16 Ocak 2016 Cumartesi

medianeras

Çevre psikoloji bakış açısıyla bir film analizi:

Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan Buenos Aires'te, çarpık kentleşmenin etkisiyle yükselen büyüklü küçüklü apartmanlarda yaşayan Mariana ve Martin'i anlatıyor Medianeras. Martin evden neredeyse hiç çıkmadan hayatını kazanan, ihtiyaçlarını internet üzerinden verdiği siparişlerle karşılayan bir web tasarımcısı iken Mariana ise henüz hiçbir şey inşa etmemiş bir mimardır. Bu kalabalık metropollerde çağın getirdiği birçok hastalık ve çarpıklıklara rağmen benzer zevklere sahip ama bir türlü tanışma fırsatı bulamamış bir çiftin öyküsüdür bu.
Mariana ve Martin gerek şehrin onlara sundukları gerek de sahip oldukları alışkanlıkları yüzünden evden çok dışarı çıkmazlar. Sommer'a göre 'kişisel mekan' iki ana işleve sahiptir. Bunlar iletişim işlevi ve koruyucu işlevdir. Mekansal davranışın kişiyi stresten koruma işlevi bulunmaktadır. Filmde evden dışarı çıkmayan karakterler çok dışarı çıkmayarak kendilerini stresten koruduklarına inanmaktadır. Martin'in panik atak, melankoli, stres ve gerginlik gibi problemlere sahip oluşu dışarı çok çıkmayışı ile stres düzeyini azalttığını düşündürmektedir bize. Sürekli nükseden ciddi panik atakları yüzünden kendini eve kapatmıştır. Martin'in kişiliğinin de bu durumda etkili olduğunu söyleyebiiriz. Psikiyatristi onun şehir korkusunu yenmesi için şehri ve insanları yeniden keşfedebileceği bir strateji geliştirir. Gözlem yaparak, fotoğraf çekerek hem toplumun içinde var olup hem de görünmez olmayı başarabileceği bir strateji geliştirerek toplumsal durumun etkilerini de en aza indirebilmiştir. Üstelik Martin evinde yarattığı çalışma sahasında tamamiyle mahremiyetini en üst düzeyde tutabileceği internet aleminde, kendi siber uzayında yaşamının sürdürebilmektedir.
Buenos Aires'in dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olduğu düşünülürse binaların daha küçük binalara yer açmak için giderek küçülmesi şehirde bir kiracı kültürü yaratıyor. Evler oda sayısına göre giderek küçülüyor ve bu insanları ayakkabı kutusu diye tabir edilen evlerde, nefes almayan penceresiz ve karanlık, güneş görmeyen odalarda yaşamaya itiyor. Kalabalık ve yoğunluk yaşantısı özellikle metropol insanlarında fizyolojik ve sosyal davranış problemleri yaşattığı görülmüştür. Kalabalık ve yoğunluk yaşantısı durumsal koşullara göre değişiklik gösterebilir.
Ayrılıkların, boşanmaların, aile içi şiddetin, kablolu kanal sayısındaki patlamanın, iletişimdeki eksikliğin, umursamazlığın, uyuşukluğun, depresyonun, intiharların, asabiyetin, panik atakların, obezitenin, güvensizliğin, melankolinin ve hareketsiz yaşam tarzının mimar ve mühendislerin suçu olduğundan emin olduğunu düşünen Martin burada kullanıcının ihtiyaçlarına ve tasarım sürecindeki katkılarına olan duyarlılığın öneminden bahsediyor. Burada tasarlananın çevre oluşu ve bu tasarılardan bihaber insanlar yetişmemesi için bu düzeylerin artırılması gerekmekte bu çevresel kalite göstergelerini kurma modeli uygun bir başlama noktası olarak kullanılabilir.
Mariana mimarlık mesleğini henüz yapmadığı için vitrin düzenleme işi yapıyor. Marksist dünya görüşü açısından vitrinin üretimi yoluyla kendini yeniden üretiyor, gücünü ve potansiyelini bu biçimde gerçekleştiriyor. insan süreki olarak kendini üretir ve kadın vitrin düzenlemesine 'kendileme' yaparak kendini üretiyor ve bunu Vitrinleri ne içeride ne de dışarıda olduklarından kaybolmuş yerler olarak görüyor. Onun bir parçasını yansıttığını düşünüyor. Aynı zamanda hazırlayanın kim olduğunun bilinmemesi onu rahatlasa da birileri bakmak için durduğunda, onunla ilgilenmişler gibi hissediyor. Kadın mekanda değil, mekanın anlamında ve mekanla kurduğu ilişkide kendileme yapıyor. Kadının kendileme yapma ihtiyacı, kendini soyutlayabilmesi kendileme sürecinde ben ve diğerleri arasındaki sınırın varlığına duyulan ihtiyacın, temel motivasyon kaynağı olduğundandır. Mariana anonim kalarak kişisel mekanına ve mahremine kimin ne kadar yakınlaşabileceğine karar verebilmiştir.
