26 Ocak 2013 Cumartesi

uğur'lar

24 ocak 1993'te araştırmacı, gazeteci, yazar Uğur Mumcu, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu öldürüldü. suikastin failleri yakalanamadı. Birkaç gün önce arabasının kalan parçalarını aileye vereceklerini açıkladılar, kapanmayan yaraları deşe deşe. İzmir'de Mumcu'yu andık yağmurlu bir gecede. o kabus dolu günün ardından geçen 20. yılı mumcu'nun sevenleri, gazeteciler, müzisyenler hep birlikte onu hatırladık. Ümit Zileli, Uğur Dündar, Soner Yalçın ve birçok dostu geldi Mumcu'nun. ümit zileli, güneşli güneşli günlerde sevda türküleri söyleyeceğiz diyor. ümidimizi kaybetmemizden korkuyor. Uğur Dündar en çok başbakan medyadan veryansın ediyor. 1987 yılında Sedat Simavi ödülünü almış Mumcu'yla birlikte. Mumcu "Ben Atatürkçüyüm, Ben cumhuriyetçiyim, Ben laikim, Ben anti emperyalistim, Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım. Ben özgürlükçüyüm, Ben insan hakları savunucusuyum, Ben, yobazların, vurguncuların, Çıkarcıların düşmanıyım.." diyordu. düşmanlar onu rahat bırakmadı. Dündar veryansın ettiklerinden bir fıkrayla devam ediyor: 'napolyon dünyaya yeniden gelir vee beyaz saray'da obama'yla görüşür. viski kadehlerini tokuştururken şöyle der obama'ya sizin sahip olduğunuz silahlara sahip olsaydım waterloo savaşını asla kaybetmezdim. napolyon bu sefer putin'i ziyaret eder. vodka kadehlerini tokuştururken sizin sahip olduğunuz KGB gibi bir örgüte sahip olsaydım o savaşı asla kaybetmezdim der. napolyon son olarak Tayyip'i ziyaret eder köşkünde. su bardakları tokuşturulurken obama sizin sahip olduğunuz gibi bir medyaya sahip olsaydım waterloo savaşını kaybettiğimden kimsenin haberi olmazdı, der. böyle de içler acısı bir eleştiri.. soner yalçın sözü devraldığında yazı adamı olduğundan, Uğur Mumcu'nun kütüphanesinde nasıl piştiğinden bahseder. ölmeyi ondan öğrendik biz der. Yenemediler yenemicekler. yenilgiyi öğretemeyecekler diye bitirir acıların kardeş ettiği dostlarına. Mumcu der ki: Korkak bin kez, cesur bir kez ölür. Mumcu cesurdu. cesareti onu ölümsüz yaptı. ardında bıraktığı fikirlerine işlemeyen şarapneller, herkese kanıttı. Bir pazar sabahıydı Ankara kar altında Zemheri ayazıydı Yaz güneşi koynunda Ucuz can pazarıydı Kalemim düştü kana Zalimler pusudaydı Bedenim paramparça Çevirdim anahtarı Apansız bir ölüme Şarapnel parçaları Saplandı ciğerime Ucuz can pazarıydı Kan doldu gözlerime İsimsiz korkuları Katmadım yüreğime Bembeyaz doğruları Yaşadım ölümüne Uğur'lar olsun Uğur'lar olsun Hüzünlü bulutlar yoldaşın olsun Bir keskin kalem, bir kırık gözlük Yürekli yiğitlere hatıran olsun

6 Ocak 2013 Pazar

sizseniz siz olun

sen - siz kavramında yaşadığım çekişli çok büyüktür. hiyerarşinin olduğu her yerde aşağılık kompleksi olan insanların kendini yukarıda hissetmesini sağlar 'siz' şeklinde hitap edilmesi. yaş grubuma yakın birtakım insanlara ne demek istediğim konusunda karar kılamamakla beraber, ani streslere girip sen diye hitap ederek karşımdakinin kompleksli olup, bunu bir alt etme yöntemi olarak kullandığını gördüğüm çok olmuştur. malumdur türkçe'de siz ilk olarak saygı ifadesi ikinci olarak da 2. çoğul şahıs işlevindedir. bana kalırsa saygı ifadesi olan siz de çoğuldur görünüşündeki tüm tekilliğe rağmen. sen, keyfin ve kahyasına hitap etmek çoğulluk ister! bu yüzdendir ki çoğunlukla bu insanların keyiflerine göre hareket ettiğimizden kendilerini daha çok bok sanarlar. burada değinmek istediğim bir nokta, kültürün dili şekillendirdiği kadar dilin de kültürü şekillendirdiğidir. bizim dilimizde böyle bir kelime karmaşası yaşandığı için insanlar da karmaşa yaşarlar. kendimden kaç yaş büyük bir ingilizle konuşurken ona you desem hiçbir gocunma hissetmez. love kelimesi bizde hem sevgiyi hem aşkı karşıladığından biz de adlandırmakta zorlanıyoruz bir şeyleri... böyle kompleksli insanlarla tartıştığıma pek değmiyor gerçi ama bu karmaşayı adlandırabildiğimi düşünüp seviniyorum kendi adıma. siz siz olun yine de hitap şeklinizi düzgün seçin. her siz you olmayabiliyor.