29 Ağustos 2017 Salı

Daha önce Braşov'da tanıştığım Kanadalı 60+ bo amca vardı, emekli olduktan sonra dünyayı gezmeye adayan kendini. Yaşlılıkta da bir sırt çantalı hal var yani, konfor arayışı değişse de arayışın hiç bitmediği bi dünyada yaşayan insanlarla karşılaşmak çok değerli benim için.

Geçenlerde de yine Alanya'da benzer bir teyzeyle tanıştık. İngiliz menşeili, 60+. Son 30yılını çingene ruhuyla dünyanın çeşitli yerlerinde geçirmiş, tam bir Türkiye coğrafya tutkunu, keşifçi teyze. Seyahat etmenin dünyadaki en iyi eğitim yolu olduğunu söylüyordu konuşmanın bir noktasında, gelecekten kendime bir not gönderir gibi.

Böyle insanlarla tanışınca bu yaşlarımda benzer deneyimlere hazır olduğum, benzer kafa yapılarında olduğumuz gerçeğiyle gelecek farklı umutlarla şekilleniyor.

22 Ağustos 2017 Salı

bu 40 günlük kurumsal hayat tecrübemin ilkinin son günüdür. ufak bir değerlendirme ve haddim olduğu kadar bir gözlem ve eleştiri yazısıdır. zaten endişeli olduğum mesai sisteminin içinde hep ya daha sonra nolacak/bari o zaman rahat edelim diye geleceği düşünürken yaşadığı günlerde sıkıntı çekmeleri gerektiğini düşünen bir kitle varmış meğer. meğer iş yerinde yaşanan haksızlıklara göz yumarken, her yerde aynı şeyler oluyor diyerek kaldığı yerde devam eden insanlar varmış. senin bir haksızlık yaşadığını gördükleri halde bile bile bunu yaşaman gerektiğine inanan ve bundan vazgeçmemen için uğraşan, haksızlıklar içinde yüzmeni isteyen insanlar hep yanı başındaymış. meğer yanlışlar her yerde olduğundan, doğru bir şey isteyememek de normalmiş. hak diyen, emek diyen, saygı ve anlayış diyen ama karşısındakileri dinlemeyen yöneticiler, egolarını beslerken onlara karşı çıkan herkesi kısa bir sürede görmezden gelebiliyorlarmış.

tecrübe dedik, deneyim dedik, güven dedik, özgüven dedik. hizmet almak ve vermek dedik. en çok dediğim şeylerden biri de hayaldi. aslında en güzel özet de hayal satan bu insanlar oldu. hayallerimizi ortak etmeye çalıştığımız, çıkarlar uyuşmayınca da 'kurum kişilerden önce gelir' mantığıyla hayalleri gerçekmiş gibi satan insanlardan kolayca uzaklaştığımız bir gündeyiz. yani bu tarihi not etmekte fayda var, tekrar benzer şeyler yaşamamak için.

aslında bir yandan aşırı tanıdık gelen bu av-avcı, işveren-çalışan-müşteri ilişkilerinde merkezde duran para-güven-beklenti üçgenlerinde dibe batan da bir insanlık var, biraz trajedi belki çok az da komedi olan bir drama var. sonuç hayatın gerçeklerini suratımıza suratımıza çarpıyor. bana teori x ve teori y'yi öğreten ama kendi iktidar gücünü göremeyen, yüzleşmeye de hazır olmayan bir bilinçten doğan bu trajik durum insanların hayatlarını çok daha zorlaştıracak gibi. çünkü var oluşunun farkında olmayan, sistemi eleştirirken aslında sistemi en çok besleyenlerden biri olup, gözlerini ve tüm duyularını gerçeklere kapatan insanlarla iş yapmak gerçekten zor, üretmek imkansız. insanların varlıklarına

dışarıda bambaşka bir hayat var. buna hep inandım ve birazını gördüm. şimdi akışta kalıp, çıkacağımız yolda rahatlıkla diyebileceğim ki, bunaltıcı iş hayatından bıkıp istifa edip seyahate çıktım :))) o kadar da bıkmamıştım da olacaklar pek hayra alamet değildir. oysa şimdi...

yollar bizi bekler, küçük sürprizlerle, bol mutlulukla, sevgiyle. bobo da bizimle.

19 Ağustos 2017 Cumartesi

'Korkular harika öğretmenlerdir ama çok iyi efendiler olamazlar. Korkularından öğrenmek, onlara boyun eğmekten farklıdır.'
Diyor Masal Terapi kitabından bir öykü.
Korkularımız hep daha çoğunu alıyor elimizden. Ne hissettiğimiz, ne düşündüğümüz nasıl davrandığımız üçgeninde ortaya çıkan hayatlarımızda yaşadıklarımız dünyaya öyle bi enerji salıyor ki, kaos mu denir düzen mi siz karar verin.

