30 Aralık 2017 Cumartesi

kurtlarla koşan kadınlar


boş bir yayın sayfası açıp açıp ona bakıyorum günlerdir.

hayata yeni pencereler, kapılar açan her kadın gibi özüme, vahşiliğime, yaratıcılığıma doğru bazen koşar adım, bazen uykulu gözlerle yürüyerek bir hayata doğru adım atıyorum.

'Kurtlarla Koşan Kadınlar' bu senenin en güzel hediyelerinden birisi bana, hayatı görmeye ve anlamaya çalışırken baktığım yeri yenileyen öykü dolu, öyküler kadar büyülü bir kitap.

bir de hala büyüyemesem de, 25 eşiğine doğru yol alırken, çocuklarla daha iç içe olacağım bir oyun dünyasına adım attım, şimdi çocuk renklerinin içimi biraz daha boyadığı günlerde, çantamda kuru boyalarım ve defterim mandalalar çizip boyuyorum. daha önce ne çizdim ne boyadım böyle içten.

23 Aralık 2017 Cumartesi

Kelime anlamıyla tekerlek ya da dönüş demek olan çakra,  yedi temel enerji merkezi hormonal salgı bezlerinin ve büyük sinir ağlarının üzerinde ya da çok yakınında olup belirli noktalarda omurgayla kesişirler.  


14 Aralık 2017 Perşembe

50 günün ardından

yaklaşık 6 hafta, Budapeşte'de yerleşik bir hayatta şehrin tüm ara sokaklarını keşfe çıkarken, tarihi ve mimarisi hakkında merak uyanıp, insanların rutinlerindeki koşturmacasına şahit olurken, her anın kıymetini, geçmişi ve geleceği görüyor belki insan.
50 gün ülkeden uzakta, yine dilini anlamadığın insanların arasında o kadar çok kalıp, memlekete dönünce birkaç gün sokakta Türkçe konuşan insanlar garip gelebiliyor. sonra normalleşiyor yine.
sokaklarda karşılaştığın yüzlerce yeni yüze rağmen, rastgele giriverdiğin bir kafedeki o tanıdıklık hissi aslında seyahat etmeye sebep o arayışın, merakın cevabı oluveriyor. gittiğin her yerde, konuştuğun her yeni kimsede biraz daha kendini buluveriyorsun, sanki kayıp parçalarını birleştirmek için çıktığın o yolculukta, enerjiyi bulmaya ve paylaşmaya devam ediyorsun.

50 gün dile kolay, zaten çoook uzun süre aynı yerde kalıp bağlanmadığın için yatağını bile hiç yadırgamıyorsun, her gün ayrı bir heyecan oluyor. bu süreçte Avrupa tarihi ve Osmanlı tarihine dair birçok eser görüp tarihin tozlu sayfalarına, tozları yutup anlatan insanlar ile tanık oldum ben de. Komünist dönemin o dönemlerde birebir tanık insanlarla sohbet etme fırsatı buldum. Zorla ezbere öğretilen tarihi hiç öğrenememiş biri olarak, daha içinde bulunarak bir şeyleri görerek/dokunarak ve (benim için en önemlisi) hissederek öğrenmeyi başardığımı sanıyorum.

budapeştede bir anaokulunda çocukların ingilizce konuşmalarına bir motivasyon sağlarken, bir yandan okul saatleri içindeki oyun saatleri-bale-yüzme dersleri-fiziksel aktiviteleri sırasında onlarla beraber vakit geçirdim ve ara ara beraber yoga da yaparak çok keyifli birkaç hafta geçirdim. çocukların yetiştirilme tarzları daha farklı olduğundan uyum becerilerini, davranışlarını, oyunlarını izlemek, aynı dili konuşmadığımız için bazen hayalet gibi hissettirse de, aynı oyun dilini konuşarak çok eğlenmeye de sebep oluyor. her sabah 3-5 yaş arası çocukların seni görünce Gefiiiii diye bağırıp koşarak sarılmasının verdiği mutluluk, bambaşka bir mutluluk türü.

öyle işte bir kısmı böyle, dünya güzelleştirebildiğimiz bir yer. mutluluğu nasıl tanımladığımızla da alışkanlıklarımızı, heyecanlarımızı, bizi mutlu(!) edecek kalp çarpıntılarını arayıp bulabileceğimiz bir yer.
uğradıysak dünyaya hangi sebeple
o sebepten çıktık o yolu keşfe.
namaste.

4 Kasım 2017 Cumartesi

başı ve sonu olmayan yazı

bazen saatlerce otobüsle ya da trenle bir yere giderken, varacağımız yer yaklaştığında sanki araca yeni binmişim gibi hiç inesim gelmiyor. sonrasında hummalı bir yürüyüş başlıyor, ortada bir yerlere geldiğimi hissettiğimde durup gözlerimi kapatıyorum ve derin bir nefes alıyorum, oradaki havayı içime çekip sanki hafızama her bir ayrıntıyı kazımak için...

özellikle uzun gündüz yolculuklarında, meditatif bir zihinle her şeyi izlemek; ağaçları, her birinin yol kenarlarını nasıl kaygısızca, bir arada şenlendirdiğini görmek, bazen apartman dairelerini, şehrin dışındaki küçük şirin mi şirin bahçeli evleri görmek ve içeride yaşanıyor olan her türlü öykünün yeryüzünde nasıl bir enerji dalgaları yarattığını düşünüp durmayı severim.

sanki bazen insanoğlunun yaşadığı tüm hüzün dolaşıverir gökyüzünde de karışıveririr bilgelikle. geçivereceğini bilirsin, yaraların her zaman iyileşeceğini biliverirsin usta bir bilgelikle. insanoğlunun tüm acılarına iyi gelecek şeyler bulmayı umarsın... bir çare ararsın, yaralarına derman olacak merhemi buluveren bir şifacı kesiliverirsin, evrenin bütün şifa kodları yazılıdır aslında zihninde, ulaşıverirsin o derindeki bilgilere, tam da ihtiyacın olduğu anda.

yollar bize yara almayı da yaraları sarmayı da öğretiyor sanırım. çocukluğumuzun bütün anılarını gözümüzün önüne seren parçalanmış dizlerimizde kalan izler gibi, sarılmış ve iyileşmiş tüm izleri taşıyor zihnimiz her an. her an, gördüğümüz her yeni anda, anda kalmayı, durup bir nefes almayı öğreniyoruz hep beraber. bazen tuttuğumuz bir eli hiç bırakmayacağımızı bilerek tutuyoruz, artık hayata güvenle bakıyoruz. nefesi içimize çekerken tüm farkındalığımızla çekip, gevşekçe bırakıyoruz.

işte asıl farkındalık ve uyanış o zaman başlıyor.

sevgiler.

29 Ekim 2017 Pazar

sonbahar-keşif

bütün sonbaharlarımı seyahatlerde geçirmek istiyorum diye geçti az önce içimden.. çünkü sonbaharın renkleri hatıraları renklendiriyor. arkada şöyle bir müzik çalıyor ve devam ediyor playlist.

şimdi evden 2500km uzakta, bir hostel odasında, soğuk bir günde kendi kendinle kalmanın vazgeçilmez huzuru, sevdiklerine manen daha yakın ve özlemle, aynı zamanda kendini gerçekleştirebilme şansına sahip olma hissinin tatminiyle oturuyorum, bir yandan da flohmarkt(bitpazarından) aldığım moka pot'la demlediğim kahveyi yudumlarken... belki biraz şımarık, kendinden emin, doğru zamanda doğru yerde olduğum inancıyla, ilerisi için çok güzel olacağını umduğum bir noktadayım. çünkü yanımdakiler, beni tekrar kıymetli hissettirenler.

bunların hepsi bir günde inşa edilmedi, kaç yıldır kendi uğraşlarımla, sevdiklerimin maddi manevi destekleriyle, lisede hayallerini 'want to' kalıbında 'I want to travel the world' cümlesini onlarca kez kurmuş çocuk olarak şimdi yavaş yavaş bunu gerçekleştiriyorum.

işte birkaç yıl önce sorsalar aklıma bile gelmeyecek şeylerden biri yaşanıyor şu an. aslında son 4 senedir sık sık seyahatlere çıkmaya çalıştım, farklı değişim projeleri arayıp bulup giderken, arkadaşlarla ya da bazen tek başıma haftasonu gezilerine gittim, en son uzun bir Avrupa gezisini (Almanya-İtalya-Fransa(birkaç saatliğine)-Portekiz-İspanya-Türkiye olarak 3 haftada tek başıma, gittiğim ülkelerde tanıdığım arkadaşlarımın yanlarında konaklayarak yarı-bağımsız olarak tamamladım.

aslında şimdi daha önce hiç olmadığı kadar, metropol bir şehri özgürce, sokak sokak tek başıma tanıyarak geziyorum. 6 haftada keşfedebileceğim kadar çok noktasını görmeye çalışarak, ancak hiç acele etmeden, tadını çıkararak, sindire sindire, yarına aldığım şehir operasının biletinin heyecanıyla dolaşıyorum tüm sokakları. dahil olduğum projede, bir anaokulunda çocuklarla iç içe, kültürün ve çocuk yetiştirmenin etkilerini gözlerken, sokaktaki insanların simalarını, duruşlarını izliyor, evsizlerini, delilerini, hayatın kendisini görüyorum bir şekilde. şimdiye kadar hiç olmadığı kadar tanıyorum bir şehri, internetten aldığım tiplerle ve rastgele geçtiğim sokaklarda karşılaştığım devasa sanat eserleriyle, nehrin kıyısında gün geceye dönerken artan trafikle ve toplu taşımanın gücüyle gördüğüm manzaralar büyülüyor beni.

gittiğim yerlerin ufak bir listesini yapıp zaman içinde güncelleyeceğim belki,
yine de şimdiye kadar en etkilendiğim yerlerden birisi ölümü bu denli onurlandırmalarına hayran olduğum
Kerepesi Cemetery idi.


Fisherman's Bastion


Gellert Hill corvinus üniversitesinin hemen yanındaki köprüden geçip tırmanabilir, heykelin devamından yürüyerek Felsefe bahçesine ulaşmak mümkün.

The Garden of Philosophy


Parliement building

Szentendre köyü


Heroes Square

Ecseri Bolhapiac (bit pazarı)

Devlet Opera Binası

Szimpla Kert (ruin pub)

DBC Hostel mimarisi

Central Market Hall

Corvinus Üniversitesi


Tabakgasse Sinagogu (Dohany Sokağı Sinagogu)

New York Kafe

City Park

Şehre en güzel adapte olmanın yollarından biri de vaci utca'da christmas marketin olduğu noktada Free walking tour'lara katılmak. 

