dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2018 Çarşamba

lisedeyken aşkın tanımı benim için çok farklıydı. ilk kez ayrılıkla yüzleşip, acıya dönüştüğünü fark ettiğim zamanlarda bunun vücudumda fiziksel bir yansımasını, kalbimdeki gerçek bir sıkışmayla fark etmiştim. sonra bu (operasyonel) tanım benim için farklılaştı. zamanla öğrendim ki aşk, acı vermez. aşk acıtan bir şey değil.
ve yine zamanla, yaşla büyüyen sorumluluklarla beraber aşkın içine soktuğumuz o ilişki halleri de değişti, belki büyüdü. bu büyüyen şeylerle beraber, kendime dair öğrendim ki ben aslında aşkı da mutluluğu da dengeyi de kendim yaratıyorum.

kendimi mutlu bir insan olarak tanımlarım.
mutluluk ve denge tek başına anlık coşku halleri değil. her an mutlu olmayı ya da dengede olmayı gerektirmiyor. ortalama alındığında çıkan sonuçlar asıl o halleri sonuçlandırıyor.

kendimi mutlu bir insan olarak tanımlarım.
çünkü mutluluğun 8-5 mesai saatlerine sıkışmış, kendine kalan kısa bir haftasonuyla tanımlanabileceğini sanmıyorum. bu anlayışa yakın ve kısa bir zaman döngüsünde girsem de çok da uzun olmayan bir zamanda kavuştum. bu döngüden bazen endişeli, bazen 'amaaan nolcak ki dene, hata yapmak da güvenli' halleriyle (nispeten) kolaylıkla çıkabildim. şimdi nispeten daha özgür, daha insan şartlarda kendi şartlarımı yarattığım bir zaman dilimindeyim. sonra nolacak gerçekten bilmiyorum. bilmek istediğimden emin değilim artık.
mutlu olma hali, bağımlı olmamak için vazgeçebilme hallerinde saklı. bazen saklandığı yerde aramadığımız/bulamadığımız için bağlarımızı yeniden düşünmemizi gerektiriyor.

peki buraya nereden geldik?
aşktan.
aşk, zamanla sevsen bile vazgeçilebilir bir hale geldi. böyle olacağı hiç aklıma gelmezdi.
şimdi o aşkı, kendine saygı ve özgüvenle değiştiriyorum kaybetmemek için. 
artık lise aşkları yok. aşkın yeniden tanımlanmasını bekleyen bir iyileşme süreci var.
şimdilik bu kadar.

4 Kasım 2017 Cumartesi

başı ve sonu olmayan yazı

bazen saatlerce otobüsle ya da trenle bir yere giderken, varacağımız yer yaklaştığında sanki araca yeni binmişim gibi hiç inesim gelmiyor. sonrasında hummalı bir yürüyüş başlıyor, ortada bir yerlere geldiğimi hissettiğimde durup gözlerimi kapatıyorum ve derin bir nefes alıyorum, oradaki havayı içime çekip sanki hafızama her bir ayrıntıyı kazımak için...

özellikle uzun gündüz yolculuklarında, meditatif bir zihinle her şeyi izlemek; ağaçları, her birinin yol kenarlarını nasıl kaygısızca, bir arada şenlendirdiğini görmek, bazen apartman dairelerini, şehrin dışındaki küçük şirin mi şirin bahçeli evleri görmek ve içeride yaşanıyor olan her türlü öykünün yeryüzünde nasıl bir enerji dalgaları yarattığını düşünüp durmayı severim.

sanki bazen insanoğlunun yaşadığı tüm hüzün dolaşıverir gökyüzünde de karışıveririr bilgelikle. geçivereceğini bilirsin, yaraların her zaman iyileşeceğini biliverirsin usta bir bilgelikle. insanoğlunun tüm acılarına iyi gelecek şeyler bulmayı umarsın... bir çare ararsın, yaralarına derman olacak merhemi buluveren bir şifacı kesiliverirsin, evrenin bütün şifa kodları yazılıdır aslında zihninde, ulaşıverirsin o derindeki bilgilere, tam da ihtiyacın olduğu anda.

yollar bize yara almayı da yaraları sarmayı da öğretiyor sanırım. çocukluğumuzun bütün anılarını gözümüzün önüne seren parçalanmış dizlerimizde kalan izler gibi, sarılmış ve iyileşmiş tüm izleri taşıyor zihnimiz her an. her an, gördüğümüz her yeni anda, anda kalmayı, durup bir nefes almayı öğreniyoruz hep beraber. bazen tuttuğumuz bir eli hiç bırakmayacağımızı bilerek tutuyoruz, artık hayata güvenle bakıyoruz. nefesi içimize çekerken tüm farkındalığımızla çekip, gevşekçe bırakıyoruz.

işte asıl farkındalık ve uyanış o zaman başlıyor.

sevgiler.

24 Eylül 2017 Pazar

Eylül bitmeden...




Kiev'in ışıl ışıl sokaklarında, keyifle yeni mekanlar keşfedip en favori mekanları ve tatları bulup, tadı damağımda yurda döndüm.

Beklentisiz gidilen bir şehirde keşfedilen her özellik, yerellik, bir yeni meyve, bir yeni bakış bile orayı daha özel kılıyor benim için. Bir de endişesiz, sımsıkı tutulan eller ve güvenli dostluklar var. yol arkadaşlarıyla seyahati bile efsaneleştiren, kişisel tabuları yıktıran, herkesin birbirine öğretecek şeyleri olduğu masalarda, bol kahkahalı, düşündürten ama saygıdan asla ödün verilmeyen tartışmalarda bulduk çoğu zaman kendimizi.

Başladığı yazıyı bitiremeyenlerde bugün, bol bol Akdeniz rüzgarı, biraz jazz festivali havası, bolca da özlem var peynir-şampanya-havyar üçgenine :)

kiev'in yerel peynirlerini özledim yanlış anlaşılmasın :))

Bi de heyecanla çarpan yüreklere ve uçak inişlerinin beklenişlerine selam olsun!