28 Temmuz 2015 Salı

Birileri de yorum biraksa keske

10 Temmuz 2015 Cuma

buraya gelişimin 1. ayı şerefine, her yerde yaşayabileceğimi anladığım bir zaman dilimindeyiz. spesifik olarak özlediğim şeyler olsa da, olmadan yaşayamam dediğim şeylerin olmadığını bilmek, huzur ve mutluluk getiriyor. yine de enfes bir yemek kültürümüz olduğunu düşünüyorum amerikalıların şeker ve yağdan oluşan, sadece şişmanlatıp düşündürtmeyen fast foodlarının bizim yemeklerin hiçbirinin yanından geçemeyeceğinin faşizanlığını yaparak. yemek adı vermek istemiyorum arkadaşlar bir ay oldu, daha 3 aya yakın yiyemicem canım çekiyor :D. kültürü, yaşam tarzı, beslenme alışkanlıkları bambaşka bir ülkeye gelince değişmesi gereken şeyler oluyor. work and travel'ın sizi bir şekilde götürdüğü yer, size seçtiğinizi yaşama fırsatı sunuyor. bizim geldiğimiz yerde şehirden uzakta, ormanın içinde bir tatil köyünde kalan onlarca farklı milletten öğrenci, ispanyol bir arkadaşın deyimiyle hiçbir yerin ortasındaki chula fucking vista olumsuz denilebilecek bir ton şey bile beni mutlu ediyor. türkler, çinliler, jamaikalılar, taiwanlılar, hong konglular, bulgarlar, romanyalılar, portekizliler, ispanyollar ve 1tane numunelik polonyalı insanlar olarak 200 tane uluslararası j-1 öğrencisiyiz.
herkesin kendi halinde olduğu, benzer konaklama imkanlarına ve aynı internetsizlik sorunlarına sahip olduğu, aynı yemekhaneden yediği, her gün neredeyse aynı insanları gördüğü ve bir şekilde aynı müşterilerle farklı iş gruplarından dokunduğu ve bunun insanlara benzer algılar kazandırdığı dışarıdan bakıldığında küçük ama içeriden herkesin kocaman dünyalara sahip olduğu bir yerdeyiz.


aslında zamanın nası geçtiğini anlamak pek mümkün olmuyor. çünkü günlük düzenimizi belirleyen çalışma saatlerimiz oluyor ve haftanın 1 günü rastgele bir izin günümüz olduğundan, hafta sonu kavramı da kaybolduğu için, gün işe başlayınca başlıyor ve iş bittiğinde, yapılacak aktiviteleri yorgunluk seviyenize göre çeşitlendirebiliyorsunuz. bisikletle çıkılacak doğa turları hakikaten burası amazon değilse, amazon neresi dedirten ormanları, gölü ve nehri ve şahane manzaralarını keşfederek mümkün olduğunca doğaya doyabilirsiniz, çalıştığımız waterpark'ta havuzlarda ve su kaydıraklarında istediğiniz kadar kayabilirsiniz ve arkadaşlarınızla takılabilirsiniz. genelde kaldığımız odalarda birlikte yemek yiyoruz. geçen gün çinli arkadaşlarımızın odasına davet edildik ve yaklaşık 10 kişi 3 türk, 3 çinli 1 polonyalı, 1 jamaikalı 2 hong konglu aynı masada, farklı farklı yemeklerin olduğu bir sofrada yemek yedik. insanlar ne kadar farklı kültürlerden gelse de, o kadar benzer özelliklere sahip oluyor ki bu ortamlarda buna her şahit olduğumda yaşasın insan olmak diyorum. arkadaşlık ilişkileri, ebeveyn ilişkileri, okul ve gelecek endişeleri, benzer yaşlarda benzer tecrübeler ediniyor oluşumuz daha kolay yakınlaşmamızı ve iletişim kurmamızı sağlıyor.

başka bir gün de 6 kişinin 5 farklı dil konuştuğu bir ortam vardı. 2 bulgar çocuk, bize sucuk ikram etti bulgaristandan getirdikleri. üstelik pastırma ve mezeyi de biliyor olduklarını bilmek de ayrı bi güzel. walmarttan pizza mayası buldum ben de pizza yapıyorum onlara arada.

ayrıca burada 40tan fazla türk varız. ve 3 ayrı kat bize ayrılmış gibi bi durum var, türk mahallesi kurduk ve mahalle muhtarımız(trt'de radyo programı yapıyor), imamımız(ilahiyat okuyor), oda arkadaşlarımın 2si, diğeri jamaikadan, diğer çocuklar mangal partisi bile yaptılar bir seferinde. akşamları toplaşıp gitarlı şarkılar ve çok keyifli sohbetler dönüyor genelde. kimse bu kadar türk görmeyi bekleyerek gelmedi elbette ama bunun bile ayrı bi keyfi olduğunu kabul etmek gerek. bu kadar sevimli ve cana yakın insanla böyle bir zamanda, böyle bir coğrafyada karşılaşmanın tesadüf olmadığına inanmak istiyorum. zira herkes farklı kişilikleriyle buraya başka bir tad getiriyor. sanırım burdaki her şeyi çok seviyorum. mahallenin delisi gibi buraların en sırıtığı da benim.