini taşıdığını bilmek beni her zaman çok büyüler. koca bir çınara döneşebilen o tohum, çınar gibi görünmez elbet, çınarın tüm bilgeliğini ve çınara dönüşme potansiyelini taşır içinde. 
ağaçlar hem yeryüzü ile hem de gökyüzü ile bağlantıda olmayı hatırlatır bize. 
doğanın döngüselliği ile hem yaşamı hem de ölümü...
sembolik olarak kökler, insan olarak yaşamla kurduğumuz ilk yılları ve kökleri, gövde şimdiyi, dallar, yapraklar ve meyveler de gelişim öykümüze ve geleceğimize dair pek çok şeyle ilişkilendirilebilir. geçmiş, şimdi ve geleceği temsil eder bir ağaç. 
ağacın mitolojideki yerine okudukça, asırlardır gelen gelenekleri okumak beni ayrıca heyecanlandırdı.

hayal kurmak da bir tohum atmak gibi toprağa. doğru iklimi bulduğunda, sabırla çatlayacak, filizlenecek ve yeşerecek hayalimiz de. zamanı geldiğinde de döngüsünü tamamlayacak. ne çok şey var ağaçlardan öğrenecek. en çok da hatırlamaya çalıştığım şunlar:  bir ağacın temsil ettiği nitelikler sabır, çabasızlık, telaşsızlık. bir tohum taşıdığı potansiyeli filizlendiriyor, ben neden başka yerde büyümedim demiyor ya da az su gerektiren bir yerdeyse beni daha çok sulayın demiyor:) ihtiyacı olanı biliyor.  olanı olduğu gibi kabul etmek de bu sevdaya dahil. 



 

9 Ekim 2023 Pazartesi

kim olduğumu bilmek


bu tablosu daha önce yapıştırmış ya da düşünmüş olabilirim. sadece bugün diyemiyorum, bu aralar diyorum, depresif hissediyorum. işe yaramaz. ağlamaktan hiçbir şey yapamadığım günlere geliyorum. sonra çıkıp hayatın akışına kaldığı yerden devam ediyorum. gitmem gereken yerlere gidip, göstermem gereken eforu gösterebiliyorum. yorganın altında 14 saat geçirip bulaşıkları yıkayabiliyorum hala. iç dünyamda olanlara bakmaya zorlandığım zamanlar, dış dünyadaki felaketleri daha çok görüyorum.
savaşlar çıkıyor, küresel krizler. tehdit altında olma fikri giderek yaklaşıyor. tehdit yaklaşmadan önce fikirleri bile yetiyor. dünyanın acısını görmek, daha kötüsü olacağından korkmak, bütün bu olanlara öfkelenmek, değişsin istemek...
bir yandan da dünyanın hep böyle bir yer olduğunun bilinci ve kabulü. her şeyiyle hayat diyebilmek. zaten yeterince zorlanıp baş etmek yolları öğrenirken, insanların da baş etmeleri için gereken yöntemlerini beraber keşfedebilmek. 
bugün dünyadaysam, bu hayatta, bu bedende, bu kimlikle var olduysam, elimde araçlar ve motivasyon var iken, daha çok hareket edeceğim, daha çok insana ulaşıp, acıyı da kederi de neşeyi de paylaşacağım. uyandım. 


15 Eylül 2023 Cuma

çocukluğun kırılganlığı -tenderness of childhood-

Bir çocuk nelere ihtiyaç duyar?
Bu kavramın -tenderness of childhood-  uzuncadır aklımda. Gezinip duruyorum bu sularda. Yetişkin terapilerinde içimizdeki çocuğu sık sık referans vererek, yolculuk yaparak, o çocuğu ve onun görülmemiş, karşılanmamış ihtiyaçlarını karşılayarak gidiyoruz. 
Kendi erken çocukluk dönemimden, çocukluk, gençlik hallerime de sıklıkla bakıyoruz. Dönüp dolaşıp aynı şeyleri yazıyor söylüyorum aslında. İçimde tamamlanmış hissedene kadar yazacağım bazı şeyleri.
Ben kimim? Neredeyim? Buraya nası geldim?
3 yıllık bir terapi sürecinin içinde çocukların bulunduğu alana bu kadar uzak kalmışken, yeniden döndüğüm bu çocukluk alanına, hem de işimin sadece gözlem ve değerlendirme olduğu bir yere ne getirdi beni?
Saatlerce izliyorum çocukları. 3 yaşları, 4 yaşları... Oyunlarını, baş edişlerini, zorlanmalarını, neşeyle yaşadıkları anları, koşturmaları, denemeleri, düşmeleri, kazaları. 
çocuk-ergen terapisti bir hocamın söylediklerini hatırlıyorum. Bu zamanlarda çözülemeyen problemler için çeşitli kavşaklar var derdi. Ergenlik ilk kavşaklardan biri. Çözülemezse artık yetişkinlikte kendi gelir terapiye:)
Kadersel döngülere inanıp inanmamak arasında gidip geliyorum. Elimize olan şeylere güçlüce, sıkı sıkıya tutunuyorum.

Ben o çocuklar ve yetişkinlerin arasında olanı biteni arıyorum. Bu kırılgan dönemi her gün şahit olarak izliyorum. 

14 Eylül 2023 Perşembe

yeni bir gün

 yeni bir gün olsa da eski  fikirler, gelecek planları peşimizi hiç bırakmaz. peşimizi bırakmayanlara sıkı sıkı tutunduğumuz bir gün olsa da, yeni bir gün bu gün. 

ve sanki yeni yıl eylül'de başlar hep. 

ilham dolu bir parkta yürüyüşe çıkmadan önce, eylül serinliğinde pijamalar eşliğinde içiyorum sabah kahvemi. 

istanbul'a doğru çıkacağım bir yolculuk var cumartesi sabah treni ile. büyükşehirde olmanın insan bilincine kattığı şeylerden biri de kalabalıklar içinde senin de kimseden bir farkının olmadığı. bunu sık sık düşünüyorum kocaman alışveriş merkezlerinin içinde, metroda, yaya trafiğine takıldığım parkta. 

sık sık düşünüp hareket ediyorum, yoksa bedenim hemen atalet içinde saatlerce ekran karşısında kilitlenip kalabiliyor. filmler, diziler, 30 saniyelik videolar derken içimde bir huzursuzluk olsa da harekete geçemeyebiliyorum. bu bir bağımlılık, bu bir alışkanlık oluyor elbet zaman içinde. zihnimin çok berrak çalıştığını hissettiğim, kafamda birçok yeni fikrin oluştuğu, eskileri anlamaya dair daha motive olduğum, üstelik bağlantılar kurabildiğim bir dönemdeyim.

bunlar geçen sene bu zamanlar son derece yabancılaşmış hisseden bir benden, bağlantıda olma haline nasıl dönüştü 1 yılda?

bolca durma hali, bolca çaba ve bolca çabasızlıkla, hareket ve insanlarla oldu elbette. bir de korkularıma rağmen atabildiğim adımlarla...

bazen hayatta olup bitenleri grafiklerle anlatıveririm, inişli, çıkışlı, aşırı zigzaglı hallerle. 

geçen yıl eylülde 3 haftalık hindistan seyahatinden dönünce başladı her şey.