1 Ekim 2017 Pazar

yaşam normal seyrinden sapmadan, belirli bir sakinlikte akıp gidiyorken bile birikiyor yazılacaklar, kelimelere döküp hep saklamak istediklerim artabiliyor yine de.
belki korktuğum sıradanlık değil de, o sıradanlıkta birikmeyeceğini sandığım güzel anlar idi. şimdi düzen içinde olan güzellikleri görürken, daha çok birikiyor kelimeler de. bu normal seyri sevdiren, güvenle bağ kurduran insanlar varmış meğer.

yoga'ya, eğitmenlik eğitimine, dersler vermeye başlayalı bir süre oluyor. meditasyon neymiş, öz-şefkat neymiş, hayatı ve düşünceleri nasıl etkilermiş, bizim (henüz) görmediğimiz bambaşka dünyalar nasıl yerlermiş, insanlar oralarda neler düşünür neler hissedermiş bunlara kafa yormaya başlayalı daha kısa bir süre olsa da hayatın anlamını, sizin şekillendirdiğiniz bir hayatınız olduğunu ve dünyayı daha açık algılarla anlaşılabilir şeyler olduğuna dair fikirler edindim kendimce.

özgüvenle ilgili çeşitli problemler yaşarken, kendi kabuklarını kırmayı, derdini en iyi bildiğin şekilde anlatabilmeyi de öğretiyormuş meğer süreç. çünkü hep dedikleri gibi, varmaya çalıştığın yer değil de oraya gidişin önemli, yolun ta kendisi yani.

bu yeni süreçte girdiğim yolda, önce deneyim kazanma-pişme-yanma sürecindeki bakış açımı değiştirdim bir hayli. kendimi ders verme sürecine dahil etmeden önce, ben pişip de bu işin içine girmeliyim tarzında bir düşünce iken, bunu yıkan bir kararla 'kervan yolda düzelir' diyerekten başladım derslere.
şimdi pişerek yanmanın, yavaş yavaş, sindire sindire bildiklerimizi paylaşmanın güzelliğinin farkına varıyorum.

işte bu öğrenme sürecinde benim öğrenmeye başladığım en içe dokunan şey öz-şefkat alıştırmaları ve meditasyon örnekleri oldu. şimdi ilham aldığım kaynaklar, ufak araştırmalar, izlemeler ve biraz da içsel sesimin yardımıyla başladığım derslerde (bildiğim kadarıyla) meditasyon ve yogayı insanlarla paylaşırken, nasıl keyif aldıklarını, hem duygu-durumlarında hem de fiziksel (duruş bozukluklarında) değişimi ve bir yandan da hiç olmaz sanılan değişimin canlı canlı örneklerini gördük beraber. her çalışmadan sonra geri bildirimlerle daha da derinleştirdik pratiklerimizi.

yoganın hem keşif, hem bedeni zorlamadan, sınırlarında kalarak oluşan gelişimi izlemek demek olduğunu yaşadık. en çok da anda kaldık, gülümsedik, biraz terledik ve kendimiz için bir şeyler yaptık.

doğru yolda olduğumu hissettiren, dersime gelen bir avuç yoginiye de sevgiler, selamlar olsun :) sizi çok seviyom.

24 Eylül 2017 Pazar

Eylül bitmeden...




Kiev'in ışıl ışıl sokaklarında, keyifle yeni mekanlar keşfedip en favori mekanları ve tatları bulup, tadı damağımda yurda döndüm.

Beklentisiz gidilen bir şehirde keşfedilen her özellik, yerellik, bir yeni meyve, bir yeni bakış bile orayı daha özel kılıyor benim için. Bir de endişesiz, sımsıkı tutulan eller ve güvenli dostluklar var. yol arkadaşlarıyla seyahati bile efsaneleştiren, kişisel tabuları yıktıran, herkesin birbirine öğretecek şeyleri olduğu masalarda, bol kahkahalı, düşündürten ama saygıdan asla ödün verilmeyen tartışmalarda bulduk çoğu zaman kendimizi.

Başladığı yazıyı bitiremeyenlerde bugün, bol bol Akdeniz rüzgarı, biraz jazz festivali havası, bolca da özlem var peynir-şampanya-havyar üçgenine :)

kiev'in yerel peynirlerini özledim yanlış anlaşılmasın :))

Bi de heyecanla çarpan yüreklere ve uçak inişlerinin beklenişlerine selam olsun!

5 Eylül 2017 Salı

bir süredir takip ettiğim gezi bloggerlarının işimden seyahate çıkmak için istifa ettim yazılarına bakıp bakıp ben de kurumsal hayatımdan istifa edip bir küçük seyahate çıkıyorum. aslında seyahat etmek için istifa etmedim. özgürlüğüm için etmiş olabilirim. bi de biraz hayat seyahatinin ta kendisine yeniden çıktım da, bunu bir yurt dışı gezisiyle de pekiştiriyorum. çünkü yol arkadaşım, o hayatın kendisine doğrudan bir yolculuk... bambaşka, içimizi ısıtan hislerle çıkıyoruz yola.
yol öncesi havalimanı sabahlamalarında yazdığım blog yazılarına da selam olsun diye, yola çıkmadan bu seyahat-istifa ilişkisinden bahsetmek istedim, bahsettim geçti çok şükür. şu an yeni yollara, en yeniye doğru, hiç bilmediğimiz, görmediğimiz kültürlere birlikte gidiyoruz. hem birbirimizi keşfetmeye hem aslolana gidiyoruz, diye hissediyorum. hisler aradaki temiz enerjiyle, canının yandığını bile hisseder halde olabiliyor bazen. öyle de bi özel, öyle de güzel hissettiriyor.

kafalar biraz karışık olsa da, yolların bize iyi geleceğini biliyoruz. en güzeli birlikte kaçıyoruz. kaçmanın korkaklık değil de daha çok cesaret gerektirdiği bir noktada, sevgiyle yollarımıza ışık tutuyoruz.

kutsal yollar :)

2 Eylül 2017 Cumartesi

Bir bayram tatili gezmesinden merhaba, Bir ege rüzgarı yazısında Muğla taraflarında bir gezi yapıp mest olmuşken, bu bayram da Akdeniz'in kıyılarında çimdik ve yepyeni izlenimler edindik.

I wrote a poem,
Mediterranean Sea. diye bir dize gördüm bugün. Aslında şiir gibi olan kıyılarda, estetik yoksunu işletme mantığıyla hizmet veren bir kesimle karşılaşmak aynı mest olma duygusunu uyandırmasa da, doğal oluşumların büyülü dünyası, eski uygarlıklar bu durumu değiştiriyor.

Yıllardır duyup gitme fırsatını yeni bulduğum Cennet-Cehennem mağaraları ve Aynalıgöl olarak da bilinen Gilindire mağarası gezinin en güzel yanıydı.

4 kadın, ortak bilinçler ve bolca kahkahalı sohbetle geçen yollar, nefis yemekler, deniz kenarında suyun akışına bırakılan hayatlar...

Belki güzellik belki sadelik, mutlulukla ilişkisi kesin, salatalık domates zeytin ekmekli kahvaltılar, ayın denizin yüzeyine yansıyan yakamozları...

Bazı noktalarda sınıfta kalan Akdeniz, bize yine kendimizi anlatmaya fırsat vericek şekilde kattı rüzgarını önümüze. Anamurda bir çadır kamp alanında bu geceyi sonlandırırken, teşekkürler doğa ana. Bizi bize sunduğun için.

29 Ağustos 2017 Salı

Daha önce Braşov'da tanıştığım Kanadalı 60+ bo amca vardı, emekli olduktan sonra dünyayı gezmeye adayan kendini. Yaşlılıkta da bir sırt çantalı hal var yani, konfor arayışı değişse de arayışın hiç bitmediği bi dünyada yaşayan insanlarla karşılaşmak çok değerli benim için.

Geçenlerde de yine Alanya'da benzer bir teyzeyle tanıştık. İngiliz menşeili, 60+. Son 30yılını çingene ruhuyla dünyanın çeşitli yerlerinde geçirmiş, tam bir Türkiye coğrafya tutkunu, keşifçi teyze. Seyahat etmenin dünyadaki en iyi eğitim yolu olduğunu söylüyordu konuşmanın bir noktasında, gelecekten kendime bir not gönderir gibi.

Böyle insanlarla tanışınca bu yaşlarımda benzer deneyimlere hazır olduğum, benzer kafa yapılarında olduğumuz gerçeğiyle gelecek farklı umutlarla şekilleniyor.

22 Ağustos 2017 Salı

bu 40 günlük kurumsal hayat tecrübemin ilkinin son günüdür. ufak bir değerlendirme ve haddim olduğu kadar bir gözlem ve eleştiri yazısıdır. zaten endişeli olduğum mesai sisteminin içinde hep ya daha sonra nolacak/bari o zaman rahat edelim diye geleceği düşünürken yaşadığı günlerde sıkıntı çekmeleri gerektiğini düşünen bir kitle varmış meğer. meğer iş yerinde yaşanan haksızlıklara göz yumarken, her yerde aynı şeyler oluyor diyerek kaldığı yerde devam eden insanlar varmış. senin bir haksızlık yaşadığını gördükleri halde bile bile bunu yaşaman gerektiğine inanan ve bundan vazgeçmemen için uğraşan, haksızlıklar içinde yüzmeni isteyen insanlar hep yanı başındaymış. meğer yanlışlar her yerde olduğundan, doğru bir şey isteyememek de normalmiş. hak diyen, emek diyen, saygı ve anlayış diyen ama karşısındakileri dinlemeyen yöneticiler, egolarını beslerken onlara karşı çıkan herkesi kısa bir sürede görmezden gelebiliyorlarmış.

tecrübe dedik, deneyim dedik, güven dedik, özgüven dedik. hizmet almak ve vermek dedik. en çok dediğim şeylerden biri de hayaldi. aslında en güzel özet de hayal satan bu insanlar oldu. hayallerimizi ortak etmeye çalıştığımız, çıkarlar uyuşmayınca da 'kurum kişilerden önce gelir' mantığıyla hayalleri gerçekmiş gibi satan insanlardan kolayca uzaklaştığımız bir gündeyiz. yani bu tarihi not etmekte fayda var, tekrar benzer şeyler yaşamamak için.

aslında bir yandan aşırı tanıdık gelen bu av-avcı, işveren-çalışan-müşteri ilişkilerinde merkezde duran para-güven-beklenti üçgenlerinde dibe batan da bir insanlık var, biraz trajedi belki çok az da komedi olan bir drama var. sonuç hayatın gerçeklerini suratımıza suratımıza çarpıyor. bana teori x ve teori y'yi öğreten ama kendi iktidar gücünü göremeyen, yüzleşmeye de hazır olmayan bir bilinçten doğan bu trajik durum insanların hayatlarını çok daha zorlaştıracak gibi. çünkü var oluşunun farkında olmayan, sistemi eleştirirken aslında sistemi en çok besleyenlerden biri olup, gözlerini ve tüm duyularını gerçeklere kapatan insanlarla iş yapmak gerçekten zor, üretmek imkansız. insanların varlıklarına

dışarıda bambaşka bir hayat var. buna hep inandım ve birazını gördüm. şimdi akışta kalıp, çıkacağımız yolda rahatlıkla diyebileceğim ki, bunaltıcı iş hayatından bıkıp istifa edip seyahate çıktım :))) o kadar da bıkmamıştım da olacaklar pek hayra alamet değildir. oysa şimdi...

yollar bizi bekler, küçük sürprizlerle, bol mutlulukla, sevgiyle. bobo da bizimle.

