24 Aralık 2015 Perşembe

sanki hep umut olmalı

2015i bitirmeye 5 kala, uzun zamandır yapamadığımı yapıp yazmak istiyorum artık olan bitenleri.
bir seneyi daha bitiriyor olmak, biraz daha büyüdüğünü hissetmek hem iyi hem kötü hissediyor. yeni yıl bana hep yeni bir yaşla da geldiğinden farklı hissettiriyor. açıkçası her dönem birbirinden farklı deneyimler ve insanlar içerse de bu yılın getirdikleri ve götürdükleri tamamen kendimi tanımladığım benden çok farklı bir benlik oluşturdu. artık ben 'şuyum', 'şunu yapacağım', 'şöyle olacak' diyemiyorum mesela. planlar hep değişiyor, öngörüler hiç öngörüldüğü gibi vücut bulmuyor gerçek hayatta. karıştırıcı değişkenleri hesaba katmadığımızdan mı yoksa hayatın akışını belirleyenin şans ve tesadüfler olma ihtimalinden midir planlar biraz anlamsız kalıyor.
tamamen kendini tanıma süreci sanki, sınırlarını çizebilme ve ne kadar uzağa gidebileceğini bilmek için bütün uğraşlar.
hiç gerçekleşmeyecek gibi gelen ve bitişini tatlı anılar olarak hatırlanmasıyla çoktan sonuçlanmış olan süreçlerimden bahsediyorum aslında.
farklı bir maceraya adım atmaya hazırlanırken sanki bir engel çıkacak da var olduğumuz sıradanlıkta sıkışıp kalacakmışız gibi geldi onca zaman. şimdi geriye dönüp bakıyorum ve o heyecanımı hatırlarken başka şeylerin heyecanıyla devam ediyorum yaşamaya.
bazen her şey ne kadar yolunda gitmese de yolun sonunda görünen ufak bir ışık güzel şeyler olabileceğine dair umut veriyor.
yeni insanlar geliyor ve kimileri vadelerini doldurup gidiyor, kimisi daha önce hissetmediğin kadar mutlu hissettiriyor, kimisi çekip gidiyor sorgusuz. hepsi de bir şey katıyor şüphesiz.

ben bu seneyi özetleyecek kelimeler seçecek olursam;
yolculuk
uzaklar
yenilik
yurtdışı
arkadaş
değişim
survive kelimelerini en çok kullandığım kelimeler olarak yazardım çünkü bu sene 22 yaşımda evet ben başardım, hayatta kaldım ve hayatımın bu kısmına kadarki en güzel maceralarını yaşadım. dünyanın bir ucuna gittim, hep uzaklarda aradığımızın aslında uzaklarda bulunabileceğini, seyahat etmenin ve keşfetmenin en yorucu ve öğretici hallerini yaşadım.. yolda olmanın getirdikleriyle sevgiyi ve güvenmeyi tattım. yeni her insan, mekan ve tattan kaçıp, kendi dilinden, dininden ve kültüründen olmayandan korkanların aksine tam da bunları aradım ve aslında bunun kendi kabuklarımızda yaşamaktan çok daha değerli anlamlar bulmamızı sağlayan yolculuklar yaptım ve yapmaya devam etmek istiyorum.
tezer özlü'nün de dediği gibi, bana yaşamın ucuna yapılan yolculuklar gerek.
en uçta olanları görmek yeni yıllardan beklentim.
herkese bol yol, sağlık, ve güzel enerji bir de. ruh eşinizi bulursunuz belki :)

14 Kasım 2015 Cumartesi

Geride bıraktıklarını düşünüyordu adam.
Uğruna çaba harcayıp, sonuçlandığını gördüğü tüm işlerini zamanı geldiğinde usulca terk etti.
Yıpranmış ellerine ve kırışık alnına sığdırdığı bir ömrü vardı. Pek çarpıcı olmasa da dinleyenlere başka dünyalar sunan, yer yer hayatın getirdiği sancılı dönemleri olsa da filmlere konu olamayacak bir hayat yaşamıştı.
sıradan hayatını geride bırakacağı bir yola çıkmıştı.
Vapurdaydı işte sonunda, mavi bir yolculuktu çıktığı.