Eylül-ekim gibi Ankara'ya yerleşince, belirsizlikler, kararsızlıklarla dolu bir yerden çok az mesaili bir düzende, çamaşır bulaşık yemeklerle regüle olmaya çalıştığım bir halde iken her ay İzmir'e Ankara'dan gitmeye başladım. Ekim sonu kadın çemberleri kolaylaştırıcılığı eğitimi için istanbul'a gittim. bu 4 günlük eğitim hayatımda çok şeye dokunuyor 1 yıl sonrasında dönüp baktığımda.

aylar ayları kovaladı, online bir video eğitimi için çokça hazırlık yapmayı denesem de bir türlü işin içinden çıkamadım.

yine o sıralarda bir meslektaşımla beraber bir kamp yapsak nasıl olur acaba derken derken aylarca bunun için hazırlık yapıp kafa yorduk, birçok endişe ve güvensizlikle. heyecan ve umut da vardı, denemeye karar verdik.

kasım-aralık-ocak boyunca kendimi hep denizin ortasında, karaya çok uzak bir yerde boşlukta salınıyor hissettim.

ocak ayında diksiyon eğitimi aldım 5 hafta. bir yandan da öylesine yaşayıp gidiyorum sanki...

şubat ayında maraş-hatay bölgesinde büyük bir deprem oldu. resmi olarak 50binden fazla insan öldü, milyonlarca insan yer değiştirdi. bu deprem hepimizi etkiledi. depremin ilk haftalar şokunu atlattıktan sonra Ankara'da TODAP ile çalışmalara dahil olmaya karar verdim, adımlar attım. toplantılara gitmeye başladım. Depremzede bir aile Ankara'ya geldiğinde onlara psikolojik ilk yardım için ofisini kullanabileceğimi söyleyen sevgili meslektaşımın ofisinde yüz yüze danışanlar görmeye başladım, mart ayında. Ankara'ya köklenmeme inanılmaz yardımcı oldu.

Nisan'da ilk Hatay ziyaretini yaptım 4 gün. Hayatımda önemli yeri olan adımlardan birisi bu da. Dernek faaliyetlerinde yer almak, bu yaşımda ve donanımımda mümkün oldu ancak. Hatay dönüşü tekrar gitmek için içsel hazırlıklarımı yapmaya da başlamıştım bir yandan.

Nisan sonu mayıs başı Safranbolu'da psikosomatik yoga kampını düzenledik. Coğrafyamızın güzelliği, duygu karmaşaları yoğun kampımızı bile şenlendirdi :)

Mayıs ayında EMDR eğitimi aldım. içimdeki çocuğun coşkusunu, kaygısızlığını hatırladığım bir eğitim beni Bergama'ya hazırlamaya çok yardımcı oldu. 

Aynı ay içinde Bergama'da grup psikoterapileri kongresinde Yunan bir hocanın çevirmenliğini yaptım 4 gün boyunca. yardımcı psikodramatist diplomasını aldığımız 3. yılın şerefine, bir hocaya, önemli bir kongrede, sosyodrama alanında eşlik edebilmek çok büyük bir onurdu. hem bunu başarabilmiş olmak, hem de enerjimin bu kadar güzel ve yüksek olduğu, ne yapmak istediğimle ilgili beni kendime yakınlaştıran bir deneyim oldu. sahnede olmak, büyük gruplarla çalışmak hep hayalini kurduğum şey artık.

Haziran ayında yeniden Hatay'a gittim. bu seferki gidiş aylar sonra pek çok şeyin değişmediğini görerek geçince, duygusal olarak da çok yıpratıcı bir deneyim oldu. yine de elimden gelen şeyleri yapmaya devam edeceğim diyerek döndüm.  haziran sonu bayram süresince pastoral vadide Fethiye'de çadır kampı yaptık.

Ve temmuz, son zamanlarda verdiğim en iyi kararlardan biri olarak gördüğüm mutlu kaktüs'te işe başladım. kadın çemberlerinde tanıştığım, Ankara'daki tek insanla bir anlaşma yaptık. haftanın 2 günü gidiyorum okula. okul öncesi bir kuruma yeniden döneceğimi düşünmezdim ancak 2.5 aylık süreç bile o kadar yenileyici ve iyileştirici oldu ki benim için. nasıl anlatsam... sevgi dilinin konuşulduğu, herkesin değerli olduğu, potansiyelini gerçekleştirmek için hayal edilmiş ve gerçeğe dönüşmüş bir portal diyorum oraya. daha çok anlatırım.

ağustos ayında yine kadın çemberlerinde tanıştığım yoldaşımla bir inziva yaptık. yaratıcı beden kampının ve markasının doğuşu oldu belki. Olympos'ta yeni bir maceraya atıldık. bir tohum attık. bir ağaç gibi köklendik, uzadık, beslendik, büyüyoruz. akıl-fikir ofisimizde yepyeni deneyimlere atılıyoruz. heyecan verici işler ve planlar yapıyoruz.

eylül ayı sanki yeni yılın ilk ayı gibi. bugün de yeni ay. yarından sonra İstanbul'a doğru trenle bir yolculuğa çıkıyorum. yeni atölyelerin, yeni üretimlerin, şifa ile ulaşacağımız, dokunacağımız yüzlerce insan ve bölge olduğuna inanıyorum.

