10 Eylül 2018 Pazartesi

günler geçti ve aylar.
bloga ne zaman uzun zaman ara versem, düşünceler karışıyor da karışıyor. duygulardan iyice uzaklaşıp huzursuz hissetmeye başladığımda, duygularımı yüzeye çıkaracak yüzleşmelere ihtiyaç duyuyorum.
ihtiyaçtan buradayım şu an. duygular yüzeye ağlayarak çıkıyor. ağlayamıyorum.

kaygılar, yetersizlik hissi, kıyas, içimdeki eksiklik hissi. yapamıyorum. olmuyor.
her şey olmaya çalışıp da hiçbir şey olamama hali.

çok zor geçmediğine inandığım/ikna olduğum çocukluğuma dair zihnimde dolaşanlar...

ebeveyn olmak üzerine onca şey okurken, babamın 32 yaşına gelmiş çocuğuna davranma şeklini o kitaplarda görüp, aslında kitaplar 'şöyle yapmayın' dedikleri çoğu şeyi yaptıklarını görmek daha bir çaresiz hissettiriyor.
kitaplar doğru söylüyor.
öngördükleri hayatlar mutsuz hayatlar. ve bu drama sahnesine bazen seyirci bazen oyuncu olmak, oyunu yazmaktan daha keyifsiz.

hayatın kendisi mutsuz bir şey değil belki. bütünüyle, neşesiyle, kederiyle, hayal kırıklıklarıyla, beklentileriyle şükür dolu bir hayat.
öngörülerdeki problemler en çok kederi, tatsız anları getirenler.

tatsızım be.
yön vermekte zorlandığım hayatım, plansızlıklarım, beklenti halim, aile.
zorlanıyorum adapte olmakta.
üzerime yapışan kimlik bile ağır.
ne beklenmedik bir son bu yazıya.


hayat akıp gidecek oysa... biz yetişsek bize hizmet edecek.