19 Ağustos 2017 Cumartesi

'Korkular harika öğretmenlerdir ama çok iyi efendiler olamazlar. Korkularından öğrenmek, onlara boyun eğmekten farklıdır.'
Diyor Masal Terapi kitabından bir öykü.
Korkularımız hep daha çoğunu alıyor elimizden. Ne hissettiğimiz, ne düşündüğümüz nasıl davrandığımız üçgeninde ortaya çıkan hayatlarımızda yaşadıklarımız dünyaya öyle bi enerji salıyor ki, kaos mu denir düzen mi siz karar verin.

Ben korkarken öğrendim sahneye çıkıp insanlara fikirlerini anlatmanın yolunu açmanın, benim doğrularımı onlara öğretmeye çalışmaktan daha verimli ve işe yarar olduğunu. Korkular da ogretiyor bizi ele geçirmelerine izin vermezsek.

Şimdi öğrendiklerimizle yola devam etme vakti. Planlar yaptık, çok istedik, her şey yine olması gerektiği gibi oldu.

Yani hayat korkuları yenerek, özveriyle ve sevgiyle tamamlıyor kendini. Kendimizi bulmaya çalışırken en çok yanımızda buluverdigimiz, tesadüfen gelmiş izlenimi verip en çok içimize dokunan insanlar elimizden tutarken, varlıkları da güven veriyor en sevgi dolu halleriyle.

13 Ağustos 2017 Pazar

Beeen aslında hiç böyle değildim.
Bugün kendime bir güzellik yapıp kuru boyalar, pastel boyalar aldım. Sadece kendime almadığımdan mütevellit, içgüdüsel bir mutluluk duyuyorum. Anaerkil bir ailem, minicik bir kedim ve hayallerim var. Mesaili olsa da hareketli, heyecanlı, zaman zaman hararetli, bereketli ve akışta bir hayatım var.
Sanırım boyalar içgüdüsel olarak içi ve dışı rengarenk şeyler boyamak istiyorlar. Zamanı algıladığımız ölçüde doğru yerde doğru insanlarla karşılaşıp unutulmaz anlar yaşanıyor. İnsanlara tesadüf gibi görünen ama tam da ihtiyacı olan değişime aynalık edecek vücutlara bürünüyoruz. İyi ki.

8 Ağustos 2017 Salı

Ya yazdığı kurgu öykülerin gerçek olacağı kaygısıyla yazmayı bıraksaydı Edgar Ellen Poe?

Yazmasam ölecektim hastalığına yakalanmış onlarca yazarımıza saygıyla, kendini ve genlerinde taşıdıkları uygarlığın tüm izlerini bizimle paylaşan, milyarlarca yıl yaşındaki dünyanın gizemlerini, tüm mitlerini bugünlere herkese selam olsun bu sabah.

Orhan Pamuk'un Kırmızı Saçlı Kadın kitabı da bir mitin farklı uygarlıklar içinde yüzyıllar sonra bile gerçek hayatta karşılık bulabileceğini yazıyor. Biz korksaydık yazmaktan, gerçekler gerçekliğinden ödün verir miydi?

7 Ağustos 2017 Pazartesi

aslında bir süredir kurumsal hayatımda olup bitenleri kendime bile anlatıp anlatmamakta kararsızım. anonim kalmak farklı gerekçelerle bir güven veriyor.

bir süreden kastım zaman içinde, deneyim kazanmak üzere başladığım bu işte 'deneyim' kelimesi o kadar çok kullanıldı ki bu kadar kısa sürede bile böyle bi tiksindim. yine de bu döngüyü kırıp 'şanslı' olduğum için, çok çalışıyo olmam gerekiyor. şanslılık tırnak içinde çünkü birinin sadece şansı yüzünden değil de bazen sadece çabaladığı için olduğu noktaya geldiğini düşünüyorum. linkteki yazı bir şans ürünü değildi.


her neyse, 'Gençsin, tecrübesizsin ama hislerine ve duygularına güveniyorum' diyen biriyle çalışıyorum. bunun sen daha yeni mezunsun, ne bilirsin diyen birtakım insanların farkında olmadığı bir dünyadan yazıyorum. öyle de çelişki dolu, öyle de can sıkıcı. can sıkan muhabbetler insanın ifade sınırlarını zorluyor, ifadesizlik de doğrudan boğaza vuruyormuş. Louise Hay'e göre bunun çaresi 'Kendimi özgürce, kolaylıkla, sevgiyle ifade ediyorum. Yaratıcılığımı kullanıyorum. Değişmeye hazırım.'ı kabullenebilmek.

çünkü her şey değişiyor. bazen tecrübelerinize inşaat konteynırlarında yazın en güzel karpuzunu ve beyaz peyniriyle üstüne de akşam sohbetlerini eklediğinizde tadından yenmez şeyler ekleyebiliyorsunuz.



31 Temmuz 2017 Pazartesi

bugün bir temmuz sonu, aylardır sesini duymadığım bir insandan aldığım telefonda, keşke yanımda olsan, enerjine çok ihtiyacım var diyordu ses.

iyi gelmesini isteyebileceğimiz bir ses oluyor bazen. ben en çok her şey güzel olacak demeyi seviyorum. kendi kendimize dönüp baktığımızda, sorduğumuzda tüm cevapları da aldığımız bir hayat aslında. koşturmacadan uzak, dengeli ve güvenli bir hayat arayışında aslında süreklilik halindeki değişimlerimizi bize hatırlatan bir iç ses arıyoruz. özgürleşmeye çalışırken direnç gösteriyoruz ama bir tarafımız bizim için iyi olanı hep biliyor. neyse ki telefonlar mesafeleri unutturuyor.

bazı insanlar iyi ki varlar. tüm korkularıyla, tüm teslimiyetleriyle. çünkü varlığınıza anlam katan, öyle de farklı hissettiren insanlar onlar.

böyle bin bir çeşit insandan bahsediyoruz, ingilicce bi söz var 'you are not a drop in the ocean, you are the entire ocean in a drop' diyor. okyanusta bir damla değilsin, bir damladaki okyanussun diyor. karakterini geliştiren, gelişimini takip edebilen insanlar daha kolay değişim gösterebiliyor kanımca.

sevgi dolu bu satırlardan Eğitim Günlükleri 3'e atlamak gerekiyor burada. çünkü insan olmanın gereği bu noktada, (bildiğimiz kadarıyla) hayatı üzerine düşünüp sorgulayan bir yapıda olan tek canlılarız. şu an işim gereği öğrenmeyi öğrenmek üzerine çalışıyorum. az önce dinlediğim bir eğitim videosunda da çocukların beynin yapısını öğrendiklerinde, başarısızlığın kalıcı olmadığını bildiklerinde yine çabaları artıyor ve bunun da üstesinden gelebiliyorlar. aslında bunun yetişkin versiyonunda da acıların kalıcı olmadığını, bunu kalıcı hale getirenin yine biz olduğumuzu, bunun üstesinden gelebileceğimizi görüyoruz çok net.

farkındalık burada başlıyor. tam şimdi ve burada. olduğun yerde.

30 Temmuz 2017 Pazar

Girişte yazan martı dövmeli kadın kısmını biraz açmak istedim bugün, dövmeyi ruh eşim olduğuna inandığım italyan bir arkadaşımla yaptırdık almanyada. İkimiz de Akdeniz insanları, göçebe hayatlarla dünyanın hiç olmadık bi yerinde tanışmış insanlarız. Martının da deniz ve havayla olan ilişkisi, özgürlüğü temsil ediyordu bize. Biz de işlettik bir daha unutmamacasina bunu derimize.

Yıllar sonra dövmeme dönüp baktığımda da inandıklarını yaşayan, seyahat ve keyif dolu hayatımı, dünyanın tüm kıtalarına ve yüzlerce ülkesine sevgiyle ayak basmış olmanın verdiği haklı gururu gözümün önüne getirmesini diliyorum.

Teşekkürler.

27 Temmuz 2017 Perşembe

eğitim günlükleri 2:
geçen 2 haftanın ardından onlarca veli görüşmesini geride bıraktık. anaokulundan 8.sınıf öğrencilerine kayıt olmak için gelen velilerle konuşurken çocuklar hakkında duyduğum ve dikkatimi en çok çeken kelime 'acımasız' oldu. özellikle ilkokul için akranlardan bahsederken acımasız kelimesini hem öğretmenlerden hem de velilerden onlarca kez duydum, söylemeden geçemeyeceğim.

Belki çocuklar acımasız değil de onları o hale sokan ebeveynler ve eğitimcilerdir. Bronfenbrenner modelinde çocuğu etkileyen tüm sistemleri biz var ettik. sorumlu olduğumuz her hareketinden çocuklar acımasız diyerek kaçınmak, sorunu yüzleşmeden ortada bırakmamıza neden oluyor.