24 Temmuz 2023 Pazartesi

kendi kendime

 

kaynak:wikipedia
Bu Stephan Porges'in Polivagal teori kuramı. 
bu şekilde bir hayat özeti çok net anlaşılabilir. yaşamın kendisi, tüm duygularla. kaç-savaş-don ve dinlen-sindir-yenilen çerçevesinde geçiyor. sinir sistemimizi anlayabilirsek, yaşamımıza daha kolay hakim olabiliriz diye anlıyorum.

bir şeyler olup bitiyor. 

hayat hep anlardan ve sonlardan ibaret gibi hissediyorum son zamanlarda. başlangıçlar ve bitişler oluyor, yas süreçleri eşlik ediyor ya da edemiyor.

ve hiç bitmeyen bir çatışma var, hem içeride hem dışarıda. hem içimde hem dışımda. 

içerisi sürekli ne olup bittiğini algılamaya çalışan, kavgalı bir zihin. tanımlayamadığı onlarca belki yüzlerce hisle zaman zaman huzursuz olan, zaman zaman merkezine yaklaşan ve yine uzaklaşan. 

dışarısı ise makro evren.

Bu da Bronfenbrenner'ın ekolojik sistemler kuramı.
yaklaşık 3 senedir dahil olduğum bir grubun 'sen değiş, dünyan değişsin' sloganı tam da bu mikro-makro evren pratiğini temsil ediyor benim için. içimde olanlardan bağımsız, makro dünya, ülke, toplum, büyük şehirin büyük büyük kaosların içinden geçtiğini görüyorum yine. ekonomik kriz giderek büyüyor, mevsim değişiklikleri ile çok şey değişiyor, depremin ardından hiç bitmeyen problemlere yenileri eklendi. yani zaten her zaman var olan problemler, bunlarla daha da görünür oldu. yani zaten daha da artırırsak aslında bu dünyada var olan atalarımızın tüm tarihsel süreçleri boyunca atlattığı felaketlerden döngüsel olarak farkı olmayan bir dönem de yaşıyoruz. atalarımız bütün bu felaketleri, zorlukları yaşarken, medeniyetler kurup yok olurken, bize aktarılan birçok baş etme becerisi de aktarılmış bu senaryoda. 
peki şimdi ne değişti? sanıyorum bunun cevabı hız.
2023 yılındayız, teknolojinin, iletişimin çağın çok ötesinde olduğu bir yerde, yani makro evrende büyük büyük değişimler olurken, buna uyumlanmaya çalışan sinir sistemlerimiz, her ne kadar zaten binlerce yıllık travmatik serüvenlerden hayatta kalmış olsa da, çağın hızına adapte olamıyor. 
mikro evrenlerimizin daha iç halkasında bir de bilincimizin yer altını temsilen katmanlarını dahil etmek istiyorum bu yazıya. 
onu da bu renklere bağlayalım. çünkü bilincimizin spiral şeklindeki katmanlarına indikçe, mikrodan makroya başka evrenlerle karşılaşıyor. kendimizi yeniden anlamaya çalışıyoruz. 

içsel evrenin derinliklerine inip kendimizle yüzleştikçe, dış dünyadaki aynalarımızla karşılaşmak da bir o kadar mümkün oluyor. 





19 Temmuz 2023 Çarşamba

yazmak üzerine

 öyle ne olacağını bilmeden yazıp durmak geliyor içimden. sonra tıkanıyorum. takılıp kaldığım yerlerde karalamalı, çizmeli şeyler başlıyor. anlamlandıramadığım bir şeyler diye bir blog yazıyorum 10 seneyi aşkındır:))

yazmak üzerine diye bir başlık koymuştum bu yazıya. bu yazıyı yazdıktan bir süre sonra, sürekli konuşmanın iyi gelmediği şeyler olduğunu, konuşmayla ifadenin yetmediği yerler olduğunu gördüm.

söz ötesi yerler var, onları ifade etmenin bazı yolları da çizmek, resim yapmak, çeşitli boyaları ve formları kullanarak sanat yapmak, bedeni dans, yoga ve bilumum formlarda kullanmak olabilir.

ifade bulamayan ama var olan duygular ve düşünceler zaman içinde bize sıkışmışlık hissi verebilir, hastalıklara ve ağrılara yol açabilir. susmamıza ya da daha çok konuşmamıza sebep olabilir. sadece konuşmak yerine alternatiflerine alan açabilmek çok şükür ki mümkün.

kendi yaşamda dengemizi, merkezimizi bulmamıza yardım edecek yollar, yöntemler var. size ne iyi gelir?

16 Temmuz 2023 Pazar

yas

 yas nedir? yas nasıl tutulur?

yasların zamanında yaşanmadığı, görmezden gelindiği yerler var mıdır?

yası hiç anlamamak mümkün müdür?

yası yaşamadan ölmek mümkün müdür?

başkasının tutamadığı yası içselleştirmek mümkün müdür?

takıldım kaldım bu soruda. 'yas, bir kaybın ardından yaşanan derin acı' diye tanımlanıyor sözlükte.

 yaşamın içinde sürekli tamamlanan, kaybedilen, biten süreçler var. bol bol da acı.

biten şeylerden sonra yaşananlar da bu acıya ve yasa dair.

yas içinde öfke, suçluluk, kaygı barındırıyor. belki de umut. umut da yastan doğar. dinleyelim linki.


Sahi davetli midir dünyaya ilk düşen insan

Her davet gece için bir mum yakar gün doğmadan

Söz etmek umuttan aydınlıkta daha kolay 

Oysa en çok karanlığın buna ihtiyacı var.

 

Değil mi ki, umut yastan doğar.

Yeryüzü yası gözyaşında akar. 

Her bir insan aynı zamanda ortak hüznü yaşar. 

Ve layiğiyle yaşamadan umut doğmaz

 

Kuşlar, ceylanlar, gecenin tüm yıldızları 

Hiçbiri durdurmak istemez ki bu yası. 

Döner gelirler, beklerler, duyar onlar.

Kalbin kalbe değişini müziğinden tanırlar. 

 

Benim hikayemde umut yastan doğar.

Yeryüzü yası gözyaşında akar. 

Her bir insan aynı zamanda ortak hüznü yaşar. 

Ve layığıyle yaşamadan umut doğmaz.