Mariana 4 yıl boyunca yaptığı tüm desteklere rağmen sağlam bir ilişki kuramıyor ve ilişki çöküyor. 4 yılın ardından gelen ayrılık onu depresyona sürüklese de ilk defa başka biriyle bir randevuya çıkıyor. Geldikleri restaurant 20. katta ve Mariana'nın klostrofobisi olduğundan asansöre binemiyor. Normalde yaşadığı 8. kattan dışarı çıkmak için günde 3 kez düşünüyor ve adamı kırmamak için şehri yukardan da görmek istediğini söyleyip merdivenle çıkmaya başlarlar. Mariana'nın mekanlar ile kurduğu ilişki ve insan ilişkilerindeki benzerlik kişiliğinin etkisini ortaya koyuyor. Mariana fobisinden önce gökdelenlere tur düzenler ve asansörlerde hiç sorun yaşamazmış. Bir defasında evde vitrin düzenleme işi için kullandığı heykellerden biriyle sevişip, sabah yanlış düşüncelere kapılma, yaptığımız sadece seksti diyor. Bu durum insan eşya ilişkisini gösteren güzel bir örnek.
Mariana ve Martin'in benzer mekansal imajlarına göre nehrini sırtını dönen bir şehirden hiçbir şey beklenmez. Şehrin zihinsel temsillerinde gökyüzü kablolara dolu, nehre sırtını dönmüş bir yer olarak görüyorlar. Gökyüzünün ve nehrin özgürlüğün bir temsili olmasına rağmen, şehrin merkezileştiği yerin nehirden çok uzakta oluşu ve gökyüzünü görmeyi engelleyen gökdelenlerle yükselen şehir aynı zamanda iletişim kurmayı kolaylaştırması beklenen ancak iletişimi zorlaştıran teknoloji insanların bir araya gelmesini zorlaştırıyor.
Martin 7 yıl önce kız arkadaşı bir süreliğine çıktığı seyahatten dönmeyince onun köpeği ile kalmış. Onu havaalanında yolculuğuna uğurlarken uçağa binme korkusunu yendiği sembolik taşı kız arkadaşına veriyor. Sevdiği kadının dönmeyişi üzerine sevdiği kadını ve uçma yeteneğini kaybettiğini söylüyor. Bu düşüncede Martin'in eşya ile olan ilişkisi net olarak işlenmiştir. Bir nesneye uçma yeteneğinin sebebini atfetmiştir.
Mariana'nın en sevdiği kitap olan Wally nerede? kitabın kahramanını çeşitli görsellerde bulma şeklinde oynanan bir oyun. Çocukluğundan beri sadece bir bulmacayı çözememiş ve bu oyun onun için varoluşsal bir hal alan kalabalık korkusunun kaynağı. Milyonlar içinde kaybolan tek kişinin o olduğunu bilmesinin korkusunu çarpıcı bir biçimde temsil ediyor. Film garip tesadüflere de dayandığı için Martin aslında Wally rolündeki kayıp adam ve Mariana bir gün çözemediği bulmacayı çözdüğünde Martin'i de buluyor gerçek hayatta. Bir gece Mariana ilk kez bir chat sayfasına girdiğinde Martin ile yazışmaya başlar. Martin bu konuda uzmanlaştığından taktikler verirken, konuşmaya gece boyu devam ederler ve sonunda Martin telefon numarasını yazarken tüm şehirde elektrikler kesilir. İkili eş zamanlarda aynı markete birbirleri olduklarını bilmeden mum almaya inerler ve yine karşılaşırlar ancak birbirlerini tanımazlar. Elektrik gibi çevre düzenlemesinde en etkili parçalardan birisi gündelik hayatımızda en büyük belirleyici karar mekanizmalarından birisi. Aşk tesadüfleri sever ve koşullarımız çevreden asla bağımsız değildir. :)
Filmde genel olarak mimari yapının bireyler üzerindeki etkileri, şehir planlama normlarının hayatımızda sebep olduğu problemler, evin içi ve dışında bizi biz yapan çevresel durumlar, kişiliğimizi tamamiyle etkileyen insan mekan ilişkilerini anlatan bir komedi-dram aşk öyküsü.

