11 Eylül 2020 Cuma

aylardan eylül

bedenimi uzun zamandır hissetmediğim kadar yorgun ve bitkin hissediyorum. kendi hallerime aşina değilim sanki, kendi halinde dünyayı saran bir virüs dolaşıveriyorken etrafta grip bütün popülaritesini yitirdi. grip olmak sanki imkansız, günler gelip geçiyor. beni mutlu eden tek şey sanki denize ayak basmak ve denizi görmek. bazen gece ve yıldızlar da benzer bir his yaratıyor ama masmavi pofidik bulutları olan bir gökyüzü kadar değil kesinlikle. yorgun olduğum bir an bile aklımda sadece bu güzel anlar var, bir de iştahım olmadığı için günde 1 öğünle günü bitirebilmenin gün sonunda ağzımda bıraktığı tad. sanki acıkıyorum ve canımın çekebileceği aklımdaki tek tad, aşırı acılı tamadığımda tat bırakan salçalı şeyler. yoğun ve biraz tatsız bir gün geçirdim. baharatlı tatlar yoktu ve canım yanıyordu.

3 Eylül 2020 Perşembe

uzur ve uyumun her zaman içimi kapladığını ve beni kuşattığını ilan ediyorum. Her şey yolunda.

2 Eylül 2020 Çarşamba

home is...

home is where you are. (sen neredeysen evin orası) bu söylem bizim kuşağa mı ait hiç bilmiyorum ama içimi ısıtan biz söz. belki alanya'daki nüfus, belki benim içim öyle olduğundan, geniş çevremdeki birçok insanların hepsi göçmen. yerel halka dönüşmüş göçmenler. bazılarının içi hala göçebe, bazılarının kökleri yüzyıllık çınarlar gibi sağlam. benimse içimdeki inatçı kökler uygun zeminler, kaynak suları ararken ne kadar zorlansa da orada bir yerlerde, bir anda bıraktı çabayı. şimdiye dair konuşmak hala mutlu ederken, daha da köklenmiş hissediyorum kendi konforumda. belki de yeni kuşak, doğduğu ve doyduğu alanlardan da çok uzaklarda yeni deneyimlerin peşinde koşarken bir anda durup ne olduğunu anlamaya çalışınca geliyordu o aidiyetsizlik hisleri. o tanıdık hislerin yerine alışılmadık belki de konforsuz hisler alıyordu. ama benim içim en çok seni bu ana getiren köklerle barışmayı, olduğun hali onurlandırmanı ve en çok da olacak olanları heyecanla beklemeyi seviyor.