27 Haziran 2023 Salı

yollar

rotamızı yine bir yoga kampına çevirdik. ağustostaki kamp için de ayrıca heyecanlıyım. kamplara katılmayı da organize etmeyi de çok seviyorum. içim kıpır kıpır oluyor, 'Rick and Morty' dizisini izleyenler bilir, portallar açılır orada. bambaşka evrene geçer kahramanlar. biz kendi hayatlarımızın başrollerinde kahramanlar olarak yepyeni evrenler keşfedebildiğimiz portallara geçiş yapıyoruz zaman zaman. 
3 günlüğüne, doğayla bağlantı içinde, düşünceleri ve belki yoğun kaygılı duygularımızı da aslında bir kenara koyarak, ferahlatan hisler, güzel kokular, belki gözyaşı, belki sımsıcak bir bakışla, dokunuşla temas ederek kaynaklarımızı hatırlıyor, insan olmanın güzel yanlarını yeniden keşfedebiliyoruz bu vesileyle. 

hayatımızda problemler varken bir sihirli değnek dokunuşuna ihtiyaç duyabiliriz. Alternatif çöz
m yolları arayıp, sihirli değnekleri bulacağımız ilham dolu yolculuklarınız olsun bu bayram, kalbiniz genişlesin

22 Haziran 2023 Perşembe

dünya

 dünya diye bir yere düştük. Bazen aklım almıyor tüm evrenin bu kaos içinde nasıl varolduğunu. Bazen tüm hücrelerimle hissediyorum dünyanın bir ucunda yaşayan bir canlının hissettiği korkuyu.

Dünya deneyimi sanki çok yeni, ilk defa oluyormuşcasına yaşanıyor. her bahar geçişinde mesela, yazdan bahara, bahardan kışa dönerken mevsimler aynı döngü olduğunu biliyorsun ama hep heyecanlanmaya devam edebiliyorsun, her yaprak döküldüğünde, nadas süresi geçip doğa yeniden uyanmaya ve yeşermeye başladığında yeniden sanki bu çiçekler ilk kez  açıyormuş gibi heyecanlanıyoruz. Bir de ilk kez açtığını söyleyebiliriz tabi ki deneyimin ilkliginden.


bu düşüşte algıladığımız bir zaman, hikayeler ve şimdi var. 

şimdi, satırlar yazıyor kendini. ellerim, kalemler, klavyeler bu mesajları ileten birer modern aracı. noluyor bilmem. 

ilham

 sanki anlatacak çok şeyim var. 

çok insanlar,

çok hikayeler,

her şeyden çok çok olan biten bir yerlerdeyim. hep de bir yerde olma ihtiyacı içerisindeyim. ben bu sayfayı açıp yazmaya başlamadan önce olmaya başlayan bir şeyler var, kafamın içinde. göstermesi henüz mümkün olmayan, ama sanki kafamın içinden yazıp konuşan bir ses var. bu sesi tanıyorum artık. 

kalk, yaz kızım diyen ses.

görevlerimi, tasklarımı veren o ses.

'Beş Sevim Apartmanı'nı okuduktan sonra bu satırları yazdığım için kafamda cinperilerin uçuştuğunu bile düşünebilirim. 

ben bu sese, ilhamını bulmaya çalışan tarafım diyorum. 


30lu yaşlarımın ilk 6 ayını tamamladım. biraz fiziksel, biraz da duygusal olarak yorulsam da, yaşadığım bazı süreçleri tamamlamanın gururunu yaşıyorum. 

psikodrama eğitimimin temel aşamasını tamamladım, korkularımla yüzleşirken deprem bölgesinde çalışmalara gittim, emdr eğitimi aldım ve ankara'da yeni bir hayata başlarken, kendi iç dünyamda uzunca süren bir kış yaşadıktan sonra nihayet daha kararlı bir noktadan bir düzen kurmaya başladım. 

bol bol seyahat ettim. kimisi eğitim gerekçeleriyle, kimisi ziyaret, kimisi de merakın peşinden sürüklenen taraflarımla. devam da edecek tüm yolculuklar. yaz mevsimi bol yağışlarla başladı ankara'da ve yurt genelinde. 

mevsim değişimleri, ekonomik ve politik gerilimler duygu dünyalarımızı sandığımızdan çok etkilerken devam edip duruyor hayat.

2 Haziran 2023 Cuma

içimdeki öyküler

 içimde hem öyküler, hem de kalabalıklar mevcut.

içimde hem o meraklı kız çocuğu, hem de onun anıları var. 

sanki bu metafor dünyasında, bir terapistin duyduğu, kurguladığı başkalarını bütün anılarına yer var.


...


bu kısmı yazdıktan günler sonra, yeniden dönüp okumadan devam ediyorum yazmaya. yazmaya başlayıp devamını getiremediğim bir paragrafı düşünürken içimde canlanan şeyler oldu. tamamlanmamış öyküler, ne kadar da benzer doğmamış çocuklara, yaşanmamış aşklara, kader gibi görünen, kesintiye uğramış ve hikayesi orada yarım kalmış tüm canlıları hatırlattı bana.

...


arnavut kaldırımları olan köyler var mıdır? sevdiğiyle, sevdiğinin atıyla köyden kaçan bir kadın imgesi gelir zaman zaman gözümün önüne. bir gecelik yokluğun ardından döndükleri köyde devam eden, sonrasında neler olup bittiğini asla tamamlayamadığım bir öyküm benim. içimde doğamayanlardan. 

ihtimaller, bize umut da getirebilir kaygı da.

kendimi sürekli olan bitenlerin insanları ne kadar travmatize edebileceği ya da ne kadar kaygılandıklarını normalleştirirken buluyorum. 

çok zorlandığım zamanlar oluyor olup bitenleri anlamaya çalışırken. 

evrendeki ve dünyadaki varlığımın bir toz zerresi kadar olduğunu bilirken, bir yandan da kendi hayatımın başrolünde olduğumu düşünmek yine karmaşalar doğuruyor :)


karmaşalara rağmense devam ediyor hayat. ilkbahar, yaz, sonbahar, kış.

şu anda kendini hangi mevsimde hissediyorsan, ondan sonrasının da geleceğini hatırlayarak/hatırlatarak devam et.