10 Temmuz 2015 Cuma

buraya gelişimin 1. ayı şerefine, her yerde yaşayabileceğimi anladığım bir zaman dilimindeyiz. spesifik olarak özlediğim şeyler olsa da, olmadan yaşayamam dediğim şeylerin olmadığını bilmek, huzur ve mutluluk getiriyor. yine de enfes bir yemek kültürümüz olduğunu düşünüyorum amerikalıların şeker ve yağdan oluşan, sadece şişmanlatıp düşündürtmeyen fast foodlarının bizim yemeklerin hiçbirinin yanından geçemeyeceğinin faşizanlığını yaparak. yemek adı vermek istemiyorum arkadaşlar bir ay oldu, daha 3 aya yakın yiyemicem canım çekiyor :D. kültürü, yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları bambaşka bir ülkeye gelince değişmesi gereken şeyler oluyor. work and travel'ın sizi bir şekilde götürdüğü yer, size seçtiğinizi yaşama fırsatı sunuyor. bizim geldiğimiz yerde şehirden uzakta, ormanın içinde bir tatil köyünde kalan onlarca farklı milletten öğrenci, ispanyol bir arkadaşın deyimiyle hiçbir yerin ortasındaki chula fucking vista olumsuz denilebilecek bir ton şey bile beni mutlu ediyor. türkler, çinliler, jamaikalılar, taiwanlılar, hong konglular, bulgarlar, romanyalılar, portekizliler, ispanyollar ve 1tane numunelik polonyalı insanlar olarak 200 tane uluslararası j-1 öğrencisiyiz.
herkesin kendi halinde olduğu, benzer konaklama imkanlarına ve aynı internetsizlik sorunlarına sahip olduğu, aynı yemekhaneden yediği, her gün neredeyse aynı insanları gördüğü ve bir şekilde aynı müşterilerle farklı iş gruplarından dokunduğu ve bunun insanlara benzer algılar kazandırdığı dışarıdan bakıldığında küçük ama içeriden herkesin kocaman dünyalara sahip olduğu bir yerdeyiz.


aslında zamanın nası geçtiğini anlamak pek mümkün olmuyor. çünkü günlük düzenimizi belirleyen çalışma saatlerimiz oluyor ve haftanın 1 günü rastgele bir izin günümüz olduğundan, hafta sonu kavramı da kaybolduğu için, gün işe başlayınca başlıyor ve iş bittiğinde, yapılacak aktiviteleri yorgunluk seviyenize göre çeşitlendirebiliyorsunuz. bisikletle çıkılacak doğa turları hakikaten burası amazon değilse, amazon neresi dedirten ormanları, gölü ve nehri ve şahane manzaralarını keşfederek mümkün olduğunca doğaya doyabilirsiniz, çalıştığımız waterpark'ta havuzlarda ve su kaydıraklarında istediğiniz kadar kayabilirsiniz ve arkadaşlarınızla takılabilirsiniz. genelde kaldığımız odalarda birlikte yemek yiyoruz. geçen gün çinli arkadaşlarımızın odasına davet edildik ve yaklaşık 10 kişi 3 türk, 3 çinli 1 polonyalı, 1 jamaikalı 2 hong konglu aynı masada, farklı farklı yemeklerin olduğu bir sofrada yemek yedik. insanlar ne kadar farklı kültürlerden gelse de, o kadar benzer özelliklere sahip oluyor ki bu ortamlarda buna her şahit olduğumda yaşasın insan olmak diyorum. arkadaşlık ilişkileri, ebeveyn ilişkileri, okul ve gelecek endişeleri, benzer yaşlarda benzer tecrübeler ediniyor oluşumuz daha kolay yakınlaşmamızı ve iletişim kurmamızı sağlıyor.

başka bir gün de 6 kişinin 5 farklı dil konuştuğu bir ortam vardı. 2 bulgar çocuk, bize sucuk ikram etti bulgaristandan getirdikleri. üstelik pastırma ve mezeyi de biliyor olduklarını bilmek de ayrı bi güzel. walmarttan pizza mayası buldum ben de pizza yapıyorum onlara arada.

ayrıca burada 40tan fazla türk varız. ve 3 ayrı kat bize ayrılmış gibi bi durum var, türk mahallesi kurduk ve mahalle muhtarımız(trt'de radyo programı yapıyor), imamımız(ilahiyat okuyor), oda arkadaşlarımın 2si, diğeri jamaikadan, diğer çocuklar mangal partisi bile yaptılar bir seferinde. akşamları toplaşıp gitarlı şarkılar ve çok keyifli sohbetler dönüyor genelde. kimse bu kadar türk görmeyi bekleyerek gelmedi elbette ama bunun bile ayrı bi keyfi olduğunu kabul etmek gerek. bu kadar sevimli ve cana yakın insanla böyle bir zamanda, böyle bir coğrafyada karşılaşmanın tesadüf olmadığına inanmak istiyorum. zira herkes farklı kişilikleriyle buraya başka bir tad getiriyor. sanırım burdaki her şeyi çok seviyorum. mahallenin delisi gibi buraların en sırıtığı da benim.