Bu arada yerel gazeteye çıktım,




şu ana kadar görüşmelerde, özel okullar, anaokulundan 8.sınıfa kadar uzanan öğrenci potansiyelleriyle tanışma fırsatım oldu. farklı ebeveyn ve çocuk profillerini tanıyorum aynı zamanda eğitimcilerin karmaşık ilişkili dünyasına da giriyorum.

okulumuzun şimdiye kadar çok güçlü bir kadro kurmuş olması, kendi alanlarında tanınmış/iyi isimlerle çalışacak olması, koltuk kabartsa da yaratabileceği çatışma ortamı beni biraz ürkütüyor. bu konuyu görüşlerine çok da değer verdiğim eğitim koordinatörümüzle tartıştık dün. çatışma ortamlarının aslında faydalı olduğu, kriz yönetimi doğru şekilde yapılırsa (ki bunun için tarafların birbirlerini dinleyip, birbirlerinin fikirlerine neden katılmadıkları hususunda anlaşabileceklerini, etkili ve anlayarak dinleme ile birçok soruna çözüm bulabileceğimizi konuştuk. ve en güzeli etkili dinlemenin içine yedirilen YANSITMA, ben dili, karşı tarafın özelliklerine edilen övgüler ile sağlıklı konuşmalar yapabileceğimizi konuştuk.

uzun zamandır özlemini duyduğum bu birebir tartışma, fikir alışveriş ortamı, eğitimci bir koordinatörün kitap önerileri ve okumalarımın ardından gelen kitap hakkında konuşmalar, gerçekten yaptıklarımızın umut vaat ediyor olmasını sağlıyor. birine bir şeyi yaptırmanın en güzel yolu o şeyi yaptırma isteği uyandırmaktır. şu an böyle insanlar etrafımı sarıyor ve daha çok okuyup yaratmam için bana fırsat veriyorlar, beraber güzel işler yapacağımızı düşündürtüyorlar.

artık kafam o kadar karışık değil. rüyamda pasaportumun karıştığına dair rüyalar görüyorum bazen, kıçım açık kalıyor sanırım :) fırsatlar yaratıp seyahat etmek istiyorum en çok, bir de kendimi olabildiğince net ifade edebilmek..

21 Temmuz 2017 Cuma

bilmem hiç sessizliğe gömülüp, bağdaş kurup meditasyon yaptınız mı?
bir sahil kentinde, kumsalda bağdaş kurup kendi başınıza napıyorum diye ağladınız mı?
dalga sesleriyle denize karışır bazen sorun ettikleriniz. kaybolur gider. başlaması kolay, bitirmesi zor ilişkilerden kalan bağları üflersiniz denize. alıp götürsün artık diye...
Çünkü mutluluk tek bir anda yaşanan sevinclerden daha büyük bir şey, bütünün bütün parçalarının toplamından daha da büyük. Belki durağanlığı bile keyifli hale getiren o eşsiz duyguların toplamı.

Duyguları açığa çıkarıp o saflık içinde mutlu oluruz, kim bilir.
Plan başkaydı, ihtimallere yenik düştü.

13 Temmuz 2017 Perşembe

Eğitim günlükleri
Her şey 6temmuzda aldığım bir telefonla başladı. Yer: Alanya Görev: Okul psikoloğu

Alanyaya ve buralarda bilinen özel okul kavramına yeni bir soluk getirmek maksatlı bir oluşumun içinde, bilinen rehberlik ve danışmanlık tanımı dışında bir de okul/kurum psikoloğu arayışlarına son bularak, kurum kültürü içinde yetiştirmek üzere el sıkıştık, yılların eğitimcisi, okul kurucumuzla.

Yetişmek, insan yetiştirmek.
Psikoloji okumak birçok anlamda insanı besleyen bir alan olsa da Türkiye şartlarında lisans eğitiminin yetersizliği, yüksek lisans şartları ve dışardan desteklenmesi gereken yüksek meblağlı eğitimlerle işini seven aynı zamanda (bence) hakkını veren bireyler yetiştirmek biraz zor. Kendini yetiştirmek de özveri isteyen bir süreç.
Bu noktada ben de bir süredir niyet ettiğim gibi, benim deneyim kazanmamda ve doğru yere odaklanmamda bana yardımcı olacak bir yerde işe başladım.
Şu an birtakım akademik bilgim, biraz da stajlarla ve sosyal hayattan, seyahatlerden kazandığım birtakım tecrübelerle, bir okyanus olmasa da derya deniz bir suya balıklamasına atladım.

Yıllarını bu işe vermiş insanlarla bir arada çalışmaya başladım. Bu biraradalik zaman içinde tartışılabilir bir kavram çünkü insanların kurum kültürleri, bireysel özellikleri, geleneksel eğitim yöntemlerine bağlı kalıp kalmadıkları bu kavramı öyle yoğuruyor ki bir fragman misali geçen bu ilk günler bile birçok şeyin ipucunu veriyor.

Şu sıra eğitime bakış açım, kendi 18 yıllık eğitim hayatımın en başından beri flashbacklerle hatrıma gelmesiyle günümüz sistemiyle karşılaştırmalı şekilde gözden geçiyor. Şimdiki orta üst sınıf ebeveyen/veli profiliyle hiç örtüşmeyen bir sistemle yetişmiş olsam da, kendi seçimlerimle çizmiş olduğum yol bir noktada beklenti profiliyle kesişiyor. Aslında bu ne demek? Koleje çocuğunu yollayan velinin beklentisi, çok yönlü sosyal beceriler (spor, müzik ve sanat) yanında akademik başarı.

Şimdi görevim, kalıcı öğrenme süreçlerinde karşılaştığımız zorluklar karşısında tespit(cognitive assessment system) ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergilemek.

1 hafta okula kayıt için gelen velilere okulu, güçlü kadroyu anlatarak geçti. Finlandiya eğitim sistemi model alınarak Türkiye için de örnek olacak bir sistem kurmayı planlıyoruz.
Anaokulundan 8.sınıfa birçok öğrenci ve velileriyle tanışma fırsatım oldu.
Bu yüzyılda, farkındalık içerisinde insanlar yetiştirmek için, aydınlık ve yenilikçi bir bakış açısı sunmayı umduğum ve destek göreceğim için daha çok heyecanlanıyorum.
dün bir fotoğraf paylaşıp altına da Dünya tersine dönmeye başladığında, kalbin zihinden yukarı çıktığı anlar gelir karşınıza. Öyle her şey alt üst olur. Bilinmeze yolculuk ederiz sonra. Sonrası... yazdım.
şu an sonrasına doğru bir adım daha attım. zihin var oluş gereği hep kalbin üstünde, hatta her şeyin en üstünde yer alıyor. tevazu ve öne eğilmeler bedenin asla alışık olmadığı bir durumla yüzleşmeye itiyor.

göçebe ruhum, yerleşik hayata geçmeden dünyaları keşfedecek (ti).

oysa şu an dünyamızı alt üst ederek, yeni bir kapı açtık kendimize. sokakları keşiflerin yerine, yeni hayatları keşfedecek, bana yeni heyecanlar yaşatan başka bir dünyaya geçiş yaptım. evet yerleşik bir vaziyete geçecek, kurumsal bir hayata da adım attım. edinmek üzere olduğum kurumsal hayat tecrübesi ve mesleki doyuma ulaşmadan, kaçmaya çalışmanın bir anlamı olmadığıyla yüzleştim kendimce.


İşte şimdi hayallerden beslenip, gerçeğe dönüşmesi için emek harcayacağımız bir inşa sürecindeyiz.
Öğrendiklerim, öğreteceklerim, öğreteceklerim, paylaşacaklarim beni çok heyecanlandırıyor.
Eğitim günlükleri olarak paylaşmak istiyorum bu en az bir yıllık süreci.
Onlara insanın hayatına dokunan bir döneme giriyoruz. Belki metropollerde anonim kalmak yerine, bu deniz kentine ve kentindekilere bi' faydam dokunur.

29 Haziran 2017 Perşembe

bir Ege rüzgarı

Hangi rüzgar attı seni buralara?
Yol seni götürür bi yere.
Yollar bizi iyilik barındıran, huzurun, mis gibi manzaraların olduğu, her yer kadar çok keşfedilmemiş koylara götürdü bu sefer.
Her şeyden önce dolunayın beni hüzünlendirmediği, dolunay eşliğinde aksam sefası çiçeğinin kokularıyla dolu Akdeniz sokaklarından mest olarak geçip Ege'ye rotamızı çevirdiğimiz en güzel yazlardan birindeyiz.
Güneşin doğuşunu izleyerek uyanmak için; bir yaz günü, bayram sabahı yola çıktık can yoldaşlarımdan biriyle, fikir birliği kuramadığımız zamanlar olsa da gönlümüz hep bir denilen insanlardan biriyle, Ege sahillerine doğru çıktık hem de. iyi niyetlerle, keşif heyecanı ve macera tutkusuyla otostop çektik mavinin onlarca tonuna. bunu tehlikeli bulup bulmadığımızı soran insanlara, dünyayı iyiliğin kurtaracağını, insanlara güvenmek istediğimizi, dünyayı nasıl gördüğümüzü ve farklı görüşlerle ve farklı deneyimleri paylaşmayı ne kadar sevdiğimizi, insanların düşüncelerine en ufacık bir dokunuş yapıp, insanları kendi imkanları dahilinde seyahate teşvik etmek ve seyahat anılarımızı paylaşmayı sevdiğimizi anlattık. yüzlerce kilometreyi daha önce tanışmadığımız, ancak birçok ortak noktamızı bulduğumuz ve konuştuğumuz insanlarla gittik. 1 kadın 1 erkek yola çıktığımız, sırt çantalı gezginler olduğumuz için bize güvenip kolaylıkla araçlarına aldığını söyleyen, birçok çift bizi araçlarına aldı. keyifle insanları dinleyip, kendi sözlerimizi yayma fırsatı bulduk bol bol, herkes birbirini dinledi aslında en güzeli. yolculukları paylaştığımız başka bir yolculuğa çıktık birçok yuvarlak kafadaki acaba düşünceleriyle.

tanıştığımız (bence) en aydın fikirli insanlardan biri, insanların hepsinin ayrı bir dünyası olduğunu, herkesin içinde tüm iyilik ve kötülük potansiyelini barındırdığını, aslında hepimizin bir olduğunu ve herkesin birbirine ayna görevi görüp, birbirini yansıttığını söylüyordu. hepimiz biriz değil mi? içindeki tanrıyı, yaratma gücünü ve algılarımızı şekillendiren geçmişimizden bahsediyordu.