15 Mayıs 2023 Pazartesi

bir yazarın kahvaltısı

 bir tutam ilham

bir tutam istikrar

bir tutam güneşin peşinden koşma enerjisi

bir tutam klavye

bir tutam kahve.

aslında ilham gelmiyordu, peşinden koştukça, belki koşmaya bile gerek kalmadan yürüdükçe karşına çıkıyordu. 

nereye gideceğini kestiremediğimiz öykülerimiz gibi, nereye gideceğini kalemlerin, klavyelerin yönlendirdiği öyküleri yazıp çiziyordu yazarlar. yazının gerçekliği, bir illüzyon kabul edilen bu dünyanın gerçekliğinden eksik değildi. 

hayalimde bir yazar var, tek işi bu olmayan. işi gücü gözlemlemek, bakmak, duymak, dinlemek ve sindirmek olan birisi. palmiye ağaçlarının altında, üşütmeyen bir okyanus rüzgarının serinliğiyle, parmak arası terlikleri ile gördüklerini yazan. kendi hayal dünyası, gerçeğin illüzyonlu halinden pek de ayrışmayan. yaşar kemal misali saatlerce çukurova sıcaklarını betimlemese de asya'da pirinç tarlalarını, amerika'da mısır tarlalarını tüm canlılığıyla anlatabilen biri.

bir kadın.

motorunu kiralayıp özgürce, saçlarını savura savura, incinmeden, incitmeden, günbatımlarının peşinden koşan biri.

özlemini duyduğu yaşama, sabahları ananas ve mango dolu tabaklarda kahvaltısını yaparak ve kahvesini yudumlarak kavuşan biri. 

her duasında, kalbim genişlesin diyen biri. 

kalbine dolan korkular, kaygılar yerini neşeye, coşkuya, sevince, kabule bırakıp, sevgiyle sarmalanan bir kadın. bazen yalnız, bazen kalabalık. 

onu asla yalnız bırakmayan karakterleri var içinde. gerçeği hayalden ayırt edemeği zamanları var bir de.

 sabahın serinliğinde uykusunu almış, bedeni uyanmış, güneşi selamlamış. 

ilhamını dalgalardan, çocuklardan ve dünyanın geri kalanında olması muhtemel yaşam hikayelerinden alıyor. 

ilhamını bulmaya çıkmış.

kahvaltıda keyfi var. 

25 Nisan 2023 Salı

'ya rağmen

 korkulara rağmen,

kendime rağmen

yapabildiklerime, seçebildiklerime yazıyorum bunları. 

yıllar içinde terapi sürecindeyken suçluluk, utanç, kaygı, korku gibi çeşitli duygularla çalıştık. içimde hala taşıdığımı sık sık fark ettiğim o çocuksu korku ile yüzleşiyoruz bol bol. 

6 şubat sabahı Türkiye'de korkunç bir deprem oldu. 11 ili etkileyen bu depremden sonraki haftalar gündemden hiç düşmeyecek şeyler yaşandı. Binlerce insanın öldüğü, binlerce insanı ampute olduğu, yüzbinlerce evin yıkıldığı, milyonlarca insanı doğrudan ya da dolaylı etkileyen bir süreç oldu. Daha ilk günlerden itibaren beri temel ihtiyaçlara ulaşmak bir mücadele gerektirdi. Temel ihtiyaçların nispeten daha karşılanır olduğu bir yerden sonra Maslow'un hiyerarşisi geldi ve o noktada da psikolojik ilkyardım ve destekler söz konusu oldu. 

İlk günlerde sanki, hemen yardıma gitmeliyim fikri vardı. Psikolojik ilk yardım biliyoruz sözde. gitsem nolacak? Sanki pandemi gibi devam etti ilk hafta, yastayız çünkü. Evlere kapanıp hiçbir şey yapamadığım zamanlar. 

Sonrası normalleşip normalleşmemeyle geçen 2.5 ay.  

10 Nisan 2023 Pazartesi

benim de söyleyeceklerim var

 benim hatta her şeye söyleyecek bir şeyim var sanki. durmayan bir zihin, çaba dolu hayatlar. 


aklıma hep fikirler gelir. yoldan geçerken bile baktığım, yanımdan geçen insanla bir tebessüm buluşmam bana anlatacak hikayeler verir. bazen çok konuşurum. kaygılandığımda zihnimden geçenlerin hızına yetişemeyen dilim kem küm eder. 

susmak, dinlemek için gerekir. bazen konuşmaktan çok dinlemem gerekir. oysa anlatmayı da severim. kendimce. yoğurt yiyişi farklı insanlardan dinlediklerimi, kendimce anlatmayı severim. biraz korkarım dinlemezler, anlaşılmam diye. yine de dünyanın sonu değildir. anlamasalar bile. bazen sanki her şeyi biliyor gibiyim, bazen de sanki her şeyi yanlış anlamışım :)

ergenlikte kimse beni anlamıyor evresinden sonra zaten hayat bomboş evresi geliyor olabilir. 

bazen kaçıp saklanmak, bazen de herkes tarafından anlaşılmak isteyen o taraflarımızı sevelim :)

21 Mart 2023 Salı

bir şey yapmalı hey!

 stresli zamanlarda ne yapmalı?

önce kabullenmek :)

biz ne kadar memeli hayvanlara benzer bir yapıda sinir sistemine sahip olsak da bizi ayrı kılan neokorteksimiz var. yani memeli canlılar tehlikenin varlığına ve yokluğunu göre stresi düzenlerken, bizler sanki bizi kovalayan kaplan kafamızın içindeymişcesine sürekli o stresle yaşayabiliyoruz. 

stres, travma gibi kavramlar son birkaç yıldır her gün duyduğumuz kavramlar haline gelmiş olabilir. aile, eğitim hayatı, iş hayatı, yaşamın anlam arayışı, kontrolsüz şehirleşme, ülkemizde ve dünyada artan politik krizler, ekonomik krizler, iklim krizleri, savaşlar, salgınlar, teknoloji ile artan bağımlılıklar, sosyal bağlardaki azalış ve giderek yaşlanan ve yalnızlaşan nüfusun yaşadığı ve yaşattığı stres hepimizi etkiliyor. 

Bugün bir kova doldurdun mu adlı ödüllü çocuk kitabında, her gün dünyadaki bütün insanlar ellerinde görünmez bir kova taşıyarak yürürler diye başlar.  Bu kovanın amacı iyiliği ve güzelliği taşımaktır.