22 Haziran 2015 Pazartesi

aradığım gerçekliği buldum sonunda!
geldim dostlar amerika maceramıza. olmaz dediğimiz her şeyi oldurduk ve sonunda buradayız, aradığımız tüm heyecan ve maceranın yanında, değişim ve yeniliklerle dolu bambaşka bir gerçeklikteyiz. bırakıp geldiğimiz onca şey burada yaşanacakların ne kadar kıymetli olduğunu ispatlıyor bir yandan.
şu bir haftada tanıştığım insanlar, gördüğüm ya da yediğim şeyler beni aynı sıradanlıkla bekleyen her şeyden daha güzel! buraya kadar gelmenin herkes için farklı anlamı var, farklı motivasyonlarımız var mesela kültür değişimi, para ya da gezmek gibi. motivasyonlarımızın kesiştiği noktada bir araya gelip hayatta kalmayı başarabildik! hayatta kalmak demişken, böyle biraz ucuz işçi misali, paralı köle misali alt sınıf işler yapıyoruz genelde. bunun farkına vardığımızda, işte tam da bu noktada'dönmek' çoğunluğun aklından geçiyor mutlaka. sonra o kısacık süren alışma süreci başlıyor ve zaman akmaya başlıyor hızlıca. dönmeyi bir saniye bile düşünmeyip yaptığın işi de amacına ulaşmak için bir engel olarak görmeden her şeyin tadını çıkarmaya başlıyorsun.

Wisconsin Dells'e geldim, şehir merkezine biraz uzak, nehir kenarında yemyeşil bir alanda su parkları ve havuzlarla dolu bir resorttayım. Aqualandde yaşıyormuşum gibi düşünün. başka bir iklim tabii, rakunlar var geceleri kapınızı çalan, nehir yolundan yürürken ağaçlardan atlayan sincaplar var. yolda yürürken tanımadığınız bir insanın size gülümseyerek hey demesi var. öğlen yemekhanede çıkan ananas ve bilmediğiniz tropik meyveler de var. her milletten arkadaşınız var, bol bol çinli, rus, jamaikalı, tayvanlı, bulgar ve bir tane de polonyalı arkadaşınız var. jamaikalı bir oda arkadaşınız var. büyük davetlerden önce topluca dua ettiklerini görmek var. misyonerler var, değişik kiliseler. türkiyeden gelen onlarca insan var, oruç tutanı var, her gece içeni var.

öyle banal insanlar değiliz. çok eğleniyoz. hayat bize güzel. daha çok iççez.
daha çok gezcez. çok otostop çekcez.

17 Nisan 2015 Cuma

Çok dingin ortalık. Yeni bir yer keşfettim kimsenin uğramadığı ve bilmediği. Herkesin gelip geçtiği bir yerden yukarıya doğru giden mersivenler var ve hemen merdivenleri çıktığında dört bir tarafi görebildiğin, şahane bir de zeytin ağacı gölgesinde oturabileceğin banklar var. Oradayım merlesa şimdi, kuş ssesleri rüzgara karışıyor. Ortalık gerçekten dingin ve insan yok. Olmasi gerektiği gibi. Burayı yalnız kesfetmemistim elbet. Kisa bir zaman dilimine sığdırılmış anılar var sayfalara sığacak kadar. Yalnız değildim derken artık oyle degilim değil tabi. Olumsuz cümlenin olumsuzu olumlu cümledir. Yalnızım yani. Yalnızlık ne kadar olumluysa o kadar olumluyum tabi ben de. Olumlu tarafından bakalım dinginlik huzura esdeger. Yalnızlık kimsesizlik demek değil. Kendi başına olmak ve bazen de kolayca kacabilmek. Kaçmak da anlam değiştirdi son zamanlarda. Öyle ki insani üzen cinsten. Neyse ki yolumuz uzun. Anılar çok, merdivenleri tırmandığında cennete ulaşabilirsin, led zepline falan gönderme yapmadim hayirrr... Her tırmandiginda boyle dingin esen rüzgarlar ve zeytin gölgeleri olmayabilir, benim cennetim burası galiba.