1mühendis çift vardı, karış karış Balkanlar gezmiş, kendi yağlarında kavrulan.
1başka çift vardı, emlak zengini, tüm Ortadoğu ülkeleriyle beraber iş yapan.
1diğer çift kendini endüstrinin içinde var edemeyip doğaya kaçan.
ve daha nice insan bize bulunduğumuz koyların yıllar içindeki artan popülaritesinden rahatsız ama ekmeğini bundan çıkaran.

ve en güzeli o hafif esintilere rağmen, dalgalanmayan deniz vardı. kuytu köşelere tahtadan yapılmış, sıra sıra iskelelere bağlı onlarca küçüklü büyüklü balıkçı teknesi, balık ağları ve o darmadağınık görüntüye arkaplan görüntüsü olarak sıra sıra dağlar vardı Akbük'te.

benim en sevdiğim balık mekanı da, o tahta iskelelerin üstüne birkaç masa atıp, ekoseli masalarla onu süsleyen, denizin içinde sadelik dolu bir lüks sağlayan mekan oldu.

aslında bu küçük çadırlı, otostoplu tatilin bana gösterdiği, Türkiye'nin hiç görmediğim tarafları dışında insanların tatil anlayışları da oldu. çünkü Antalya'da büyümüş bir çocuk olarak, yaz tatilleri bizim için evden otobüse gidip sahile gitmek kadar kolaylıktan ibaretti. herkes için aynı olmayan bu durumla biraz geç yüzleşmiş olabilirim :) şimdi farklı ekonomik seviyelerden ve bölgelerden gelen insanların tatil anlayışlarıyla da tanıştığım, doğayla yeniden kucaklaştığım ve yol arkadaşımı daha iyi tanıdığım bir yol oldu.

yol hep açık oldu bize, iyiliğin seyahatlerle beraber dünyayı dolaşması dileğiyle!

31 Mayıs 2017 Çarşamba



biri hala mutlu musun dediğinde içimden geçen ilk şey, umut olduğu sürece evetti. umut beni hayata bağlayan tutkularım sanırım. fotoğrafta da gerçekleşmek üzere bir hayal var, tarihleriyle, içimden geçen tüm hislerle aradığım, eksik parçalardan birini bulmama yardım edecek, yeryüzü parçalarından birine doğru bir yolculuk. tabi yine en sevdiğim şarkı

hayatın bütününü düşündüğümde hep kocaman bir yapboz ve onu oluşturan parçalarının imgeleri geliyor gözümün önüne. parçaları tek tek incelediğimizde bütünden daha büyük yer kaplıyorlar kendi bütünlüklerinde ve bu bana çok mucizevi geliyor.

bazen çok korkup hiç adım atamazken bazen de okyanusa atlamak geliyor içimden. deniz kenarında tüm endişelerden arındıran bir sabaha uyanacağım. gün/mekan/zaman algısı kayboluyor, çalan müzik kafa karışıklıklarına iyi geliyor.

cevap evet değil belki. durgun bir gece, keşif dolsun. yıldızlar girsin rüyalarımıza. belki uzaklar yakın olur, belki çözümsüz sandığımız her şeye bir çözüm olur bu yeni sabah. mucize dolu...

28 Mayıs 2017 Pazar

Birtakım söyleyeceklerim var.
Hissettiklerimi beni getirdiği yerlerde duyduğum, tanık olduğum konuşmalar var. Fazla beklenti yok, sessiz bir kabulleniş var, aynı zamanda çok fazla gizem. 3günde geçmiş hissi veren yıllar, yıllar boyunca seni tek bir noktaya taşıyan yollar ve sana eşlik edenler var.
Dünyaya gelişimizin bir misyonu var aslında, en azından benim var oluş sorunsalına bulduğum en güzel yanıt bu. Çünkü aydınlanıp(enlightenment), kalanları da (ruhlarını) özgürleştirmek karmasıyla dünyaya gelmiş tüm bedenler bu farkındalıkla dünyayı bambaşka yerlere taşıyorlar. İste bizim yolculuğumuz da burada başlıyor. Kendi misyonumuzu bulmak yolunda bir yolculuk...

Bi söz vardı, insanlar 5 yılda yapabileceklerini gözlerinde büyütüp 6 ayda yapabileceklerini küçümsemeseler, harekete geçmeleri kolaylaşırdı.

Evrenin tüm bilgisi ve süreçlerini içinde barındıran tüm hücrelerimizle arıyoruz cevapları.
Ruhumuzla bedenimizi en güzel seyahatlere çıkarmak dileğimizle.

24 Mayıs 2017 Çarşamba

öylesine bir roman



Göreceli zamanın bana çok uzun geldiği bir uzun zaman sonra merhaba, fotoğraflar Eminönü'nden Orhan Pamuk'un İstanbul'a dair bende bıraktığı izlerin peşinden koşan benin bulunduğu bir apartman dairesinin merdivenlerinden ve penceresinden. gece yarısı camiinin minaresi çevresinde dolaşan martıları izlerken başka zaman dilimlerine gitti hep zihnim. İhsan oktay anar'ın bana anlattığı Osmanlı mı dersiniz, Orhan Pamuk'un romanlarını okurken yudum yudum tadını aldığım İstanbul mu bilinmez bu apartman dairesi, kiminin çocukluğu, kiminin geç yetişkinliği, kiminin de tüm hayatının geçtiği bir yer. benim gibi bir yolcunun da hanı oldu bir süreliğine.. seyahatlerimde aklıma kazıdığım hisler oluyor, o yerleri daha da özel kılıyor bu hisler, çünkü aradan onlarca ay-yıl geçse bile o anı hatırlamama yardım ediyor hisler. gözlerimi kapayıp o kokuyu ve renkleri içime çektiğimde bir nevi zamanda ve mekanda yolculuk ediyormuşum gibi geliyor.
insanın içinden kaçmak için dışına yaptığı yatırımlar, içinde kabul edemediği (insanın doğasında,bütünün bir parçası olan) tüm kötülükleri saklamak için aldığı tüm güzel kıyafetler, mobilyalar, boyalar.. sığamadığı bedenini sığdırmaya çalıştığı malikanelerden uzakta bir yaşam sürmek için adımlar atıyorum. İçim içime sığmıyor yine de:) belki de bunun için. okuduğum romanları yaşayarak görmek, tüm hisleri içime çekmek için bakıyorum dünyaya tepeden.






12 Mayıs 2017 Cuma

Yol, çizmek, benlik, hikaye, deneyim, bütünlük, gezmeler, ruh, kavuşmalar, hayaller, planlar, ihtimaller..

Hashtag koyamayacak kadar üşengeç ama sabahları erken uyanacak kadar mutlu, nisanda denize girecek kadar ateşli, karar vermeyi gerektirecek kadar durumların içinde kararsızım. Zaman öyle bi zaman ki, bir dalganın kayalıkları okşadığı gibi tuzlu, bir rüzgarın ağacı kökünden sökecek kadar sert estiği, sanki dünyanın geçmediği bir zaman.

Oysa hala benzer yaşam döngüleri içinde ilişkiler kuruluyor, duygular açığa çıkıyor. İnsanoğlu egemen olduğunu sandığı yeryüzünde, kendi içine dönüp olan biteni çözemediği için başladığı yere geri dönmekten hiç çekinmiyor.
Maksat bi nebze olsun duyguları açığa çıkarmak, duygularla barışmak ve döngüleri kırmak nihayet. Çünkü öğrendikçe, yaşam yepyeni bir şekil alıyor, geçmişin iyi ve kötülerle varlığının kırılmaz sanılan döngülerini iyileştirerek geleceğin bilinmezliginin endişelerini yok edebiliyor insan. İnsan tüm geleceğini yeniden şekillendiriyor tüm ruhuyla, o anın ruhuyla.

Hayat çok güzel diye düşündürüyor sonra, çünkü güzellik gökyüzünün tüm renkleriyle beraber kabul edildiğinde.

24 Nisan 2017 Pazartesi

Ölmeden önce yapılacak şeyler, sevdiğiniz yazarla yazışın. İlk adımı attım bir heves :)

Azra hanım merhaba,
Bu bir röportaj ya da etkinlik daveti değil ancak size ulaştığını umduğum bir mesaj benim için. 2017'nin ilk ayında okudum Fi Çi Pi üçlemesini. Çatlama cesareti gösteren tohumlar olarak nitelediğiniz insanlık benim için çok şey ifade ediyor. Kitabın genel olarak hayata bakışı, kendimden o hayatta bulduğum parçalar hem öyküyü hem derinliğini daha çok anlamamı sağladı, bunun için ayrıca teşekkür ederim.
Ben bu sene psikoloji bölümünden mezun oldum,kitapta psikolog bir karakter oluşu ve akademik(bence eğitimli diye belirttiğimiz insanların bilmesi gereken) birçok noktayı kitabın içinde işlemenizi ayrıca sevdim. Benim lisans eğitimi boyunca gördüğüm ruhu yok sayan, sadece bilinç odaklı eğitime karşın gerçek hayatta içinde bulunduğum birçok durumu psikolog bir yazar tarafından benim gördüğüme benzer şekilde yorumlandığını görünce ve bunu okuyunca da çok sevinmiştim.
Şimdilerde yoga eğitmenliği yolunda ilerlerken meditasyonun insanın hayatında ne büyük etkileri olabileceğini gördüm. Karma, çakralar ve enerji kelimeleriyle düşüncelerim yoğrulurken psikoloji eğitimimden çok uzakta içsel bir denge bulma yolunda hissediyorum kendimi. Size daha önce kitapla ilgili sohbet etmek için mail atmayı düşünmüştüm ve elim gitmemişti klavyeye bir şekilde. Bugün bir yoga dersinde (1saatlik bir asana(fiziksel hareketler) pratiğinin ardından en az 15 dakika meditasyon yapılır ve meditasyonda yoğunlaştıkça düşünceler ya da duygular açığa çıkabilir) bu maille ilgili zihnime attığım tohum çatladı ve yazmam için bir şey beni dürttü.
İşte belki başka bir zaman diliminden, belki sizin olduğunuz yerden fiziken uzaktan bir merhaba demek istedim.
Linkte de blogumu paylaşmak istiyorum izninizle.

http://anlamlandiramadigimbirseyler.blogspot.com.tr/

güzel, sevgi ve umut dolu günlere,
Sevgiyle,
Gevher.

31 Mart 2017 Cuma





Dhyana bir zihinsizlik evresi anlamına gelir; konsantrasyon, düşünme, meditasyon yoktur. Yalnızca tüm düşüncelerin kaybolduğu derin, engin bir sessizlik vardır. Bilinç gölünde hiçbir dalga olmadığında; bilinç var olan her şeyi -yıldızları, ağaçları, kuşları, insanları, var olan her şeyi- hiçbir şekilde çarpıtmadan, yorumlamadan, hiçbir önyargı katmadan yansıtan bir ayna görevi görür.

Senin zihnin budur: önyargıların, ideolojilerin, dogmaların, alışkanlıkların.

29 Mart 2017 Çarşamba

Aşk bu değil ve zaten Hakikat hiçbir sözcük tarafından taşınamaz. Hakikat yalnızca tecrübe edilebilir. Hakikat yaşanabilir, ama onu söylemenin hiçbir yolu yoktur.

Şurada bu Zen mantığını Gevherce anlatmışım.

28 Mart 2017 Salı

Aslında parmaklarımın ucunda olan dünya gerçekleri kalp doğu felsefeleri.