Ben bu kova metaforunu kabımız olarak değiştirip, bu kabın yaşadığımız zorlu anları içine dolduran ve eğer onu boşaltmazsak, kaldırabileceğimizden daha çok şey yaşarsak bunun çeşitli problemlere yol açtığını düşünüyorum hep. bu problemler huzursuz zihinler, fiziksel ağrılar, otoimmün hastalıklar, kaygı, öfke, otomatik pilottan yaşanan, kendini keşfedemeden geçip giden hayatlar olabilir. 

kabımızı boşaltmak için sanki şarjımızın olması gerekiyormuş gibi de bir metafor tamamlıyor bunu. peki bize iyi gelen, şarj olmuş hissettiren kaynaklarımız neler?

bu kaynakları iç ve dış kaynaklar olarak değerlendirebiliriz.

zor zamanlarda, tıkandığımızda dışarıdan yardım aldığımız neler varsa mesela aile, arkadaşlar, partner, seyahatler, yazı yazmak

bedensel duyumsamalarla hissedilen kaynaklar, duş almak, yürüyüş, yoga, hareket, dans, masaj almak

ve daha içerden gelen, size ait şeyleri düşünün mesela, gülümsemeniz, hayal gücü, sezgiler, doğayla ve insanlarla olan bağlantı hali, rüyalar, mesleki bilgiler, dua etmek.


stresi yönetmemize, stresi reddetmeden sinir sistemimizi güçlendirmeye yarayan birtakım araçlar sıraladım. belki bu liste uzar gider, belki sizin için de henüz listenizde olmayan ancak buradan size ilham olacak yeni kaynaklar eklenir.

size ne iyi gelir? belki size iyi gelen bize de iyi gelir :) lütfen paylaşın.



16 Mart 2023 Perşembe

Üzgünüm

 Üzgün olunca napacağımı bilmez, boş boş ama kaygılı da bir şekilde sekmeler arasında dolanır, kimseyle konuşmak istemem. Konuştuğum insanlara yine de gülücük saçıp saçma sapan espriler yapabilirim. 

Yeterli yoğunluğa ulaşırsa da hiç durmadan ağlarım.

Görseller, sesler, renkler karışır. Bulamayacağımı bilirim de sanki bakinmaya devam ederim etrafa. 

Metaforlarla düşünürüm. Kafamda dönüp duran simgeler vardır, bazen küçük animasyonlar döner içerde, telif hakkı vermeden oynatırım o filmleri. 

Yazarı da yönetmeni de ben olduğum yerlerde cümlelerin sonu hiç olmayabilir, yüklemsiz, öznesiz, nesnesiz uçuşan cümleler bulabilirsiniz. Belki cümlenin başında bir ilham gelmiştir de onu yakalayamadan bir karga alıp kaçmıştır ve içine bir darı tanesi düşmüştür. Meğer bir hüzün tarlası ekilmiş.

Saçma gelebilir ama ben üzgünüm, dağılan kalplere, keşfedilmeyen yeteneklere, tamamlanamayan filmlerin sonlarına ve sanki bize öğretilen milyonlarca ihtimalden en kaotik bir sonu başı belli olmayan bir senaryoya, kıytırık bir telefonla, daha iyisi olma ihtimaliyle sıkışıp çıkamayanlara... 

Şimdi de üzgünüm. Kendine acıyan o küçük halime geri dönüyorum böyle zamanlarda. Yersiz yurtsuz hisseden, havada dolanan kendimle kalıveriyorum. Kalıverdim yine. Ağlıyorum öyle sokaklarda yürürken. Bazen bir müzik çalıyor içimde, hüzünlü yine. Seslerinin içimi cız eden taraflarını sevdiğim kadın müzisyenler var. Onlar da hep gerçek diyor, gitmek diyor, hayal diyor, Merkür retroları diyor. Bana bir şeyler oluyor, acayip şeyler oluyor da diyor. Heyecanlar, hayal kırıklıkları, sonbaharlar, yazlar, yollar, kışlar hatta kuşlar hep dilimizde.

Yine bir hüzün çöküyor.

Dünyanın haline mi üzüleyim yoksa yaşanan felaketlerle aklımın almadığı şeyler yaşanmasına mı dövüneyim bilemiyorum.

İnsan zihninin katman katman olduğuna inancımla, kendi zihnimin karanlık odalarına girip kaybolmaktan korkup kendine bakmakta zorlanan bir de ben var. 

3 Mart 2023 Cuma

dünya


 dünya, yaşam, varoluş, bu evren.

bu düzen, bu kaos, bu karmaşa, bu mucize. hücrelerin mikrobiyolojisinden, kosmosun makro incelenmesine her şey her şey.  bu evrenin kenarından yürüyen siyah saçlı kız şu an benim. düşmemek için dengemi korumaya çalışarak, bu renklerin, bu acıların, bu sevinçlerin, bu hüzünlerin arasında var oluyorum. varoluşun bir gücü olduğuna inanıyorum. 

deneyim, bilinç, kavramlarının yanına hafıza çok yakışıyor sanki. dünyada binlerce yıldır, insanoğlunun yeryüzüne düştüğü ilk zamandan, şu son zamana kadar olan biten her şeyin bilincini, deneyimini hücrelerinde barındıran hafızamızdan büyüleniyorum. güneşi, ayı, toprağı, suyu, ateşi, havayı her an aldığım her nefeste hissediyorum. 

bana neler oluyor bilmiyorum, sıcacık içim güneşin ışınlarıyla, suyun canlılığıyla doluyum. 

bilmiyorum. bilmekten ötede bir yerler var gibi...


27 Şubat 2023 Pazartesi

inner wisdom

 içsel bilgelik gibi bir çevirisi var bu kavramın, son yazıların başlıklarında aslında sıkışmışlık daha arada bir yerlerde kalmıştı geçen haftalardan. yazı, yazıldığı anda paylaşılmayınca kendi sıkışmışlığında kalmak istemedi ve bugün yayınlanıverdi.


hallerimiz var. 

deprem ve sonrasındaki haftalarda birçok şey oldu ülkede. hala oluyor. ülkenin tarihinde, günbegün artan hararet var. 

insanların genelde konuştuğum herkesin, şahit olduğum herkesin tetiklenen geçmiş deneyimleri var.

hatta birkaç gündür başka tetiklenen şeyler için, depremle ilgisi olmasa dahi, benim de içimde şöyle bir deprem oldu ifadeleri kullanılıyor.

ne kadar çarpıcı.

ben depremden sonra yas niyetine yaşadığımız haftayı, pandemide eve kapandığımız ve ne yapacağımızı bilemediğimiz bir zamana benzettim.

sahada çalışan birisinden, dayanışma içinde günler geçirip geldiğinden, sanki istanbul'da gezi zamanı olan dayanışma gibiydi dediğine şahit oldum.

