28 Şubat 2013 Perşembe

ne desem

Dilin her duruma, her ana her hisse bir ad koyduğunu düşünürdüm. Öyle mükemmel olduğuna inanırdım ki duygulara konulan adlar bazen sırf o adı bildiğim için öyle hissetmeme sebep olurdu.

Şimdi, adını bilemediğim, bir türlü ad koyamadığım durumlardayım. Sabır mı desem, sınav mı desem, pişkinlik mi taşkınlık mı yüzsüzlük mü?

Bazı ilişkilerde anlamazsın zamanın nasıl geçtiğini. Böyle onca şey yaşanır ve zaman akıp gider hissettirmeden, fark etmeden sen. Yıllara neler sığdırmışlar derler. Onca yılda tabi olur böyle şeyler. Bırak da olsun.

Bazı ilişkilerde geçen haftalarla ölçülen küçük zamanlar, öyle yavaş geçer ki yıllar var sanırsınız. Sanki ömrünüzün büyük bir kısmını harcamışsınızdır o ilişkiye ve anlatacak çok şeyiniz vardır. yoğun hisler bırakan, huzursuzluk yaratan yavaşça onca geçen an... Bıraktığı his sizin ilk aşkınızdır belki, kucak dolusu nefretiniz.

Son günlerde yaşanan, saldırgan, vurdulu kırdılı günler, 'istemiyorum' düşüncesinin netliği adeta bir kuduz gibi sardı ahaliyi. bazı zorunlu hallerde edilmesi gereken fedakarlıklardan hepimiz uzağız. Üstümüzdeki yükleri; üstlenip, taşıyıp bir de dayanmak zorunda kalmak gerçekten zor bir iş(miş). Tahammül edemedikçe dibe batıyoruz. dibin sınırı yok. Üstlenip bırakmak dayanabilmeyi mümkün kılıyor. Başta yapılan yanlış üstleniş zorunda gibi hissetmekti.

13 Şubat 2013 Çarşamba

'zaten 10 yıl ömrüm kaldı, zaten yalnız öleceğim.'

ıslak şeyleri sevmem. sevgi neydi? sevgi emekti. emekliler günü olsun yarın o zaman. sevme'den emekli ettik kendimizi yanlış insanlara verdiğimiz karşılıksız sevgi ve emekler bizi başkalarını sevmekten uzaklaştırdı. zaten 10 yıl ömrüm kaldı, zaten yalnız öleceğim.

8 Şubat 2013 Cuma

neden niçin niye? işte.

bilmiyor niye geldiğini ve insanlara niye geldiğine dair söylediği yalanlara inanmak istiyor. yalanlar hep inandırmak için söyleniyor hem kendine hem herkese. herkes inanmıyor, hangisi daha doğruysa kendilerine o zaten inandığımız oluyor. inanmıyorum belki kendime, dünyaya geliş amacımın bazılarının doğru saydıkları şeyleri yaşamak olduğuna inanmıyorum mesela. kendimi ispatlamak için geldim. benim hücrelerimin mantığı, her türlü karmaşada alınabilecek maksimum hazza yönlendiriyor beni. yağan yağmurdan haz duyabilemek.. gök gürültüsünün tüm ürpertisi yıldırımın tüm ihtişamını hissedemiyorsam neden inanayım?

2 Şubat 2013 Cumartesi

empati

merhaba benim adım empati. kelime anlamım (veya eşduyum) bir başkasının duyguları, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonu anlamak ve içselleştirmektir. herkesin benden istediği şey bu yeteneğin tartıştığım tüm insanlarda olmasıdır, ben biriyle tartışıyorsam mutlaka haklıyımdır ver empati yapmışımdır da o yapmıyordur empatiyi ondan anlaşamıyoruzdur. evet evet küçük dağları ben yarattım hatta dünya benim etrafımda dönüyor bir tek.. mesleğin gereği hep beni kullanmak zorundasın. herkesin içinden geçenleri okumak zorundasın!!!!

