20 Nisan 2022 Çarşamba

akış

böyle yazı yazmak benim için tam bir ihtiyaç, su gibi sayılmasa da tatil ve hamama gitme ihtiyacım gibi :) ve zorlandığım dönemlerde hep bir bağlantı oluşuyor bu beyaz ekranla aramıza. sonra hep benzer bir şey oluyor. kafamda yazmayı düşündüğüm şeylerden bambaşka kelimeler dökülüyor.

kendi yazdıklarımı dönüp dokumaktan çok keyif alıyorum, bazı bazı zorlandığım, canımın acıdığı am hafifleterek yazdığım anları yeniden hatırlıyorum. mart başında havaların ısınmasını yazmışım mesela, sonrasında mart öyle bir soğuk geçti ki tüm güneyliler şaşkın, sahildeki evimin bahçesinde kar gördüm. dillerde hep 'vallahi böyle soğuğu 25 yıldır görmedik' 'burada monta hiç ihtiyaç bile duymuyordum' sözleri gezdi, şimdi yeniden serin havalar. bir serin 2 sıcak 3 nemli 1 puslu çamurlu derken duygudurumumuzu havaya bağlamaktan hepimiz dengesiz olduk iyice.

ben liseden sonra Tezer Özlü okuduğum zamanları hatırlıyorum, yaşamın ucuna yolculuk. alman trenlerinde geçen zamanlar. bir de aklımda en çok kalan nilgün marmara ve sylvia path intiharları. tam da 29unda. tam da olduğum yaşta. hayal meyal hatırlıyorum onları da, yine de ne büyük zenginlikmiş o kitaplara genç yaşlarda temas edebilmek. intihara meyilli değilim, baştan söyleyeyim. en azından erken yetişkinlik dönemimde :) geç ergenlik kısmı daha şaibeliydi.

yolculuklardan dağılan odağım beni buralara getirdi. nereden çıktı bu yazarlar? o sanki kitabı okurken beraber o yollarda kendi dramını yazdığın bir yerlerden geldik buraya. burada sanki bu yaşlarında terapiye giden ben, katman katman soyuluyor ve bir katmanında öyle kendine acıyan, öyle de acı çeken bir taraftan ama bir yandan da her yerinde insanlarla temas ettiğim bir zamandan geçiyorum. ve zorlanıyorum. bir yandan lineer olmadığı iddia edilen zamanlar geçerken, sanki 2 yıl öncesinde bir hastane ortamında (hastalık sebebiyle olmasa da) geçirilen saatlerin bu bünyeye ne kadar fazla geldiğini ve anca ağlayarak bu yükü atabildiğimi hatırlarken yeniden bu süreçte bir yapılanmaya çalışıyorum. fazla fazla geliyor her şeyler :)

oysa kendimi hayal ettiğim yer vücudumda ağırlık yaptığını hissettiğim fazla yağlardan arınmış, bir kokteyl eşliğinde sahilde dans edişim, çöllerden safari yaparak geçişim.

what before how. nasıl olacak sorusu geçerken içimden, soruyu tamamlamadan önce öğrendiğim bir soru kalıbı var, what before how. nasıl olduğundan önce ne olsun istiyorsun. istediğini yakalarsan zaten o nasıl olduğunu bilmeden olacak belki.

4 Nisan 2022 Pazartesi

kaybolmuş

yeni ve eskinin enerjisini paylaşıyorum burada. haftasonu bir tırtılın çürümüş kozasından çıkma endişeni, kozadan kopamayışını, kelebeğe dönüşürken önce kanatlarını fark etmeden boşlukta çırpınışını ve kanatlarını fark edince de hemen sevinemeyişini, mutlu sonla da nerey gideceğini bilmeden uçabileceğini deneyimledik bir rüya aleminde.
metaforları severim.
gökyüzü ve bulutlar benim ev sevdiğim metaforların başında gelir. bir kağıdın içinde bir yağmur damlasını barındırması gibi ilişkisel gelir bana her şey.
sen hava durumu değil, gökyüzüsün. gökyüzü güneşte de fırtınada da kendiliğinden bir şey kaybetmez. Thich Nhat Hanh'ın bir bulut asla ölmez diye anlatıldığından biliyorum.
ama sanki ben çok dağıldım, aslında yayılmacı bir politika izledim. bazen kafam çok karışıyor, gökyüzü olduğumu hatırlayamayacak kadar dağınık oluyorum.
önceden kaybolmaktan korkar derdim kendime, sonra içimdeki sesi dinlemeyi, dışardaki sesleri ayırt etmeyi öğrenmeye başladım. o kadar da köşeli bir insana dönüşüyorum ki dönüştüm ya da öğrendim diyemiyorum.


bir sıkışmışlık, bir kaybolmuşluk, sanki bir her şeyi yanlış yapıyormuşum hissi bir yandan da boşvermiş, güvenmeye meyilli, biraz yüklerini bırakmaya hazır bir tavırla buluşuyor bu ara. artık kaybolmaktan korkmuyorum ama parçalarımı bir araya getirmekte zorlanıyorum.
yine de sanki bu yaşamı çok seviyorum, bütün o teması. sanki ormanın bütün ağaçlarını, dolaşan kelebeklerini, oluşmuş yeni uyanan mantarları, ekosistemi bütün yapan her zerreyi de sevip hissediyorum. evrenle bir bütünmüşsün ama sanki bir hiçmişsin gibi hissediyorum.
sık sık ağlamak geliyor içimden hıçkırıklarla, böğüre böğüre, haykıra haykıra, içli içli ne kadar tabir varsa öyle ağlıyorum. kalbimden taşan yasın sessizliğiyle de ağlıyorum. öyle büyük cümleler kurmaya gücüm yetmiyor. gücümü dağıtmış bir tarafım. kendime anca yetiyorum bazen. yetişkin olmaktan bahsettik uzun uzun terapide, yetişkin olmak kendi sorumluluğunu almak, seçiminin sorumluluğunu bulmak demek. söylemesi 2 kelime.

sonunu bağlayamamış bir yazı daha. çünkü kayboldu