12 Ocak 2016 Salı

her gitmek bir kaçıştı çünkü, vazgeçişti benim için.
acilen kaçmam lazım!
hayatta bir şeylere önem verdiğimde çok daha gençtim.
önem verdiğim şeylerden vazgeçmem gerektiğinde biraz daha büyüdüğümü hissettim. ve daha da olgunlaştığımı fark ettiğim şu yakın zamanda vazgeçebilmenin, yer değiştirebilmenin önemini anladım.
bazı seyahatlerde veya yeni tanıştığım insanlarla yaşadığım deneyimlerde öyle güzel şeyler keşfettim ki en umutsuz anlarımda kendime sorduğum birçok cevabını bulması zor sorunun cevabını bulmama sebep oldu. umutsuz anlardan kastım çoğunlukla depresif dönemler elbet. yaş dönemimin ve belki karakterimin getirdiği zorlu sorular beni hayatta tutunacak bir dalım olmadığına inandırıyor, çoğunlukla da yaşamın amaçsız olduğu sonucunu bulduruyordu.
hayır, hepimizin tutunacak bir dalı var.
hayır, hayat amaçsız değil.
evet, siz değerlisiniz.
ve evet yola çıkma arzusu, yolda olmak ve bunun için çabalamak ne kadar değerli olduğumuzu hatırlatıyor bize. bitmesi gereken şeyleri sonlandırmayı ve artık akışına bırakmayı denediğimizde özgürlüğümüze yeniden kavuşuyoruz. özgürlük en yüce arayışımız oldu benliğimize. özgürlük yola çıkmaktı, yolda olanla tanışmaktı. kendini bulmaktı, senelerdir aynı sokaklarda görmediklerini görmeni sağlatandaydı özgürlük. ve yeni sokaklarda kaybolmaktı.
karanlık odalarımıza saklandığımızda kaçırdığımız bambaşka bir dünya var dışarda, çok yakında. birkaç adım, birkaç merhaba ile keşfedecek onlarca şey var.
zaten ruhumuz göçebe, sıradan hayatlarımızda uzun süre sabit kalamayacak insanlarız. asıl kaçtığımız bu sıradanlık ve bulmaya çalıştığımız kendimiziz bu yolculuklarda.
yollar çünkü yollar sıradan değil, tam da ihtiyacımız olduğu gibi! ben gittiğim yerleri çok severim, ruhum göçebedir zaten. bedenimi de fırsat buldukça göçe zorladım şunca zaman. değişen evler, gidilen ülkeler, şehirler ve kasabalarda hep kendimden bir şeyler buldum. insanlık dediğimiz kavramı tanıdım. evrensellik nasıl bir şey, birbirimize o kadar benzerken nasıl da farklı dünyalarımız var onu gördüm. alışkanlıklarımı anlattım insanlara, onların alışkanlıklarına da aşinalıkla tanık oldum. daha çok tanık olayım, daha çok tanıyayım istedim hep. istediğim yaşanabilecek binlerce anıdan başka bir şey değildi. peşinde koşmazsan bunları satmıyorlar.

4 Ocak 2016 Pazartesi

yeni yıl yeni yıl yeni yıl
selam olsun böyle huzurlu bir keyifle başlayan yeni yıl gecelerine :)
rakı-meze sofralarında ağlamayacak kadar güçlenip, kadehlerin bizi neşelendirdiği bir yıl geçirmiş olduk. dolu dolu bir yıl. bazı seyahatlerde veya yeni tanıştığım insanlarla yaşadığım deneyimlerde öyle güzel şeyler keşfettim ki en umutsuz anlarımda kendime sorduğum birçok cevabını bulması zor soruların cevabını bulmama sebep oldu. umutsuz anlardan kastım çoğunlukla depresif dönemler elbet. yaş dönemimin ve belki karakterimin getirdiği zorlu sorular beni hayatta tutunacak bir dalım olmadığına inandırıyor, çoğunlukla da yaşamın amaçsız olduğu sonucunu bulduruyordu.
hayır, hepimizin tutunacak bir dalı var.
hayır, hayat amaçsız değil.
evet, siz değerlisiniz.

evet hepimiz değerliyiz! zamanında size kendinizi işe yaramaz hissettirmiş insanlar oldu, böyle insanlar kalıcı olamaz hayatınızda. geçen yıl bize bunu öğretti aynı zamanda. hayatı yeniden birileriyle sevmeyi ve keşfetmeyi öğrendiniz ancak artık öğrendiğiniz bir şey daha var ki iyi kötü ilişkiler tecrübe ederek hayattan bezebilir, bir savaşçı olarak yeniden doğabilirsiniz :)

bitmesi gereken şeyleri sonlandırmayı ve artık akışına bırakmayı denediğimizde özgürlüğümüze yeniden kavuşuyoruz. özgürlük en yüce arayışımız oldu benliğimize. özgürlük yola çıkmaktı, yolda olanla tanışmaktı. kendini bulmaktı, senelerdir aynı sokaklarda görmediklerini görmeni sağlatandaydı özgürlük.

karanlık odalarımıza saklandığımızda kaçırdığımız bambaşka bir dünya var dışarda, çok yakında. birkaç adım, birkaç merhaba ile keşfedecek onlarca şey var.

aslında neler olduğunu daha çok yazmak istiyor zihnim. karanlık odadan çıkmayı bekleyen onlarca şey oldu, biraz zaman, biraz sabır... bu loş odada, mumların ışığında huzurdan mest oluyor insan.
her şey yakında! ilişkiler, kişiler, olaylar, insanlar, yabancılar, yabancılaşanlar, mesafeler! yakında..

1 Ocak 2016 Cuma

http://www.nytimes.com/2015/01/11/fashion/no-37-big-wedding-or-small.html