Ben korkarken öğrendim sahneye çıkıp insanlara fikirlerini anlatmanın yolunu açmanın, benim doğrularımı onlara öğretmeye çalışmaktan daha verimli ve işe yarar olduğunu. Korkular da ogretiyor bizi ele geçirmelerine izin vermezsek.

Şimdi öğrendiklerimizle yola devam etme vakti. Planlar yaptık, çok istedik, her şey yine olması gerektiği gibi oldu.

Yani hayat korkuları yenerek, özveriyle ve sevgiyle tamamlıyor kendini. Kendimizi bulmaya çalışırken en çok yanımızda buluverdigimiz, tesadüfen gelmiş izlenimi verip en çok içimize dokunan insanlar elimizden tutarken, varlıkları da güven veriyor en sevgi dolu halleriyle.

13 Ağustos 2017 Pazar

Beeen aslında hiç böyle değildim.
Bugün kendime bir güzellik yapıp kuru boyalar, pastel boyalar aldım. Sadece kendime almadığımdan mütevellit, içgüdüsel bir mutluluk duyuyorum. Anaerkil bir ailem, minicik bir kedim ve hayallerim var. Mesaili olsa da hareketli, heyecanlı, zaman zaman hararetli, bereketli ve akışta bir hayatım var.
Sanırım boyalar içgüdüsel olarak içi ve dışı rengarenk şeyler boyamak istiyorlar. Zamanı algıladığımız ölçüde doğru yerde doğru insanlarla karşılaşıp unutulmaz anlar yaşanıyor. İnsanlara tesadüf gibi görünen ama tam da ihtiyacı olan değişime aynalık edecek vücutlara bürünüyoruz. İyi ki.

8 Ağustos 2017 Salı

Ya yazdığı kurgu öykülerin gerçek olacağı kaygısıyla yazmayı bıraksaydı Edgar Ellen Poe?

Yazmasam ölecektim hastalığına yakalanmış onlarca yazarımıza saygıyla, kendini ve genlerinde taşıdıkları uygarlığın tüm izlerini bizimle paylaşan, milyarlarca yıl yaşındaki dünyanın gizemlerini, tüm mitlerini bugünlere herkese selam olsun bu sabah.

Orhan Pamuk'un Kırmızı Saçlı Kadın kitabı da bir mitin farklı uygarlıklar içinde yüzyıllar sonra bile gerçek hayatta karşılık bulabileceğini yazıyor. Biz korksaydık yazmaktan, gerçekler gerçekliğinden ödün verir miydi?

7 Ağustos 2017 Pazartesi

aslında bir süredir kurumsal hayatımda olup bitenleri kendime bile anlatıp anlatmamakta kararsızım. anonim kalmak farklı gerekçelerle bir güven veriyor.

bir süreden kastım zaman içinde, deneyim kazanmak üzere başladığım bu işte 'deneyim' kelimesi o kadar çok kullanıldı ki bu kadar kısa sürede bile böyle bi tiksindim. yine de bu döngüyü kırıp 'şanslı' olduğum için, çok çalışıyo olmam gerekiyor. şanslılık tırnak içinde çünkü birinin sadece şansı yüzünden değil de bazen sadece çabaladığı için olduğu noktaya geldiğini düşünüyorum. linkteki yazı bir şans ürünü değildi.


her neyse, 'Gençsin, tecrübesizsin ama hislerine ve duygularına güveniyorum' diyen biriyle çalışıyorum. bunun sen daha yeni mezunsun, ne bilirsin diyen birtakım insanların farkında olmadığı bir dünyadan yazıyorum. öyle de çelişki dolu, öyle de can sıkıcı. can sıkan muhabbetler insanın ifade sınırlarını zorluyor, ifadesizlik de doğrudan boğaza vuruyormuş. Louise Hay'e göre bunun çaresi 'Kendimi özgürce, kolaylıkla, sevgiyle ifade ediyorum. Yaratıcılığımı kullanıyorum. Değişmeye hazırım.'ı kabullenebilmek.

çünkü her şey değişiyor. bazen tecrübelerinize inşaat konteynırlarında yazın en güzel karpuzunu ve beyaz peyniriyle üstüne de akşam sohbetlerini eklediğinizde tadından yenmez şeyler ekleyebiliyorsunuz.