5 Temmuz 2012 Perşembe

kabuk

temmuz 2012'den. yaralar vardı. yaralar zamanla hep kabuk bağlardı, kuruyana kadar yolunmazdı o kabuklar.. yoksa kanardı. kan kırmızıydı. oysa kırmızı.. kırmızı öyle bir can yakıyor ki siyahı bile esir alıyor. esaretinden kelimeler de payına düşeni alıyor, kavuşamıyorlar. bir cümle edemiyorlar. ayrı ayrı kelimeler ne kadar anlam ifade eder ki diyorlar, etmez. seni dediğinde seviyorum diyen yoksa seni, beni ve onudan ayıran hiçbir şey yoktu. işte birleşemedi o 2 kelime, 2 insan bir araya gelebildiği gibi biraraya gelemedi ve devrik de olsa diyemedi seviyorum seni diye. içinden gelmiyordu artık, içi içini yemişti çünkü. iç'in yaralarıydı onlar da, onun bağlanmayan kabukları.. o kabuk eşşşşşşeğin aklına sokulan karpuz kabuğu değilse, benim bildiğim iyileşemeyecek yara yoktur. o da ne biçim eşek ayol?

3 Temmuz 2012 Salı

gavur metaforu

temmuz 2012'den mesela elin gavuru, çok kızdığı yavrusuna bağırdığında çok geçmeden hatta hiç geçmeden bastırıp sinirini bağrına basıyor yeniden. bizimkiler değil ya gavur, bağrına basmak ne kelime öteliyor biraz daha.. nefretini koyacak bir yer bulamıyor, baş tacı ediyor. taçlar sıkıyor, baş ağrısına yol acıyor. metaforlarda boğuluyor.. sadece suda boğulunmaz ya, göz yaşlarında boğuluyor, göz yaşlarına boğuluyor. kulağına göz yaşı kaçtı geçen. ağlayarak uyanmaz ya insan. oluyor işte bazen. ağlamak ne doğru bir tepki ne de bir çözüm. iki gözüm.. ağlama sen. sen ağladıkça kuruyor pınarlar.

1 Temmuz 2012 Pazar

tam bir blues havası şu serin yaz tatilleri. serin bir yatakta, serin bir sabaha tasasız uyanmak.. bir yazlık uykusu belki, belki yayla havası. günlerdir uyuyamadığım huzurlu uykuyu uyudum galiba bu gece, rüyalarımda sevdiğimi yanımda göre göre. huzur biraz da ondan. onu gelişinden ve geleceğinden:)