Hindistan'da doğup, Çinde kök salıp, Japonya'da çiçeklenen bir sanat Zen.



Yüklerini özgür bırak, onların seni özgür bırakmasına izin ver. HAKİKAT SENDEN ÖZGÜR OLMANI İSTER.

27 Mart 2017 Pazartesi



Güzide Antalya'nın Tophane çay bahçesinden. Şu manzara benim çocukluğum. Kendimi bir gemi gibi imgeleyip sığınacak limanlar ararken, gerçek bir liman, gerçek bir sığınak olabiliyor Antalya. Bu şehri seviyorum yine.. selamlar bu güzel limandan.
Tostumu yedim bekliyorum.
Yani beklemiyorum da oturuyorum öyle içimi ısıtan bir rüzgarla. Rüzgar aslında serin serin titretiyor ama bugün haftasonunun tüm pratiklerinin yoğunluğu ve yorgunluğuna karşın öylesine mutlu uyandım. Zaten güneş biz uyanalım diye doğuyormuşcasina uyandım sabah erkenden.
Sonra kahvaltımı yaptım dostlarımla, neskafe bile lezzetli geldi o mutlulukla.
Yoga yaptım uzun uzuun, üstüme yük olan, kalbime yük olanları bırakmak niyetiyle derin derin nefesler aldım verdim. Niyetimin ilk meyvesini seans bitince alınca ufak bi sürpriz yaşadım ve teşekkür ettim.

Yine meditasyon sırasında akıp giden tüm düşüncelere, bana ilham oldukları için hala çok mutluyum. Mis gibi planlar yaptım. Onları not edeyim diye Kaleiçi'nde oturcak bildik bir yer aradım, kapanmış. Biraz bozuldum ama olsun deyip buraya geldim. Notlar alıp keyif yapacağım. Hepsi yakında :))

O limandaki gemilere binseniz aynı boylamda dünyanın aşağısına doğru dümdüz gitseniz yaz sonunda oralarda bir yerlerde karşılaşabiliriz :)

21 Mart 2017 Salı

bugün 21 mart, ekinoks.

bir nevi dünyanın dengeye geldiği, eşitlendiği baharın ilk günü.

biz de içimizde dengelenirken, okuduğum her şeyde şifayı bulmanın yollarını görürken, Rockefeeller 101 yaşında ölmüş ve ben onun gökdelenine tırmanmadan ölmemişken, zaman geçiyor dostlar.

ÖNEMLİ OLAN AMAÇ DEĞİL YOL diye bağırırken içim, keşke hazirana atlayıversek de bir kampa gideversek, temmuz olsa da bir piramitlere doğru kaçıversek diye diye de bahar kelebekleri uçuşuyorlar.

Dün belki mesleki, belki de kişiler üzerinden çok güzel kapılar açıldığını hissettim. yaptığımız her güzel sohbet, kendimizi doğru anlattığımız her insan bizim kendimize çizdiğimiz yoldaki çiçekleri suluyor, bir bahçeye dönüşmesinde yardımcı oluyor. yani yolları nası imgelersiniz hayl dünyanızda bilemem ama renklere aşığım ben, gökkuşağına, gökyüzünün tüm tonlarına, mavisinden grisine, ölmezotunun hiç solmayan sarısından çarkıfelek çiçeğinin kırmızına, Arjantindeki tangonun gülünden, Hindistandaki baharatların hardalına, her renge aşığım.

hayatımıza dokunuşlarıyla anlam katan tüm yüce yürekli insanlara selam olsun.

19 Mart 2017 Pazar

V'ye açık mektup,
Sitemsiz bir teşekkür yazısı.
Böyle güzel sevip-sevilmeye aracılık ettiğin için ve kalbimi sevgiye açtığımda, öyle güzel bir zamanda, benimle yürüyüp, bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim.

Zaman doldu. Bu çok içsel bi saat. Tesadüflere inanmadığımdan mı dersin karşımıza çıkan her insanoğlundan bir şeyler öğrenip/öğrettiğim için mi dersin bilemem ama ne olduysa, bizlere çok şey öğretti.

Belki yeryüzünün gördüğüm en özel günbatımı, belki bir sarılma sımsıkı, belki de en özel veda...

İçinde insana ve sevgiye dair ne varsa hissetmeme sebebiyet verdiğin için teşekkür ederim.

Dünyaya, dünyanın dertlerinden uzaktan bakan ruhu çingene bir gezginin, aklının kurdu yerleşik hayata bakma çabasına da önderlik ettiğin, bana öğrettiğin her şey için teşekkür ederim.

Devam eder gider böyle.

Altmetinsiz, yazıldığı gibi okunur.

16 Mart 2017 Perşembe

Bir şeyleri kendinde değiştirmek, başkasına bu huy, özellik ya da alışkanlık her neyse nasi değiştirdiğini anlamaktan daha kolay.

Değişim kendiliğinden gelmiyor elbet hep. Düşünce değişiyor önce, sonra duygular.. davranış geliyor en son.
Bu sıralama da değişebiliyor. Davranışlarımızı değiştirdiğimizde düşünceler de istediğimiz yöne kayabiliyor. Doğru yerde, doğru zamanda hayatın karşımıza çıkardıklarıyla neler neler oluyor.

Yaşam enerjisi hep uyanık kalıyor.

Okumak lazım
.

14 Mart 2017 Salı

Dolunay..
Dolunay var yine, bir de yalnızlıklar.
Aşklar var, imkansızlar. Gitmeler..
Aziz Nesin yazmış. 'Maçinli kız için ev' kitabında.
Gökler kralıyla denizler güzellik kraliçesinin unutulmaz sevi öyküleri, öyküsünde.
'Her kadının kendi denizi, her erkeğin kendi göğü ya da tersi, her kadının kendi göğü ve her erkeğin kendi denizi vardır. Ve yabancılıklarin büyülü çekiciligine kapılırlar. Ancak gökle denizin çizgisinde sevileriyle birbirlerine değinebilirler, ama birleşemez, zamanı birlikte ısıramazlar. Örneğin, sen işte...'

Devam ediyor öyle, hüzünlü değil de gerçek hikayeler. Gökler kralı yaşlı kartal, güzellik kraliçesi kırlangıçbalığıyla yaşadığı aşkta öğretiyor bize en imkansızı.

Çünkü
İm
Kan
Sız.

9 Mart 2017 Perşembe

Size bir zamanlar bütün sorunlardan kactigimin ve hiçbir yere varamadığımın hikayesini anlattım mı? Merak etmeyin, sonu mutlu bitiyor :)
Bir yere varamadım ama anladım ki zaten vardığın yer değil de geçtiğin yollar sana öğretiyor hem hayatı, hem hayattan keyif almayı. Hepsini anlamadım belki ama geçtiğim yollarda, tanıdığım kültürler ve insanlar bana hep önemli şeyler kattı.
Hayatımıza giren insanlar, kimi zaman bize sadece itici bir güç bırakır, kimisi sadece bir anı, bir battaniye, bir fotoğraf, kimisi bir şarkı ve kimisi bir şeyler öğretir. Kimisi bir fikir verir ve görevini yerine getirince, çekilir devam eder hayatına başka bir yoldan. Kimisi sevmeyi öğretir, alma-verme dengesini kuramadigindan, sevmez ama öğretir. Ve kimisi de bir aydınlanmanın başlamasına tanık olur.

İlk başlarda, her şeyden kaçtığım sıralarda, hayatimdaki insan bana 'sen kaçmaktan başka bir şey bilmeyen korkağın tekisin' demiş idi. Seneler oldu.. Kaçıyordum hakkaten de, yüzleşmekten korka korka, sorumluluk sandığım yüklerin hepsinden kaçıyordum.
Bu aydınlanmayı da psikologumla yaşamıştık, bi kere o seansa elinde olmayan sebeplerle geç kalmıştı da ağlaya ağlaya kaçmıştım ordan, 5 ay sonra geri gittiğimde anlattım, kızıp gittiğimi. Yüzleşemiyordum işte, zor geliyordu.
Şu ara en sık karşıma çıkan yazılar, insanların hayallerinin gerçekleşmesinden korktuğu hakkında. Korkuyorlar çünkü daha sonra ne yapacaklarını bilmiyorlar ve hayallerini gerçekleştirmek için gereken çabayı göstermekten kaçınıyorlar. Link bulunca yine paylaşırım ancak, demeye çalıştığım ben de sorunlarimla yüzleşip çözümlerinden korkuyordum çünkü sorunsuz bir hayatla ne yapılabileceğini de zaten bilmiyordum.
İşte bana korkak diyen insan evladı beni daha cesur bir kadın yaptı. Şimdi cesaretime güvenip çıkıyorum yola, hayatıma yön veriyorum. Korkakliktansa, evde oturan erken ölür diyen çingeneleri benimsiyor ruhum.

Çingene ruhum, geçen sabah tırmandı en tepelere, geçen akşam iş çıkışı çoraplarını çıkarıp yürüdü sahilde, soğuk kumlara basa basa. 'Bunu en son ne zaman yaptığını hatırlayamacak kadar uzaklaşmıştı kendinden'. Öyle iyi gelir ki uyanmak, paylaşmak ve anlaşıldığını hissetmek. Kimse beni anlamaz diye değil de, beni bu sefer anlayacak birini buldum diye, bütün hislerini bir yabancıyla paylaşmak.

Gece, sahilde, deniz fenerini gören manzaralarda, uzakta bir tekne görürsünüz bazen. Ve o teknenin içinde olsam keşke dersiniz. O teknenin içinde olma hissi, kendi adası olmasını istemek gibi bir şey, belki de seni kimsenin tanımadığı bir metropole taşınmak istemekle aynı his. Anonim olmak! Her şeyden ve tanıdığın herkesten uzakta, kendini dinlemeye zaman ayırabilmek, imkan yatarabilmek.

Türkiye'den uzakta kaldığım zamanlarda, öyle anonim kaldım ki kimse tanımadı beni başta, ben anlatmak istersem bildiler beni. Benim onlara anlattığım karakteri çizdiler zihinlerinde.
Bana hep zor geliyor yerleşik yaşamdaki aynılık düşüncesi, öyle olmak zorunda değil tabi, algılarım bana hep git dedi, git, uzaklaş, gör! Keşfet!

İşinden istifa edip, tek yön Vietnam'a gitmek üzere olan biriyle tanıştım. Yollarımızın kesişmesi, yolda olanla, yolculuğu paylaşmak ne yüce bir hediyedir bilir misiniz?

Son yok elbet, yol var dedik, önemli olan da o!
Herkesin kendi şansını yarattığı, enerjilerimizin bizi birleştirdiği bir gökyüzünün altında yaşadığımız için çok şanslıyız.