insanoğlu ne yapacağını şaşırmış

amacımız sosyolojik bir araştırma yapmak, gerekli olan köyde yaşayan köylü yaşlı bir anneanne ve 20sine basmamış üniversiteli bir torun, 2 saat, Mtv kanalı. teyzeden 2 saat boyunca hiçbir şey yapmadan 2 saat mtv kanalını izlemesi istenir, niyesini sormadan. düşünsenize 2 saatteki klipleri, programları, teknolojiyi, gürültüyü, yeni çağın getirdiği bütün çıplaklığı... bir kere 'işte bunlar hep seks' dedirten görseller, reklamların hepsinin o köylü teyzenin zihninde uyandıracaklarının zihnini bulandırışı, onun yaşayış tarzıyla gram alakası olmayan tamamen suni şeylerden yapılma bir hayat tarzı, değişik olma çabaları, o hayat anlayışına sahip insanlara artık normal gelen ama olmayan onca şeyi düşünün. teyzeye 2 saat sonunda sorulan evet anneanne yorumun nedir sorusuna cevabının, İNSANOĞLU NE YAPACAĞINI ŞAŞIRMIŞ diyip susup gitmesine ne demeli!!!!!!!!!!bir11111!!

kim?? doctor who?

öylebir dizi hayal edin ki, içinde milyonlarca yıl bütün evren ve gezegenler tarihin ve sanatın tüm evresi dinozorlardan tutun, uzay gemilerine tüm hayal gücünüzü çılgına çevirecek sahnelerden oluşsun. evet evet doctor who dan bahsediyorum. ayrıca nası başardım bilmesem de nerdeyse bir sezonun tüm bölümlerinin tamamını izlememek şartıyla hepsinden parçalar izlemişim. neyse ki puzzlein parçalarını tamamlıyorum ve ufkumu gökyüzüne çeviyorum, yıldızlara bak.hop.gittim bile

sakin

adamın bir hayat standardı vardı, alışkanlıkları. hep yaptıkları ve yapmaya devam edeceği şeyler vardı. sabahları uyandığında kahve içmeyi, gazetesiyle günlük ibadetini tamamlamayı, müzikle beraber yürümeyi, müzik bittiğinde insanlarla iletişim kurmayı severdi. ardından gideceği yerlerde tüm işlerini halletmeyi ve 16.45te film izlemeyi alışkanlık haline getirmişti. her hafta cuma günleri film gösterimleri yapıyor, ardından izleyenlerle keyif alacağı sohbetlere girişiyordu film üzerini. çok iyi bir insan değildi, suistimal edilen tüm iyi niyetleri onu daha kötü bir insan gibi gösterip insanlığa çöpe attığına dair söylentiler duyar olmuştu. insanlıktan anladığınız tek şey dünyaya gürlemekse, kedigiller familyası bol bol gürlüyor, kükrüyor çiğ ete susamış vaziyette. ah ah şu nefret duygusundan arınabilse insanlık dediğiniz 2kulaklı tek ağızlı meret, tek kulağını kullanıp ağzını 2 açmasa.. inanın ben bu kadar sakin görünmezdim

şiir yazdım

haylaz bi o kadar hayalperest bulutlarda gezer martıları çok sever gökyüzü mavisidir ona en yakışanı renklerin

tarihlerden..