26 Mart 2015 Perşembe

sıradan mı?

Mutluluk siradanlikta mi saklı? Sıradan, normal bir hayat yaşadığından insan beklentiler belli bi düzeyde kalıyor ve her şey yolunda. Koreli bi abi var, taekwondo hocası, aileyle mutlulugu eslestirmis kalabalık da bir aile kurmuş, tahminen geleneksel rollerle hayatını sekillendirmis ve inanılmaz sevgi dolu. Sevgi olduğunda birçok şeyin üstesinden gelineceğini kanıtlamış, ve öğüt veriyor: evlenin. Sevgi diyor önce aileden başlar. Aileden gördüklerin sana yeni bi aile kurmak için imkanlar tanır ve sen de hayat arkadaşınla yeni bir aile kurup o sevgiyi çocuklarına aktarirsin. Bu bir kadın ve bir erkek arasında oluşur, sevgi birçok parçayı içinde barındırır ve hayatta mühim olan bu parçaları bir araya getirip mutlu olmaktır. Birbirini tanımaya başlayarak girdiğiniz yolda evlilik, çocuklar, yaşananlar ve birbirinize gösterdiğiniz anlayış, paylaşım birbirinizi daha çok tanımanıza ve daha çok sevmenize yol açar.
Tanışma hikayelerini anlatırken bile gözleri parlıyor youngdak abimizin. Te dünyanın öteki ucundan yasanan hikayeleri dinlemek de benim gözümü yaşartıyor..
Aslında bu geleneksellik normal hayatları doğuruyor bana kalırsa, ve anladığım kadarıyla sıradışı hayatlara yer vermiyor ve kendi içinde bir mutluluk illüzyonu yaratıyor.

10 Şubat 2015 Salı

bakamıyordu ki suratlarına.
korkuyordu rüyalarından.
rüyalarına yabancıların girmesinden korktuğu için, yabancıların suretlerini dikkatlice inceleyemiyordu.
korku'nun kökünü düşündü.
korkmak, korku, koru. onu koruyacak kimsenin olmayışından da korkuyordu.
kimseler olmadığından öğrenemiyordu korkularını yenmeyi.
yemeyi biliyordu, o da artık bulantılardan frsat vermiyordu.
elinde olan fırsatları değerlendirmesi gerekiyordu. gerekirse ölümü bile düşünmüştü, ne hikmetse korkmadığı bi o vardı.
planlamıştı, en sessiz ve acısızını. en basit ve bencilini belki..
bencilliğinden hiçbir şey yapamaz olmuş, gözü kendinden başka kimseyi görmez olmuştu.
gördüğü kendini tanıyamıyordu,
bir fark görmediğini sandığından olacak atan benzinin ve morarmış gözaltı torbalarının hep öyle olduğunu sandı.
eskiden ışıldayan gözler,artık bulduğu her boşlukta daha da donuklaşıyor, daha bi uzaklara gidiyordu.
uzaydaki kara deliklere ulaşabilecekti bu gidişle.
giderken yanında götürdüğü bir bavul endişe,
2 çanta gözyaşı ve üç tutam da peri tozu, yolunu kaybetmesin diye, dicem sanıyorsanız yanıldınız.
ölümden korkmayanın bilinmeze gitmekten artık kim korkardı ki. yüklerini nereye bırakacağını bilemeden.


her adımda başka bir karar, her adımda başka bir yalnızlık.
zaten bu yollar insanı yalnızlığıyla barıştırmak için böyle uzun ve güzel değil mi?
gökyüzünü izlerken ya da yıldızları, başkalarını kattığın düşleri kurdurup onlarsız kalmana müsaade eden aynı yollar değil mi?
yollar geçtim. yollarda hem gençliğim geçti hem kadınlığım geçiyor



ASLINDA BU YAZILAR 2012'DEN KALMA. YENİLERİ ÇIKMIYOR ARTIK.
DÜŞLERİMİ VE GÜLÜŞLERİMİ KİMSE BANA GERİ VERMİYOR.