7 Mart 2017 Salı

saat 1 olmuş.. ben kafası yastığa değmeden uyuyan ben, uyumadım. beni uyutmayan depresyon da şöyle bi şey

karanlık şeyler hakkaten bi tık yine de.. link burada

zihnimde hem sakin hem de yer yer aşırı dalgalı durumlar hakim. bioritm kelimesini öğrenmek için hasta olmuşum gibi geçen ay. kadınların ölçülebilir bir menstrual döngüsü olduğu halde erkeklerin bir döngüsü olmadığı sanılırken aslında var! bu çok ayırt edici bir bilgi bence. hazır kadınlar gününe girmişken, benim ayda büründüğüm en az 3 kişilik var, öncesi-sonrası sendromlarıyla. şimdi sadece ayakta nası durulur, nası güçlü kadın olunur rollerimi oynamayı biliyorum.
dibe çökseeeek, orası karanlık. aydınlığın içeri girmesi için izin vermek lazım...

bi de lügat 365 var, şöyle yaptıkları işleri anlatıyorlar. geceniz güzelleşsin. değişimin kaçınılmaz olduğu, süreçlerimizi kolaylaştıran insanlarla, asla yalnız olmadığımız gerçeğiyle dolu bi gece!

yalnız değilsiniz be. niye olasınız?
why not?

6 Mart 2017 Pazartesi

bulut geçti


kimse bilmez,
gül rengi şarap içilmez mi böyle günde??

güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün.


bu yıldızlı göklerin altında yalnız bıraktık hep kendimizi. reddettik hep.
karanlıkta kalsak daha iyi olcak sandık.

oysa gün çok güzeldi, ay'ın hasreti hep güneşeydi.
güneş.. aydınlık.. iyilik..
Meğer bioritmim bozulmuş!

5 Mart 2017 Pazar

Yogayla tanışalı bir süre oluyor. Başladığımdan beri ise değişen onlarca şey... hayatımda eksikliğini bildiğim, yokluğundan belki hayatımı zorlaştırdığım şeyleri iyi şeylere dönüştürmeye başladım.
İçinde iyilik ve güzellik olan şeylere kalbimi açmayı öğreniyorum bu süreçte.
Kalbimi açmayı öğrendiğimde geldi, hayatta en değer verdiğim insanlardan biri, bir Orhan Veli duygusallığında, şiirlerle. Ne bileyim kimse şiir okumamış bana daha önce böyle.

Her duruşta ayaklarım yere köklenirken, ellerimle de göğe uzandım, birkaç asırlık ağaçlar gibi, kendinden emin. 'Dünya benim evim ve ben burada güvendeyim' demeyi öğrendim, en içten hislerle.

Ve esneklik oldu en güzeli. Kaslarım esnedikçe, farkındalık kazandım. Sadece öğrenilmiş ve bırakıl(a)mayan düşüncelere karşı da esneklik kazandım.

Her sabah gün ışığıyla uyanıp, güneşi selamlarken, ellerimi kalbimde birleştirip bir niyet belirliyorum güne. Dertler yerini çözümlere bıraksın bu gün de.

Na-
Mas-
Te.

2 Mart 2017 Perşembe

Hac

İçimizdeki güce, modern dünyanın potansiyel dediğine. Gerçekleşmesi muhtemel her ihtimale yazılmış sanki, Paulo Coelho'dan.
Beni görmüyorsun ama duy diye bağırmak istiyorum yeryüzüne.
Bazen de tamamen yok olmak.. hislerimi de hissettiklerimi de içimdekilerle beraber yok olmak.
İçimdeki sesle sık sık muhabbet ediyoruz, yalnız kaldıkça, her şeyden ve herkesten uzakta umuda doğru yolculuk ediyoruz.
Özlem, kırgınlık ve kendinden emin bir bekleyiş içerisindeyim. Sevginin nasıl form değiştirildiğini gördüm çünkü, biri deliyse ilişkide, diğerinin akıllı olması, sırayla yer değişebileceklerini anladım. Yazacak başka bi yerim yok. Burası en dingin mabedim, nereye gitsem benimle. Tüm sırlarımı biliyor.
Hayatı ve insanları anlamaya çalışırken öğrendiğim her yeni şey, tanıdığım her yeni insan daha büyük soru işaretleri getiriyor. Anlamlandıramadığım bir şeyler vardı, çoğalıyor.

1 Mart 2017 Çarşamba

Kederin en yoğun hissedildiği geceler var artık, yanıbaşımda.

Bir kitap cümlesinde, bir fotoğraf karesinde, gökyüzünde bir yıldızda, ay ışığında. Müziklerde bile keder var.

Keder senin gülüşünü esirgedigini görse, keder olmaktan utanır, aydınlık günlere bir gölge olarak saklanır.

24 Şubat 2017 Cuma

mavi.



yeryüzünün bize gösterdiği en en büyüleyici, etkileyici (stunning, charming) yerlerden birisi belki. ne bileyim güzel demek yetmiyor. burası Antalya merkezden yaklaşık 3-4 saat uzaklıkta, kervanların pek geçmediği, muz tarımı yapılan ufak bi köyün içinden geçilerek gidilen bir yer.Delikdeniz koyu. Antiocheia ad Cragum adında bir antik kentin parçası aynı zamanda. gidilsin diye pek uğraşılmadığından belki, hala toprak yollardan geçip belli bir noktaya kadar araçla gidebiliyorsunuz, sonrasında kayalıkların arasından o ufak patika yolu bulup dikkatlice aşağıya inip yüzebilirsiniz tam da koyun içine. mavinin bambaşka tonları içinden yüzüp geçmek çok güzel olurdu efsane şekil almış kayaların arasından maviliklere açılmak.

Akdeniz'i seviyorum tüm yaşanmışlığıyla. belki bu topraklarda doğduğumdan, belki parmak uçlarım buruşana kadar çıkmadığım suyunun içinde çocukluğuma dair en samimi anılarımı yaşattığından. parmak uçlarımız buruş buruş olurdu, saatlerce acıkana, hava kararıp da su soğuyana kadar çıkmazdık denizden. hala bi hüzün duysam, burnumda o tuzlu denizin kokusunu hissettiğimi hayal eder mutlu ederim kendimi.

siz de alabiliyor musunuz tuz kokusunu? makilerden esen rüzgarın esintisini?
siz de fark ettiniz mi oraya giderken yanımda götürdüğüm heyecanı? o kayaların arasından dünyaya açılabileceğinizi? yüzerek hem de:)

kısacası ben burayı çok sevdim. en çok da beni buraya taşıyan keşif tutkusunu sevdim. çünkü denizin hem altında, hem üstünde yüzlerce hikaye varken ve hala yazılıyorken hepsini seyredebilme özgürlüğü bize harika şeyler kazandırdı. insanlık olarak yani.

21 Şubat 2017 Salı

böyle çalıyor arkada, kim bilir kaç kez eşlik etti bize. diyor ya duyulmamış, yazılmamış şarkılar söylemişim.

biraz hüzün katıyor bu şarkılar gecelerime. sanki insanlığın tüm duygulara ihtiyacı varmış da, hüzünden ve kederden bu topraklara biraz fazla koymuşlar. biz de insanoğlu, gelmiş bu topraklarda onca kederin üstüne, su akar yatağını bulur diyen, kaval sesiyle bizi daha kederlere sürükleyen şarkılar yazıp-dinliyoruz, hiç yazılmadığını sandığımız, tekrar tekrar yaşanan acıları ve kederleri.

ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine. Diyor Nazım.

17 Şubat 2017 Cuma

Mezunn

kasımlardan bir gün, beklenmedik bir haberle öğrendim ki tek ders sınavıyla mezun olabilirmişim. ve kasımlardan birçok gün mezun olsam mı, bir dönem daha okusam mı diye düşünürken mezun olmak için o sınava girmeye karar verdim. sonra mezun olursam da kendime bir hediye vermeye..

Çocukluk hayalim benim, Mısır'a gidip piramitleri görmek. Piramitlerin yapımını basit dille anlatan kitaplar olsun, izlediğim mumya filmleri olsun, hep çok istedim bir kültür gezisi yapmayı. Kendime mezuniyet hediyem bu gezi olacak 2017 yılında :)
Yanıma bir de Akbulut..

Ve ve ve bir şubat 16sı tarihe not düşelim. Mezun oldum dostlar.
Hocam sınavda 'bildiğin her şeyi yaz dediğinde' big bang'ten başlayıp mi diyerek konu hakkında bildiklerimi yazdım. Geceden demiştim zaten bütün bildiklerimi yazacağım, big bangten başlayıp demiştim. Okadar uzattirmadi :)
Ama sınavdan öncesi ve sonrası beni ve varlığımı onadı, yıllardır koskoca okulda benim varlığımdan bihaber onlarca akademisyen/hocamın hiç yapmadığı kadar kendimi anlatmama izin verdi. O koridorlar, o 3.kat biliyor artık ne düşündüğümü bu hayata dair.. bunun için bile bir anlamı var artık uzayan tüm sürecin.
2014'ten beri veremediğim Sosyal psikoloji ve yaşanılan (edilgen çünkü bi tek ben yaşamadım) talihsizlikler dizisindeki döngüyü bugün kırdık ve son sınavımı verdim lisansta. Artık kendime psikoloji mezunu diyebileceğim. Psikologluga daha var :) dersi ilk yıl verseydim, Amerikaya gidecegimde sınavlar ertelenmeseydi ve Mert hocayla sorun olmasaydı, erasmusa gitmeseydim ya da oradayken derslerimin hepsini verseydim yine kasım gibi mezun olacaktım, 3ay sonra mezun olmuş olmak, bi şeyleri yoluna koymak ve bunları kesinlikle yaşamam gerekiyormuş dedirten şeyler yaşattı bana süreç içinde. Bu süreçte payı olan, hayatımda yer eden herkese çok teşekkür ediyorum. Herkesi seviyorum. Sıradanın dışına çıkmaya çalıştığım şu eğitim öğretim hayatımda, şu an en sevdiğim psikoloji alanı olan sosyal psikoloji, bana aslında kendime misyon edindiğim, kültürleri bireyler üzerinden, yerellerle yöreyi keşif etme misyonunu çok destekleyen bi alan olduğunu gösterdi. Her şey iç-dış barış ve dengeyi sağlamak için.

Yolumuz açık olsun!


Soran olursa işsizim baba parası yiyorum, sormazsanız da çalışıp para biriktiriyorum, Erasmustan kalan hibem euro'nun %30luk artışıyla bana bir Mısır gezisi yaptırmaya yeter. Öpücükler.