6ekim sabahı.. hava değişikliği için antalya'ya gidecek oluyorum. hava değişikliğine ihtiyacım var çünkü boğuluyorum burada. bu şehirden değil aslında, şehirdeki şeylerin yerlerinden. yanlış yerlerdeyiz belki de.. belki yanlış kişi yanlış yerde olmasa kimse boğulmayacak cankurtaranların olduğu yerlerde. değişiklikler iyi gelir de ağlamam diye, güçlenirim diye. insan kendini güçsüz der mi, hisseder de der mi bunu yine de, dedirtiyorlar işte.. kaçacak delik bulamayınca insan gücünün arkasına sığınıyor. herneyse, bilet sabah 8de. geceden alınmış nasılsa uyanırım diye.. dualar ediliyor uyumadan nolur ağlamayayım diye. sabah olmuş 08:10 bir hışımla uyanış.. kafama ne kadar vursam az, otobüs kaçmış. çişimi yapsam mı yapmasam mı çıkmadan diye büyük bir telaş.. yapmasam daha kötü olacak biliyorum. en gergin sabah çişi, normalde günün en rahatlatıcısı aslında, sanki normal bir durum var ortada. geceden hazırladığım çantamı kapıp bir başka hışımla evden çıkıyorum koşuyorum en yakındaki bilet satıcısına, anlatıcam durumu böyle böyle naparım diye.. o esnada bilet alan insan bir türlü konuşmamıza zaman bırakmıyor, o arada otogara giden servis geliyor ve bir hışım daha.. oradaki meşgulle konuşmamaya karar veriyorum. istikamet otogar. durumu anlattığım kadın yapacak bir şey yok diyor, yeni bilet alacaksın. surat zaten yerlerde.. ne desem de fayda etmeyecek değil mi? asıl yetkili ablayı çağırıyor, böyle böyle otobüsü kaçırdım ben diyorum, başka param da yok, zaten ilk defa başıma geliyor böyle bir şey (hafif gözyaşı -bu önemli bir nokta-) zaten cenazeye gidiyordum, her şey üst üste geldi. tamam diyor, ben halledicem, gidiceksin bir sonraki araçla. sevinmeler teşekkürler minnetler iyi niyetler falan hepsi. sonrasında asıl cenazenin kendi cenazem olduğunu fark ettiriyor kafada yanan ampüller.. niye götüresin ki o ruhu başka hava sahalarına değişsin diye.. zaten değişen şeyler bu hale getirmiş beni. insanlar sevme sebeplerini unutmuş, merhamet bekliyorum ben de. yol 8buçuk saat sürdü sonra bir yağmurla karşıladı antalya beni. gidişime ağlardı bu şehir eskiden, biliyorum sorun şehirlerde değil.

lağvetmek

bir kuruluşu kaldırmak, işleyişine son vermek demekmiş. nerden de çıktıysa karşıma.. ne önemi var değil mi mümtaz? mümtaz hayat son verilesi dönemlerden geçiriyor bizi.. yoran boğan durumlardan.
'seninle yeniden tanıştığımıza çok memnun oldum' bu aralar duyduğum en içten sözler. içtenliği sözlerine, sözleri güzelliğine yansımış bir insanla vakit geçirmek kadar kıymetli bir şey daha var mıdır oralarda bilemiyorum. 'bunca zamandır nerelerdeydik acaba?' buralardayız işte, daha yakınlarda. en yakında olamasalar da, artık varlıklarından haberdar, daha güzel çarpan yüreklerle birlikte... bir insanın gerçekten pozitif olabileceğini, yaşadıklarının onu nasıl daha da güçlü hale getirip, merhamet duygusu besleyebileceğinin somut bir örneği olan bu insanla vakit geçirmek benim için gerçekten büyük bir onurdu. böyle keyifli vakit geçirebildiğiniz insanların var oluşu, gerçekten umut vaat ediyor ve umut hayallerimizin gerçekleşmesini sağlayan güce sahip. güç biziz! güç insanların içindeki iyi düşünceler. iyi ki varmışsın ki senle tanışmışız:)

1 Şubat 2013 Cuma

İngilizcenin çok gerektiği şu günlerde, hiçbir şeye yetmeyen ingilizcemin temellerinin atıldığı günlerden bir defter buldum. lise 1. bakın neler yazmışım! six weeks ago we went to Vienna with school. we went to national museum of Vienna. it was intresting. we learned a lot of things about historical vienna. there were lots of clothes, paintings, statues from middle age because before there wasn't any history in vienna. we saw paintings about the war between Ottomans. we saw old maps and armours. we saw red ottoman spears there. spear: mızrak. armour şöyle bi'şey. bunu görüp o anda neler hissettiğimi çok iyi hatırlıyorum. Allah'ım bunu yazan ben miymişim demek? gözlem gücüm iyiymiş demek. hafızam da tabiii