ne kadar eşsiz deneyimlerimiz. zamanın çizgisel değil de döngüsel bir yerde olduğunu anlamaya çalışıyorum. 

kendi içimde sanki bütün zamanların bilgisini taşır gibi ama sanki her şeyi ilk kez tanıyan bir bebek gibi hislerimi harekete geçirmekte zorlanıyorum. dilim tutuluyor. sanki biliyorum bir yerlerde her şeyi. 

kalbim genişlese ve olan bitene anlam verip yardım edecek gücü bulabilsem keşke. 

sıkışmışlık

 duygu listesindeki onlarca hatta yüzlercesinden en yoğunu bu ara sıkışmışlık içimdeki. sanki kaburgalarımda hissediyorum bütün olup biteni.

olan bitenler, olamayanlar, tamamlanamayan tüm süreçler gibi, bütün bunlar da olup biterken o sıkışmışlık hissi geliyor. 

indiana jones filmlerinde olurdu, mısırda piramitlerin içinde tehlikelerden kaçarken, bubi tuzaklarına bastıklarında iki duvar birbirine doğru yaklaşmaya başlar ve hiçbir güç yoktur o duvarları durduracak. Ta ki o sihirli düğmeyi ya da tuzağı aktive eden şifreyi çözene kadar. iki duvarın arası bir insan eni mesafesi kalana kadar kapanır hatta :) 

sonra çözülür.

sanki çözülmek deyince hep düğümleri düşünürüm. birbirine geçmiş kolye zincirleri hiç çıkmıyor aklımdan.

aklıma mukayyet olmak ve bazı şeyleri kontrol etmeye çalışsam da nafile. 

mesela almanyaya gitmek istiyorum birkaç haftalığına. çünkü bu benim uzun zamandır yapmak istediğim bir şey ama sanki şu ara bi hevesim arttı.

ülke-dünya gündemi, savaş tehlikeleri, türkiye'deki değişen enflasyon ve yaşam koşulları, seçimin yaklaşması vs vize alma ihtimalini iyice zorlaştırıyor. gidememe fikri(bir seyahat için bile olsa) sıkışmışlık hissini pekiştiriyor.

24 Şubat 2023 Cuma

bağlantı

 bu başlığı daha önce kullandım mı bilmem. 

bilinmezlerin ortasındayız zaten.

en son pusula yazısını yazdığım gecenin sabahı türkiyenin güneydoğusunda 11 ili etkileyen çok büyük depremler oldu. 2 haftayı geçti. o geçen 2 hafta nasıl geçti... geçti mi hala bazen aynı felaketin sabahlarına ve çaresizliğine mi uyanıyoruz bilinmez. 

2 haftadan beri deprem, felaket, çocuk, mucize, travma, istanbul depremi, beden, suçluluk, öfke, çaresizlik, yas, devlet, medya, çadır, afad, sivil toplum, haluk levent, psikososyal, yardım, göçük, ampute, allah, kaos, siyaseti dayanışma, depremzede, donma, kaç-savaş, kavramları kafamın içinde dans edip duruyor.

sanki pandemi dönemini bir daha yaşadık. sanki o çaresizlik toprak altında kalmanın ölü toprağı çöktü üstümüze. 

eylem ve eylemsizlik.

kafamın içinde kelimeler dolaştıkça eklemeye devam ediyorum.

deprem olduğu andan itibaren tüm ülkedeki kaos, dünya çapında yapılan yardımlar, gelen giden ekipler. ölenler, hayatta kalanlar, göçükten çıkanlar çıkarılamayanlar, toplu mezarlar, 40binden fazla ölü, milyonlarca maddi manevi etkilenen insanlar. 

hayatına devam edenler, ne yapacağını bilemeyenler.

mesleki olarak gelen bir sorumluluk, travma alanında uzman olmayışın getirdiği eziklik ve eksiklik. işe yaramazlık hissi, en ağır basan buradan.

başlığa gözüm kaydı aniden, bağlantı.

connection. birine yardımcı olmak için onun yaralarını sarmak zorunda olmadan, sadece onunla kalabilmenin bile büyük bir gücünden bahsediyor uzmanlar. tamir eden değil, yardım eden olmanın bilinciyle. 

uzakta oluyor her şey. 

Acısı büyük. 

5 Şubat 2023 Pazar

pusula

 aslında bu ay, haftalarda yazdıklarım hep sıkışmışlık, ayakta, kaotik, darmadağınık gibi başlıklara sahip :)

yani o kadar hep hep böyle olduğumdan değil belki, ancak öyle anlarımda yazmayı akıl edebildiğimden. 


Dönüp Dolaşıp Yine Sana Geliyor,

İçimdeki Her Konu

Senin Kalbin Ne Güzel Yara Sarıyor,

Nasıl Unuturum Onu

Nasıl Giderim, Senden Uzağa

Oraları Geçtik Çoktan, Düştük Deli Bi' Tuzağa


Dünler Beni Sana Getirdi,

Günler Beni Sana Getirdi

Başını Bilmediğim, Sonunu Çizmediğim, Yollar Beni Sana Getirdi


diyor Güler Özince, sesinin tınısı içimi titreten kadın.


günlerin, dünlerin beni getirdiği bir yer olarak hüzün ve üzüntü yazıları. 

hatırlar mısın bir gemi resmi ile kendimi kayıp sandığım bir noktadan yazmıştım. 

oysa bu yazının başlığı pusula oldu. 

içsel bir pusula arayışı devam etse de; iç kaynaklar, dış kaynaklar, doğal kaynaklar diye kaynaklar olduğunu, bu yazıların da benim içimin dışının kaynağını tuttuğumdan beridir, kendi içsel rehberimin en mühim pusula olduğuna geliyorum. 

o noktaya gelmek diyorum çünkü henüz yoldayım. 

arıyorum :)

24 Ocak 2023 Salı

kaotik

 her şey öyle birbiriyle bağlı ve kaotik ki, kedinin karıştırdığı bir yünden ziyade ince zincirli bir kolyenin birbirine dolaşması ve açılamaması gibi. bu yazıyı tamamlayabilirsem yazmam gereken başka şeyleri de yazacağım. çünkü varmak istediğim yerler var. onları da buradan yazmam gerekiyor. ah harika. bunu akıl edebildim şu an. zira kendimi son derece beceriksiz ve ilerleyemez hissediyorum günlerdir. 

kaygılardan başlamakta zorlandığım bir işe, başlayınca nasıl da hakimiyetsiz olduğumla yüzleştim. aylardır bekliyor, planlanıyor oysa.

ne çok dünya derdi oluverdi bu zamanlarda. bir boşvermişlik geliyor, amaaan, yapıversen nolacak yapmayıversen nolacak.