12 Şubat 2017 Pazar

bugün rotasını zaten hiç bulamamışken oradan oraya savrulan benin, kendini iyice kayıp hissettiği şu günlerde, palmiye ağaçlarının köşesinden, akdenizin ufka uzanan maviliğine yansımış, bulutlara pembe bir renk veren gün batımını gördüm bu gün. kayıp onlarca ruh gibi, birbirini bulmuş ruhları da sevdim. her bedende bize yeni şeyler öğreten karmamız ve hiç bitmeyen umudumuz için kalksın kadehler!

uyan ey insan, mesele o rüzgarla titreyen içini hissetmekte. etrafını saran o güzelliklerin içinden geldiğini bilmekte o mesele.

11 Şubat 2017 Cumartesi

let it go, let it be.

olmasını istediğimiz şeyleri o kadar isteyip isteyip olduramayınca artık yeter diyip bırakıyorsunuz ve istediğiniz şey oluyor ya, evrene teslim olmak oluyor o işte.

let it go henüz istek aşamasında olan şeyleri değil de, yaşayıp da arkamızda bırakamadığımız, belki isteyip de bırakmadığımız şeylerden artık zihnen kendini arındırmakla oluyor. geçmişi geçmişte bırakıyoruz, gelecek henüz gelmediği ve getiremediğimiz için onu da gelecekte bırakıyoruz. anda kalıyoruz. an çok tatlı, gelsenize. istediğini yaparsınız. zaten su akıp yatağını buluyor yine :)

Böyle oluyor işte.

aslında bu yazıyı düşünürken her gün geçtiğim, palmiye dolu, ortasında yüce çınarı olan parktan geçiyordum. korkularımı düşündüm, kaybolmaktan korkardım önceleri, sonra düşünüp saçma buldum artık korkmuyorum. maddi kaygılarımı da aşıyorum, mesela şimdi işsizim ama 3 yıl içinde çok zengin olacağım için rahatım fndkslm, şakalı gerçek bir yana, geride bıraktım artık çoğunu. kalanlarla da yaşamayı öğreniyorum.

6 Şubat 2017 Pazartesi

canım öyle acıyor ki dostlar, bunu da unutmamak için yazıyorum buraya. eski mutlu zamanların hatrına da kendimi referans göstereceğim yine bu yazıda. acılar diner ve yine mutlu günlerden el sallarız diye. mesele sadece fiziksel acının ruha pek sevimsiz bir göz kırparaktan daha çok can yakması. geçmiyor... geçecek ama zaman dediğin, her zaman aynı hızda akmıyor.

bu fiziksel acıyı en azından hissetmemek için, yine ağladığım ama mutluluktan ağladığım bir anı yazacağım, bunu daha önce yazmış olabilirim ama yine yazacağım çünkü şu an yıldızların tozu bile acımı azaltabilir. kendime referans verdiğim zaman diliminden ağustos 2016 nın ortalarından, bir akdeniz bahçesinin hamağında, gecenin 2sinde tek başıma izlediğim o meteor yağmurunda gördüğüm o şöleni, dudaklarımı kurutan o rüzgarı, sallandığım o hamağı ve bana bu imkanları sağlayan evrenin enerjisine binlerce kez şükürler olsun. sahip olduğumuz bütün güzellikler, bize bir şeyler anlatan tüm acılar ve varlığınıza selam olsun.

peeh! hamakta sallanıp üç-beş kayan yıldız görmüş diye birilerinin gözleri dalıyor hemen. çok dalma oralara, boğulursun (biri)

1 Şubat 2017 Çarşamba

yol hiç bitmesin!

geçen uzun bir otobüs yolculuğu yapmam gerekti ki çok severim, konforlu yönleri var bence. senelerdir, uyuduğum, okuduğum, yolları ve dağları izlediğim, bir tren olmasa da, varacağın yerden daha önemlisi zamanı hissetmediğim bir güzel zaman geçirdim kendimle.

cümleler çok düşük oluyor bazen, okuyan için değil de yazana şifa olsun diye yazdık bu yazıyı. yazarken hep deneyimlerden yararlandık. elimizde pek bi şey yok.

bir insanın( ben olmayan bir kadın kişisinin) yeni bir deneyime, bir serüvene çıkarken aldığı ilhamdan bahsetmesi üzerine bahsedeceğim biraz. orta-üst sınıf hayatına anlam katma, bir çıkar yol bulma sürecinde kendini nası ifade ettiğine bakalım biraz. iyi olmadığını, 7 farklı ilaçla güne başlamaktan artık çok sıkıldığını, ne iyi bir anne, ne iyi bir evlat, ne iyi bir çalışan, ne de iyi bir komşu olduğunu düşünüp bir çıkış aradığında yogayla tanışmış, şimdi bunun serüveninde çok güzel adımlar atıyor kendisi için. iyilik kavramı birey için her ne kadar göreceli olsa da, içten gelen 'ulan doğru şeyi yapıyorum kendim için hissi' tüm hislere bedel sanırım.

görecelilik olsa da iyi gelecek şeyler var, hareket, yeşil, deniz, sahil, nefes kesen yükseklikteki manzaralar, bu güzellikler eşliğindeki yürüyüş vs.

çünkü her gün aynı şeylerle bir ömür sürmek istemeyince yeni şeyler oluyor. daha önce yaşamadığınız keyifli deneyimler yaşama ihtimali yükseliyor. hayatımın en güzel ocak ayını geçirdim, güzel bir insan tanıdım, sevgiyle. sonra bazı şeyler yolunda gitmedi.hatıralar güzel kalsın aklımda diye bitti işte. Şükürler olsun binlerce kez yaşananlara. akışına bırakmak da akışı yönlendirip sonlandırmak da mümkün. en iyi ihtimali seçtim kendimce, çünkü unutmayalım, iyilik göreceli :)
Bi film izledim, içinde bizim de hikâyemizden parçalar görüp hissettiğim, La la land, aşıklar şehri. İzleyin, izlettirin.

sevgiyle kalın, yeni deneyimlerle ve hikayelerle besleyin ruhunuzu. o zaman yol hiç bitmez.

30 Ocak 2017 Pazartesi

Huzurun, huzursuzluğun, renklerin, yolların ve gitmelerinden dilimden hiç düşmediği şu zamanlarda canım yanıyor sevgili sevgililer.

Pembe mor ve lacivertin renk verdiği hayallerimizde, kırmızı en çok acıtan oluyor. İnsanın kendi şifasını içinde barındırıp, bunu uyandırmayı bilmesi lazım gerçekten.

Modern tıptan hayır yok. Hormonlar da sizin bilince hakim olmaya çalışınca ortalık geriliyor. Karar mekanizmaları error veriyor. Napacagimi bilemiyorum. Dönmeler de gitmeler kadar zor.

26 Ocak 2017 Perşembe

Mühim olan varacağın yer değil, gittiğin yol diye bağırıyor zihnimdeki ses günlerdir. Çıkacağı yolun sabırsızlığını bir ıstıraba dönüştürürken, ya geçmişte ya da gelecekte tutunmaya çalışıyor. her tutunamayan gibi.

Bütün tutarsızlıklarin içinde, yaşanan güzel onca şeyin hayaliyle büyülenmeden, geleceğin olduğundan daha parlak olduğu yanılgısına kapılmadan, iki koluna gökyüzüne açıp 'dünyayı olduğu gibi sevmek için kalbimi açıyorum'* diyip içinde sevgi barındıran herkese selam olsun.


*Masal Terapi syf.126 dan alıntı

21 Ocak 2017 Cumartesi

Niyet ak güvercin, vuslat gökyüzü. Beraber uçalım tut ellerimden. Diyor Karakoç.

Vuslatın kavuşma anı olduğunu öğrendiğimde sevgi nedir pek bilmiyordum henüz. Seviyorum artık sevgili olur, sevmeyi, sevilmeyi, anlaşılmayı, anlamayı, hayvanları, uçan martıları, imgeleri, ablamı, Neslihanı, denizi, trenleri, yolları, yolculukları ve gerçekleşme ihtimali olan her şeyi sevgiyle kabul ediyorum.

Bazen çok zor bu dünyadakilere rağmen bu dünyada insan olmak, kadın olmak, iç ya da dış huzuru bulmak.
Bu sistem, bu dünya, bu politikalar bi noktada var olmamızı isterken bi noktada yok ediyor hepimizi. Dışsal kaynaklı ama içe doğrudan etki eden bu hayat bizi nereye kadar götürecek?


Dipnot1: güzel bir insan/kadın kişisinden alıntı : Bu dünyadaki kötülüklere rağmen bu dünyada insan olmak... :( hele ki bu dünyadaki kötülüklerin arttırdığı vicdani yükümüzle başa çıkmak... Uçup gitsek bir ak güvercin gibi istediğimiz an istediğimiz gökyüzüne.

Dipnot2: biryudumkitap.com a mail adresinizi bırakırsaniz çok güzel pasajlar yolluyor, başına ekledikleri umut dolu şeyler beni gülümsetiyor sabahları :) biz istersek her şeyi yaparız. Dünya değişmez gibi görünür belki ama algımız değişir, şartlar değişir, dünya yine değişir. Umudumuza sahip çıkalım yeter:)

15 Ocak 2017 Pazar

24

şimdi biraz yorgun, omuzlarım çökmüş ama gururlu bir duruşla, dilimden hiç gitmeyen kahve tadıyla mest olmuş bir anda yazıyorum bu 23ümün son günü yazısını. dünyanın bir ucundan yazmıyorum, başka bi ucundan yazıyorum, türkiye'nin en güneyinde bir sahil şehrinden.. aklımda hep başka dünyanın bir ucunu görme hayali ve tutkusuyla uyanıp, mutluluğun sabah kahvaltılarında avokado, simit ve çayla beslendiği, güne yoga ve meditasyonla başladığım, her gün denizin kenarından yürüdüğüm yollarda izliyorum her dolunayı aşkla.

her zaman yanımda olacağını hissettiğim insanlar edindim bu yaşımda. o kadar güzel insanlar tanıdım ki hayatıma yön veren kararlar almama olanak sağlayan, günümü güzel geçirirken, geleceğe de umutla baktıran, deneyim dolu, bilgi dolu, birikim dolu en güzel geçen senelerden birini bıraktım arkamda. aslında yanımda taşıyorum o neşeyi artık, güzel gülüşlerimizde yansıtıyorum her birini.

her bir deneyim, karşımıza çıkan her insanla var olduk.
teşekkürler dünya.
iyi ve kötü dediğimiz her şeyle var olma fırsatı verdiğin için şükürler olsun.