ölüp gideceğiz diyor bir ses.

ölmek üzere olan, hastalığı belli 20li yaşlarında bir üniversite öğrencisi hatırlıyorum bizim bölümde. hiç ameliyat, yorgunluk vs bahane etmeden sınavlarına hazırlanıp girermiş fırsatı olduğunda, sağlığı izin verdiğince. 

sanki benim beklediğim bir şey var. kestiremiyorum. herhalde olur olur gider diyip duruyorum.

eylemsizlik baki. şiştim. bilgi de deneyim de yoklaştı. nereye kadar?

22 Ocak 2023 Pazar

darmadağınık

 bu gece ay karanlıkta.


ve kafamın içi tam da böyle. renkli ve karışık :) harmonisi kendi kaosunda. ne güzel cümleler görmek o düğümlerin içinde.

onları yazmaya cesaret de ayrı maharet!

sevdiğim yazarlar biliyorum, işi yazarlık olmasa da kitaplar yazan insanlar.

bir adaya gidiyorlar ve o yılların birikimi ürün aylar içinde gerçeğe dönüşüveriyor. ne malzemeler ne malzemeler, Allaah.

TOPARLAN! iç sesim bana ne söylüyor diye arayıp sorarken, kapılarını aç sesini duydum bugün. şifaya alan aç. what before how, remember?

evet bir iyilik alanı var ve oraya ulaşmak mümkün. 

bugün biraz daha sessizlik ihtiyacı var içimizde. yoğun duygusal çözümlemelerin ardından bunları sindirecek bir alan için sessizlik. 

insan; önce çok sesliliği, sonra dinginliği mi öğreniyor? bebeklere bakarsak hiç de öyle değil. aylarca süren bir gözlemin ardından bıcır bıcır konuşma aralığı geliyor. yeniden bebeklerden öğrenilecek nice şey var. ihtiyaçlarını ertelemeyen, öylece duygularını tüm çıplaklığı ve kırılganlığıyla ifade eden canlılar.

nereden geldik bu konuya, hatta buraya?

ben buraya çıplak geldim diyordu Nil K. sonrası oyunlar, sonrası temas, tüm duyular, tüm duygular. 

dağıttığımız gibi toparlarız inşallah.

20 Ocak 2023 Cuma

 yeni bir yıla-yaşa başladık çok şükür :)

ülke ve dünya gündeminden ayrı gitmeyen bu süreç. dünya ısınıyor mesela. ocak ayındayız ama yağmur yağmıyor, yeraltında su ile bir tarım bölgesinde sondajlar çalışmaz olmuş. 

yazmak pek içimden gelmiyor bu ara. aslında en iyi geleceğini bildiğim şey. dikkatimi dağıtan ve en çok toparlanmasına yardımcı olan şey. tabii bir de harekte etmek var. 

bir süredir aramızın limoni olduğu hareketle de tekrar barıştık.  bu aralar konu biraz harekete geçmek, üretmek ve ertelememek üzerine. 

sanki bunun için düşünmeye başladığımı bile erteleyerek kendini gerçekleştiriyor süreç.

yapılacaklar listesi yapıp, düzenlemeye ihtiyaç duyulan her şey gibi bu süreç de düzenlenmeye ihtiyaç duyuyor.

bir niyet, ardından hazırlık, kalem kağıtlar, ürün ve sunuş.

galiba ilk planı yaptım :) 

başlıyorum 15 dakikalık yazılara yeniden. 4 gün 45 dakika yoga, 3 gün yüzme şeklinde haftalık planımı oturtmaya başlıyorum. 

haftada 1 gün kesin bir ders,

ek olarak da haftanın 2 günü meditasyon ve nefes dersi güne güzel başlamak için. saat 10da.

kim tutar beni :) 

cevap da sadece ben belki. ben bir şeyler yapmak istesem kalkabildiğim sürece yapabiliyorum. şahane destek mekanizmalarım var. 

şükür sebebim onlarca topluluk, kadın, erkek, çocuk. 

gördüğümde sevgiyle sarıp sarmalayacak onlarca çoluk çocuk insan tanıyorum, ne büyük zenginlik, en büyük zenginliğim belki de.

kendime çektirdiğim ızdırapların devamında gelen korkusunu görüyorum. utancın eşlik ettiği bazı duygular bunlar.

şimdiki dünya az daha farklı. 

yepyeni sosyallik alanlarında kendime tanık oluyorum. eski TRT spikerlerinden diksiyon dersleri almaya başladım 5 haftalığına. duyduğum sesin yankısı ve etkisi öyle güzel ve akılda kalıcı ki. hisleri asla unutmuyorum.

birçok alana girdim çıktım bu zamana kadar. bağlantıyı kaybettiğim ve yakaladığım zamanlar oldu elbette.

en akılda kalıcı tanımlamalardan biri alan tutmak.

alanı tutabileceğime inancım büyük, ihtiyaç halinde çanım ve evet şu anda sessizliği dinleyebiliriz diyen tarafım var ve güçlendi.

zamanlar geldi geçiyor, sanki bir uyanış zamanındayız. sabah mahmurluğunun geçtiği bir uyanış hali.

awake-ning

wake up.

good morning :)

zaman zaman bölünebilirim ve bunun için elimden geleni yapıyorum.

şu an olduğum halimle olmak için, özgür, kendini bilen, destek veren, destek alan olabilmek için elimden geleni yapıyorum.

doğamla uyumlu, mütevazı, gözü yükseklerde ve potansiyeline de uygun hareketler görmek isteriz kendimizden. 

araştırmak işteş bir kökten geliyor. aradığın şey de seni arıyor.

ben de bildiklerimi paylaşmanın bir yolunu arıyorum bu aralar. what before how. 

iyilik hallerini paylaşmayı arıyorum. 

bedene iyi bakmayı, nefesi, ihtiyaçları fark etmeyi öğretmeyi, kaynak-destek mekanizmalarını güçlendirmeyi arıyorum. bunları yazmam lazım.